Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gerçekten Türban İslamiyetin Modernleşmesinin Simgesi midir?

Modernizm, Postmodernizm ve Türban

Demirtaş Ceyhun

Modernizm, Postmodernizm ve Türban Sözleri ve Alıntıları

Modernizm, Postmodernizm ve Türban sözleri ve alıntılarını, Modernizm, Postmodernizm ve Türban kitap alıntılarını, Modernizm, Postmodernizm ve Türban en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Keşke, insanlık anlaşsa da askeri harcamalar bütün dünyada sıfıra indirilebilse.
Sayfa 140 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Unamuno
"Ben hiç sağcı olmadım. Özgürlüğe ihanet etmedim. Kısa zamanda gene ayağa kalkarak, tek başıma özgürlük için mücadeleme tekrar başlayacağım. Ben ne faşist, ne de bolşevikim. Ben bireyim, birey!.." demiştir sanki günah çıkarır gibi.
Sayfa 38 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Batıyla eşgüdüm sağlayabilmek için 1838 yılında salt mali işlemlerde geçerli olmak üzere Rumi Takvim adıyla, güneş yılına göre düzenlenmiş ve mart ayını yılbaşı kabul eden bir ikinci takvim daha kullanılmağa başlanmıştır. Güneş yılına göre düzenlenmiş bu yeni Rumi Takvim ile, kullanılmakta olan Kameri Hicri Takvim arasında yıl sayısı açısından bir koşutluk kurabilmek amacıyla da, Hicri Yıl sayısının, her 33 yılda bir yıl atlanarak hesaplanmasına karar verilmiştir. Ne var ki, birinci ve ikinci 33 yılın sonunda, yani 1871'de ve 1904'te Hicri yıl sayısının birer yıl atlanarak hesaplanması unutulduğundan bu iki takvim arasındaki yıl farkı ikiyi de aşınca, çaresiz, Hicri Takvimden vazgeçilip, güneş yılına göre düzenlenen Gregoryan takviminin Takvim-i Garbi adıyla kullanılmaya başlanılması 1917 yılında kabul edilmiştir.
Sayfa 33 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Ünlü Fransız düşünürü Roger Garaudy, 1983 yılında İstanbul'da yaptığı bir konuşmada, bu gerçeğin altını şöyle çizmişti: "Biz Avrupalıların insanlığa yaptığı en büyük kötülük, 18. yüzyılda ulusçuluk düşüncesini bulmamız ve yaygınlaştırmamız olmuştur." demişti.
Sayfa 144 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal'in sorunu, kesinlikle mektepler ile medreseleri bir çatı altında toplamak filan değil, eğitimi eğitsel ve ideolojik açıdan cami, kilise, havra gibi dinsel kuruluşların, ekonomik açıdan da vakıf ve benzerleri gibi kuruluşların elinden kurtararak doğrudan devlete bağlamaktır.
Sayfa 60 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı düşüncesinde yüzyıl kavramı da yoktur. Örneğin, Fransız Devrimi ile ancak elli yıl sonra, 1839'larda tanışmış olmasına karşın hemen rüzgârına kapılıp devrimin birçok kavramını Osmanlı düşüncesine kazandırmağa çalışan Osmanlı aydını da, yüzyıl kavramıyla kesinlikle hiç ilgilenmemiş, ona bir Osmanlıca karşılık bulmak için şuncacık bir çaba harcamamıştır.
Sayfa 33 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yakın dostlarından Schindler de "Cumhuriyetçi ilkelere tutkundu. Sınırsız özgürlük ve ulusal bağımsızlık taraftarıydı. Fransa'da herkese oy hakkının tanınmasını istiyor ve bunu Bonapart'ın sağlayarak, bütün insanlığın mutluluğunun temelini atacağına inanıyordu." diye tanımlamaktadır Beethoven'i. Nitekim, öteki ülkeleri de özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturmak için fethettiğine yürekten inandığı içindir ki, 1803 yılında bestelediği Üçüncü Senfoni'sini Napolyon'a adamıştır. Ne var ki, 1804 yılında imparatorluğunu ilan ettiğini öğrenince de, sunusunu öfkeyle karalayarak, senfoninin adını değiştirip Eroica yapmış ve altına «Bir büyük adamın anısına kahramanlık senfonisi» diye yazmıştır.
