R. M. Rilke ismini çok duymama rağmen okumadığım bir yazardı. Şiirlerini biraz okumuştum o kadar. Paris'ten hiç hoşlanmayan bir yazar çıkıyor karşınıza, genelde şair ve yazarların Paris'e hayran olduğunu bilirdim. Rilke o yüzden şaşırttı biraz. Malte yazarın kendisi denilebilir. Bana tarz olarak Marcel Proust'u hatırlattı. Rilke de Proust gibi çocukluğundan izlenimleri ön plana çıkarmış. Geriye dönüşlerle babasını, evdeki hayaleti annesini , dedesini anlattığı kısımlar Geçmiş Zamanın Peşinde ile çok benzer geldi. Anlatım olarak da benzer yönler var, çünkü anlaşılması ikisinin de zor. Odaklanmak çok zor oldu. O yüzden epey süre elimde süründü, son elli sayfam ama belki bitirmem.
"Ve hiç kimsesiz, hiçbir şeye sahip olmaksızın, tek bir bavul ve bir kitap sandığı ile aslında herhangi bir meraktan uzak, dünyayı dolaşıyorsunuzdur. Bu nasıl bir hayattır böyle: Evsiz, ailenizden bir şey kalmadan, köpeksiz! Hiç olmazsa hatıraları olsaydı insanın. Ama kimin var ki? Çocukluğu olsaydı, ama o da derinlere gömülmüş gibi. Belki de bütün bunlara ulaşabilmek için yaşlanmış olmak gerekir. Ben ihtiyar olmanın güzel bir şey olduğunu hayal ediyorum."
Başlardaki "mümkün müdür, evet mümkündür" paragrafları güzeldi.
Yine yazmakla ilgili birikim olmadan yazilamayacagi tesbiti de katıldığım bir önerme.