Millîlik ölçütünün belirlenemezliği ile milliyetçilerin yazılarındaki bulanıklık, değişkenlik ve keyfi karakter, kültürel farklılık fikri gibi tekil milliyetçi önermelere saygıyla yaklaşıldığı yerlerde bile, ideolojinin inanılırlığını aşındırmıştır.
... milletlerin iyi tanımlanmış ülkelere/topraklara sahip olmaları gerekir. Öyle ki, örneğin ellerindeki toprağı bir demirci örsündeymiş gibi işleyerek temellük eden, kendilerini yüksek denizlerin harcından gören eski Flamanlar gibi, halk ile toprak adeta birbirlerine ait olmalıdırlar. Ama sözkonusu toprak parçasının
herhangi bir yer olması mümkün değildir; o herhangi bir
toprak parçası değil, "tarihî" bir toprak, "yurt", halkın "beşiği" olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak soyun köklerini taşımasa bile bu böyledir. "Tarihî toprak", terrain (toprak) ile halkın, nesiller boyu birbirleri üzerinde müşterek ve yararlı etkilerde bulunduğu bir topraktır. Tarihî bellek ve çağrışımların mekânı haline gelir yurt; "bizim" bilgelerimizin, azizlerimizin ve kahramanlarımızın yaşadıkları, çalıştıkları, dua edip savaştıkları yerdir. Bütün bunlar yurdu yeryüzünde biricik kılar. Nehirleri, denizleri, gölleri, dağları ve kentleriyle "kutsal" hale gelir yurt -derin ve deruni anlamları sadece sırra matuf olanlar, yani milletin öz-bilinçli evlatlarınca kavranabilecek mübarek ve yüce yerlerdir buralar. Topraktaki doğal kaynaklar da sadece o halka aittir, "yabancılar"ın kullanımına ve sömürüsüne kapalıdır. Millî ülke kendine yeterli olmak
zorundadır. Otarşi, ekonomik çıkarların olduğu kadar kutsal yurt topraklarının da savunulması anlamına gelir.
Milletin sine qua non'u (olmazsa olmaz şartı) etnik ayırdedicilik vasfıdır ve bu müştereken paylaşılan soy mitleri, ortak tarihî bellek, eşsiz kültürel yapıcılar ve, şayet seçilmişlik iddiası sözkonusu değilse, bir farklılık duygusu anlamına gelir.
"Oedupis haykırır;
İğrenç de olsa bırak her şey açığa çıksın! Değersiz de olsa
yaşamımın gizini çözmeliyim.
(...)
Kendimden başkası olmak istemiyorum,
nasıl doğmuşsam öyle
kim olduğumu bulacağım."
Millî-devlet"i ıskartaya çıkartanın esas olarak, esnek ama etkili bir tarzda uzmanlaşmış bilgisayarlı karmaşık şebekeler kurabilmiş teknolojiler ve son derece çeşitlilik arzeden sermaye-yoğun işleyişleri ile, devasa ulusaşırı şirketler olduğu ileri sürülmektedir.
Bunun dışında milliyetçilik, "halk"ın seferberliğini, yurttaşlar olarak yasal eşitliklerini ve "millî fayda" bakımından kamu yaşamına katılımlarını tanzim ederek toplumsal düzeyde etkinlik gösterir.
Bu anlamda millet de modern zamanların en popüler ve en sık rastlanan mitlerinden birinin, milliyetçiliğin merkezinde yeralır. Bu mitin merkezinde, milletlerin bilinmeyen bir zamandan beridir varoldukları ve milletler dünyasında yerlerini almak üzere milliyetçiler tarafından uzun uykularından uyandırılmaları gerektiği fikri bulunur. Milletin hükmü, göreceğimiz gibi, kısmen bizzat milliyetçi kurtuluş dramasının kendi vaadinde yatar.