Aslan gibi erlerimiz celladının elinde can verdi, tosun gibi bebelerimiz acından öldü de, kılınızı kıpırdatmadınız. "Sabrın sonu selamet! Sabır... Sabır! der durursunuz. Başka bir laf bildiğiniz yok: Aha, işte selamet. Yüz bulan yezidi, kökümüzü Osmanlı'ya satmaya hazırlanır. Sabırmış... Ne zamana dek sabır? Osmanlı'nın boynumuza zincir vurup götürmesini niye beklerik ? Neye varıp kanımıza kan istemezik, bizi perişan eden namerdin de yuvasını dağıtmazık?
En umutsuz gününde de umudunu yitirme!
Yüreğini heçbir zaman bozma! Yüreği temiz olanın kusur işlese de kusuru bağışlanır. Bu sözlerimi kulağına küpe eylersen her zorluğu yenersin.
Dersim, Dersim olalı, aşiret malının kullara bölüştürüldüğü heç görülmüş, duyulmuş mu? Paşa'nın aramıza fitne sokmaya çalıştığını nasıl anlamazsınız? Toprak marabaya dağıtılanda aşiretin birliği kalır mı?..Birbirine düşman kesilmez mi?
"Neye düşman kesile, neye aza kurban? Benim bildiğim kul kısmını azdıran, talana süren yoksulluğudur. Malı toprağı olan uğrılığa, haramiliğe kalkmaz. Silahına, gözü pekliğine değil, öküzün, demirine, bir de alınterine güvenir.