Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çağdaş Türk Düşüncesinde Din, Siyaset, Tarih, Medeniyet

Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak

İsmail Kara

Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak Sözleri ve Alıntıları

Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak sözleri ve alıntılarını, Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak kitap alıntılarını, Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Halife sultanın şahsi hayatına dair unsurlar da böyledir. Düzenli namazını kılar, koleraya karşı Buhari-i şerif hatmi yapar/yaptırır, harp içinde zafer için Kadi lyaz'in Şifa-i şerifini okur, nikâhlandığı eşine (Müşfika Kadın'a) ad koymak için Kur'an'dan tefe'ülde bulunur, Eşleri ve kızlarının tesettürüne itina gösterir. Saray teşrifatı içinde yer alan dinî muhtevalı menasiki ve adetleri (Cuma selamlığa, huzur dersleri, surre alayı, iftar, hırka-i şerif ziyareti, Muharrem alayı, kandil gecelerinde mevlit okunması, bayram merasimleri, mahya vb.) hassasiyetle takip ve icra eder, dizüstü oturarak Kur'an okur, dervişmeşreptir. Buna karşılık piyano çalmayı bilen, alafranga ve hafif müzik dinleyen padişah, çocuklarına İtalyan ve Fransız hocalardan piyano dersleri aldırtır, özel olarak saraya davet edilen opera ve konserleri, tiyatroları ilgiyle takip eder, uyku öncesi batı dillerinden tercüme ettirdiği polisiye romanları okutup dinler... Klasik Türk müziğiyle, geleneksel Türk sanatlarıyla, Binbir Gece Masalları ile fikren ve ruhen yakınlığı yoktur, en azından zayıftır"
Sayfa 179Kitabı okudu
"Din aklın oyununa gelmektedir. Batının karşısına dikileyim derken kendisi batılılaşmakta, dünyayı manevileştireyim derken kendisi kutsallıktan uzaklaşmakta, ve tarihi reddedeyim derken bütünüyle tarihe gömülmektedir" Daryush Shayegan
Reklam
Malumdur ki kıyamet ve ahiret, Kur'an'da "yarın" kadar yakın bir zaman olarak geçer. Fakat güçlü modern söylem, bizden öncekilere de bize de "yarın"ı çoktan unutturdu ve onu çok uzaklara attı.
Her zaman karşımıza çıkabilecek soruyu soralım: Gerçekten Misak-ı Millî'nin 4. Maddesine ne olmuştu? Millî Mücadele ne için yapılmıştı? Geçici cevap: "Bilenler söylemez, söyleyenler bilmez." (4. Madde: Makam-ı hilafet-i İslâmiye ve payitaht-ı saltanat-ı seniyye ve merkez-i hükümet-i Osmaniye olan İstanbul şehri her türlü halelden masûn olmalıdır.)
Sayfa 214Kitabı okudu
Türklerin Elbette 1071'den önce de bir tarihi vardır. Fakat bu- yine Yahya Kemal'in işaret ettiği gibi- milli değil "kavmi/ırki" bir tarihtir.
Sayfa 299Kitabı okudu
(Firavun: Ene rabbükümül a'lâ (Ben sizin en üstün Rabbinizim)(Nâziat 24) Mansur: Ene' l Hakk (Ben hakkım) Bistamî: Sübhanî ma a'zam şanî (Şanım ne yüce oldu)) Firavun'un "ben" demesiyle Bistamî'nin (ve Mansur'un) "ben" demesi arasında büyük fark vardır.
Sayfa 359 - Şeyh-i Ekber'i Niçin Severim - Mehmed Ali AynîKitabı okudu
Reklam
Büyük Doğu dergisinin 10 Birincikânun 1943 tarihli 13. sayısının kapağı. Türkiye sathında minarelerle fabrika bacaları yanyana, birbiriyle yarışıyor. Bu sayıda yer alan yazı başlıklarından biri "Fabrika ve iman". Şu ifadeler de Ideolocya Örgüsü'nden: "Büyük Doğu idealinde minarelerle fabrika bacaları, tek ve çift hesabiyle aynı dizide ve yanyanadır", "öyle ki, her minare bir fabrika bacasiyle nişanlı..." Büyük Doğu'nun 5 Nisan 1946 tarihli 23. sayısının kapağında da minare ve fabrika bacaları çizimi var; içiçe iki unsur birdiğeri için hem lüzumlu hem tamamlayıcı, hem güzel bir öge olarak düşünülmüş. Muhafazakâr mütedeyyin kesimi uzun yıllar etkileyen kuvvetli bir düşünce bu. Fikir adamları içinde İsmet Özel'e kadar tek istisna belki Nurettin Topçu.
