Çağdaş Türk Düşüncesinde Din, Siyaset, Tarih, Medeniyet

Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak

İsmail Kara

En Beğenilen Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Turgut Özal hakkında
12 Eylül rejiminin iç ve dış müttefiklerinin Turgut Özal gibi (MSP'den milletvekili adayı, Demirel'in bürokratı ve müsteşarı, takunyalılardan, tarikat mensubu, büyük sanayicilerle çalışmış, milliyetçi-muhafazakâr, sağ cenahın cemiyet ve vakıflarında bulunmuş, mühendis, son olarak ANAP'ı kurmadan önce ABD'de zayıflamış...) bir tipte karar kılması ve 1983 seçimlerinde nerede ise bütün İslâmcı grupların, tarikat ve cemaatların kâhir ekseriyetinin oyunun ANAP'a akması (1965 seçimlerinde Demirel ve AP benzer bir netice almıştı) işin hangi istikamete doğru akacağının açık işaretlerini vermişti.
Bu kuvvetli ilişkiler ve etkileşim ağının 1924 itibariyle koptuğunu ve Türkiye ile İslâm dünyasının birbirlerine sağırlaştığını söylemek yanlış olmaz. yüzden 1928 yılında kurulan, 1940'larda ikinci aşamasına geçen Müslüman Kar- deşler hareketinden, 1941 yılında kurulan Cemaat-i İslâmi'den Türkiye eşzamanlı olarak büyük ölçüde habersiz kalmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası İslâm ülkelerindeki nisbi bağımsızlaşma hareketlerinin, 1948'de İsrail'in ve Pakistan'ın birer "din devleti" olarak kurulmasının, başka bir vadiye intikal eden Filistin meselesinin ve bu sarsıcı gelişmelerin ortaya çıkardığı hareketlenmelerin Türkiye'ye yansımaları da eşzamanlı olarak sınırlı ve kendi konumu itibariyle sıradan olmuştur. Fakat savaş sonrası şartların Türkiye'yi tekrar İslâm dünyasıyla irtibata geçmeye sevkettiği ve bu yeni yönelişin iç ve dış politikayı etkilediği bir vakıadır.
Reklam
Maverdî, Cüveynî, Gazalî, İbn Haldun gibi büyük ve etkili müellifler, erken İslâm tecrübesindeki hilafetle ilgili şartları ciddi olarak hesaba katmakla beraber giderek daha fazla adalet ve istikrarı sağlayacak, Müslümanların haklarını koruyacak, mukaddes beldeleri ve İslâmın sembollerini (şe'âir-i İslâmı) muhafaza edecek siyasî güç ve iktidar şartına ağırlık veriyorlardı.
Sayfa 195
Tercümelerle birlikte gelen veya tercümelerin beslediği yeni İslâmcılık elbette tektip ve tek kademeli değildir. Çünkü bu tercümeler 1965-80 yılları arasında çok geniş bir zümre tarafından okunmuş ve farklı şekillerde istifade edilmiştir. Bununla beraber kaynaklara dönüş merkezli sade ve dar bir din anlayışına sahip, büyük ölçüde yeni Selefiliğe mütemayil, Vehhabiyyü'l-meşrep, aktivist, radikal, siyasî talepleri kuvvetli, rejim muhalifi, cihad taraftarı, sadece Cumhuriyet tarihiyle değil Osmanlı tarihiyle de irtibatı zayıf, İslâmcılık tarihini büyük ölçüde Mısır, Pakistan (sonra İran) merkezli olarak okuyan, geleneksel Müslümanlıkla, buna bağlı olarak tasavvufla, tarikat ve cemaatlarla mesafeli, ümmetçi, sesi gür, hissiyatı yüksek, talepkar, mücadeleci, yer yer tekfir ve şirk kavramları üzerinden dışlayıcı diri bir tip ve din anlayışı ortaya çıkardığı söylenebilir.
Sayfa 35
Zihniyet dünyaları itibariyle din-devlet ayırımına yakın olmayan ve dini alanı siyasî tartışma zemini olarak görmekten kaçınan, ayrıca tekpartili yıllarda baskı ve zulümlere, yıldırmalara muhatap olan tarikatların ve cemaatların devletin şu veya bu gerekçe ile, şu veya bu düzeyde kapalı kapıları aralaması üzerine ihtiyatlı ve alçak sesli fakat ısrarlı faaliyetlerine başladıkları görülmektedir. Daha ziyade geleneksel kodlarla ve devamlılık çizgisi üzerinden işleyen düşünce dünyalarında var olan bazı kabuller ve sâbiteler onların meselelere bakışlarını, hareketlerini, faaliyetlerini ve davranış biçimlerini büyük ölçüde belirlemiş gibidir. Hayli değişime uğramakla beraber bir şekilde bugünlere de intikal eden bu kabuller bazı başlıklar altında şöyle özetlenebilir: Bu toprakların sahipleri var; karşılaştığımız kötülüklerin asıl sebebi başkası değil biziz ("nasılsanız öyle idare edilirsiniz"), biz iyileştikçe etrafımız da düzelecektir; bu bir imtihandır; devlet bizimdir fakat yabancıların/ehil olmayanların elindedir, mütedeyyin, bilgili ve ahlâklı insanlar mühim mevkilere geldikçe işler yoluna girecektir; mânevî hava maddi dünyayı etkiler; Kur'an okuma, dua, ihlaslı ibadet, fedakârlık, gözyaşı... insanları, toplumu iyileştirir ve tedavi eder, kötülükleri azaltır.
İsmet Özel'in daha sonra yazdığı yazılarla şerhettiği ve Türkiye'nin gidişiyle kuvvetle ilişkilendirdiği bu yaklaşımı ve özellikle kitabın sonunda sorduğu soru hâlâ önemini ve ağırlığını koruyor: “Güçlü bir topluma ulaşıp onun Müslümanlaşmasına mı, Müslüman bir topluma ulaşıp onun güçlendirilmesine mi çalışacağız?”.
Geri15
56 öğeden 51 ile 56 arasındakiler gösteriliyor.