Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mehmed Âkif Mısır Hayatı ve Kur'ân Meâli

M. Ertuğrul Düzdağ

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Âkif'in, Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhâmı, Asrın, idrâkine söyletmeliyiz İslam'ı. beytinin, dinde "reform" veya "yenilikler" yapmakla bir ilgisi yoktur. Âkif, dinin, her zamanın insanı tarafından benimsenip sevilmesi için, günün hayatıyla beraber ve onu içine alarak yaşamasını, zamanın ihtiyaçlarına çözümler getirmesini istemektedir. İslâm'ın asrın idrâkine söyletilmesi hususuna fen sahasında küçük bir misal verelim: Kur 'ân'da "Kıyâmet" sûresinin dördüncü ayetinde: "Biz o insanı tekrar parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden diriltmeye -yaratmaya- kadiriz" buyurulmuştur. Acaba Cenâb-ı Hak, neden daha çok hayret uyandırıcı başka âzâlarımızı değil de, parmak uçlarını zikretmiştir? Bunun cevabı, parmak izi hakkındaki buluş yapıldıktan sonra anlaşıldı. Hiçbir insanın parmak izi ötekininkine uymuyordu. Bin sene önceki insan, o zamanın bilgisi ile bu "idrâk"e varabilir miydi?
Sayfa 159
"Akif Bey birgün yine pansiyona gelmişti. Sohbet esnasında takvadan söz ediliyordu. Bir ara Akif Bey: "Bizler muttekî-i muztar kimseleriz, değil mi İhsan Efendi?" deyince, bundan alınan İhsan Efendi, kendisiyle bir yıla yakın konuşmamıştı. O kadar sevdiği ve hürmet ettiği Akif Bey'in şakasını bir türlü hazm edememiş, içinde bir ukde kalmıştı."
Sayfa 86 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Bence Akif'in ahlâkî meziyetleri, insani vasıfları, şiirinden de, malûmatından da yüksektir. Âkif'in bir kusuru; bir baş belası vardı ki, o da sırf mefkûresinin (davasının, ülküsünün, idealinin) adamı olmaktan ibaretti. İşte onun içindir ki hiçbir yerde barınamamıştır. Bunu bir meziyet olarak kabul eden, yâhud bu kusurunu hoş gören, yâhud fikri fikrine uymak itibarıyle bu kusurunu îtibâre almayan, bu sebeple kendisini himâyede bir beis görmeyen bir zâta tesadüf etmeseydi, akıbeti daha çok hazin olurdu. Çünkü insanlar hiçbir mefkûre sahibini hâl-i hayâtında takdir edememişlerdir. Vefatından sonra yapılan alâyiş ve nümâyişin ise ona ne faydası var?"*
Sayfa 48 - Şule, * Eşref Edib Fergan, Mehmed Akif, c.1, s. 244, Istanbul 1938.
"Dünyâda nasîbin sitem ü cevr ise ey dil, Ahbâbın eder ânı da, a'dâya ne hâcet!"
Sayfa 61 - Şule Yayınları | Şeyhülislam Yahya EfendiKitabı okuyor
Mehmed Âkif, bütün ömrü boyunca Kur'ân'ın yolunda yaşamış, yurdundan ayrılmaya mecbur kaldığı son yıllarda Kur'ân'a sığınmış ve ölmek için vatana döndüğünde, bütün vaktini, kendisine Kur'ân okuyan güzel sesli gerçek dostlar ve Kur'ân sadâları arasında geçirmiş, öylece Rabb'ine kavuşmuştur. Mehmed Âkif'in bütün ömrünün, nasıl Kur'ân-ı kerîm ile geçtiğini en yakından bilenlerden Eşref Edib Bey, onun bu hâlini ve son günlerinde duyduğu Kur'ân iştiyâkını şöyle anlatır: Üstad, öteden beri, Kur'ân dinlemesini pek severdi. İstanbul'da dinlemediği hâfız yoktu. Sonra her gün bir miktar Kur'ân okumayı eskiden beri itiyad edinmişti. Kur'ân okumadığı gün hemen yoktu. Bu, Kur'ân okumak ve dinlemek, onun için en büyük mânevi bir zevk idi. Bâhusus son seneleri hep Kur'ân tercümesiyle geçtiği için, artık Kur'ân onun bütün kalbini, bütün varlığını kaplamıştı.
Sayfa 141 - Şule, 2015
Cahil dahi vs Gerçek alim
Mehmed Âkif, "Âsım"daki bu mısralarından birkaç sene önce, Safahat'ın dördüncü kitabı olan "Fâtih Kürsüsünde"de, İslamiyet'te "reform" yapmak niyetiyle "ictihad"a (Kur'ân'dan yeni hükümler çıkarmaya) kalkışanları çok ağır şekilde tenkid etmişti. Çünkü onlar, Akif in dediği gibi iyi niyetle, gerçekten işin
Sayfa 156
Reklam
"Gölgeler'i bastırırken Üstad çok yorulmuştu. Kitabı basan matbaanın adı Matba'atü'ş-Şebâb (Gençlik Matbaası)dır. "Şeybetenî Matba'atü'ş-Şebâb", diyordu. "Şu gençlik matbaası beni ihtiyarlattı."
Sayfa 69 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.