Sayfa 23 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Kısacası, Fransız Devrimi'nde de, bireyin özgürleştirilebilmesi için önce devletin özgürleştirilmesi amacıyla bir yandan meşruiyetin kaynağı kutsal güçlerden halka kaydırılırken, öte yandan devletin kültür ve eğitim dili olarak din dili yerine anadil ile ümmet devleti yerine ulus devleti anlayışı da laiklik ilkesinin tamamlayıcıları olarak Devrim'in devlet felsefesinin temel ilkeleri haline getirilmiştir, gördüğümüz kadarıyla.
Sayfa 21 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Her gün öğle haberlerinden sonra da radyolarda, Kore Mektupları adı altında oğlundan haber alamamış ana babalarla, ana babalarından haber alamayan askerlerin korkulu, ürkek, özlem dolu, yürek paralayıcı mektupları okunurdu uzun uzun. Kısacası, sözcüğün tam anlamıyla ülkeyi kasıp kavurmuştu binlerce kilometre ötemizdeki bu savaş. Ne var ki, artık her ne hikmetle ise, öte yandan da gazetelerimiz, "demokrasi ve özgürlük uğruna komünizme karşı savaşan" askerlerimizin Kore'deki kahramanlıklarıyla ilgili haberlerden geçilmez olmuştu birden. Her gün bir başka Amerikalı subayın, askerlerimizin kahramanlıklarını öven sözleri çıkardı, neredeyse bütün gazetelerde...
Sayfa 119 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
İnönü kendini Amerikalılara beğendirmeyi başarmış mıdır, gerçi bilinmez ama, The Economist dergisinin 14 Eylül 1946 tarihli sayısında Türkiye Londra bankerlerini bile şaşkına çeviren ani ve ağır bir develüasyon yapmıştır diyerek duyurduğu gibi, 7 Eylül 1946'da Amerikan dolarını 128 kuruştan, 280 kuruşa çıkarıp, Türk lirasının değerini %117 düşüren korkunç bir develüasyon yapılarak, Türkiye'nin 11 Mart 1947'de IMF'ye alınması başarılmıştır(!) gerçekten de... Ve, Türkiye de Soğuk Savaş'ın tam ortasındadır artık...
Sayfa 106 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Meclis'e haber verilmemesini Anayasa'ya aykırı bulup da, bu "Komünizme karşı özgürlük ve demokrasi savaşına" acele asker gönderilmesini eleştiren İsmet Paşa'yı da, "Savaşmak erkekliğin şanındandır. Silah Türk'ün süsüdür. Türk'e savaşmak yaraşır. Otuz yıldır savaşmıyoruz. Artık savaşmalıyız." gibi yavelerle, "İsmet İnönü, bizi İkinci Dünya Savaşı'na sokmamakla kötülük etmiştir. Ulusumuzun savaşkanlık yeteneğinin körelmesine neden olmuştur." diye suçlamışlardı DP yöneticileri. Kuşkusuz, karşı çıkan ilericiler de şiddetle cezalandırılmışlardır.
Sayfa 120 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Örneğin, Fransız şiirinin kurucularından Ronsard, 1550 yılında altı arkadaşıyla Pléiade adlı bir grup oluşturarak Latinceye karşı savaş açıp, Fransızcanın da bir edebiyat dili olduğunu savunmuşlardır ilk kez.
Sayfa 19 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Ayrıca unutulmamalıdır ki, demokrasi de, kesinlikle güçlünün güçsüzü bağışlaması veya güçsüzün güçlüye karşı boyun kırması demek olan bir hoşgörü rejimi değil, tam karşıtı azınlıkların da çoğunlukla eşit haklara sahip olduğu ve herkesi birbirine katlanmaya zorunlu kılan, Fransız Devrimi'nin insanlığa kazandırdığı toleranslı bir yönetim biçimidir.
Sayfa 14 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu
Üzülerek belirtelim ki, aydınımız, modern kavramını da, üzerinde düşünme gereği duymadan kullanagelmiştir bugüne dek, daha bir çok kavram gibi galiba... Nitekim, dilcilerimizin, kavrama, Türkçe karşılık olarak, içinde yaşanılan günlere, çağa uygunluk anlamın da yorumlayıp çağdaş sözcüğünden çağcıl diye yeni bir sözcük uydurmaları da, bu özelliğimzden kaynaklanmış olsa gerektir. Oysa, modern sözcüğü, yeni, yenici, yeni olan şey, ilerici anlamında Latince bir sıfattır ve Roma İmparatorluğu döneminde de zaman zaman kullanıldığı bilinen bu sözcük, daha sonraki yüzyıllarda Batı dillerine aynı anlamda girmiştir.
Sayfa 10 - Sis Çanı YayınlarıKitabı okudu