İdeolocya Örgüsü Nasıl Ele AlınırKitabı okudu
Bu kitabı büyük bir şevkle yazıyorum. Zira din-i mübinimizin alemdar-ı hazırı Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerine ithaf edeceğim. Gerçi bütün ümmet-i Islamiye şimdi ona gönlünü vermiştir. Fakat ondan başka hemen herkes müşarun ileyhe bir tuhfe-i şükran takdim etmeği istiyor ve bununla bir hazz-ı vicdani duyuyor.... (ithaf eden: Mehmed Ali Aynî İthaf edilen eser Şeyh-i Ekber'i (İbn Arabi) Niçin Severim)
Sayfa 335Kitabı okudu
Sadece Nurettin Topçu'nun "kuvvet" karşıtı anlatımlarında rastladığım Kudüs fatihi Salahaddin-i Eyyübi ile Ingiliz kralı Arslan Yürekli Rişar'ın meydan okuma babında "kılıç kullanma üslupları bu açıdan zikre değer Rişar koca bir çelik külçesi olan kılıcım çeker ve kalın bir demir direği ortadan ikiye biçer Beklenen (bugün bizim de beklediğimiz) daha büyük bir kılıçla daha kalın bir demir direği ortadan ikiye bölmektir. Buna karşılık Salahaddin Haçlılara üslubuyla da kan kusturur. Narin, ince kılıcını çeker ve sadece havaya fırlattığı tülün altına tutar, kendi ağırlığıyla düşen tül ikiye bölünecektir.
Büyük adamlar, kendi benliklerinin dışında hayata başlıyorlar. Dışarıdan harekete başlıyor ve dışlarındaki bir yolculuğun sonunda kendi iç dünyâlarına ulaşıyorlar. Lâkin dış âlemden benliklerine doğru onları seferber kılan bu yolculuk, kendi içlerinde nihâyete ermiyor. Kendilerini bulduktan, âdetâ kendi içlerindeki bir mâden ocağını iyice açtıktan, kabil olduğu kadar derinine kazdıktan sonra, kendi açtıkları bu yoldan sonsuzluğa ulaşıyorlar. Nisbeten kısa süren dış âlem sondajlarından sonra onların bütün ömürleri, iç dünyâlarındaki bu mâden ocağını kazmakla geçiyor. Bunda her derinine kazma, bir sonsuzluk manzarası yaratıyor. Bir ilâhî deneme ile nihâyetleniyor. Bu,dehânın mükâfatıdır. Her dâhî,Allah’a kavuşma sevincini,gerçek din adamları olan mistik ve mutasavvıflar kadar samîmi yaşıyor. Sanatta olduğu kadar felsefede, müzikte olduğu kadar heykelde ilâhî sevinç kapısı dâhiye açıktır. (Nurettin Topçu,Mehmet Akif)
Reklam
bağlamın göz önünde bulundurulması ihtiyacı
Belki daha önemli olan İslâmcılığın kendisini, kendi tarihini nasıl göreceği ve hem teorik hem de fiilî boşluklarını, problemlerini, açmazlarını tadil ve tashih etme başarısını gösterip gösteremeyeceğidir. Türkiye'deki aktivist ve entelektüel İslâmcılığın Türkiye'yi, Türkiye'nin şartlarını, Türkiye'deki İslâm ve Müslümanlıkk damarını önemsememek, anlamaya çalışmamak gibi ciddi bir zaafi problemi ve de var. Bu ciddi zaafı ümmetçilik ve evrensel İslâm söylemi üzerinden aşmaya, örtmeye çalışıyor. Çok etkisinde kaldığı Müslüman Kardeşler'in, Cemaat-i İslâmi'nin, İran devriminin aynı zamanda ne kadar "milli ve yerli" hareketler olduğunu da yeteri kadar görmüyor, görmek istemiyor. Burada elbette bazı uyarılmışlıklar da vardır. Bu problem kendisini anlamanın, derinleşmenin ve etraflı farkındalığın önünde duran en büyük engel olduğu kadar neyin kazanç neyin kayıp olduğunu da belirsiz hale getirmektedir. Önümüzde hâlâ karmaşık, problemli, aynı zamanda imkânlı, üzerine basıp yürünebilecek bir tecrübeler hazinesi, bir birikim var.
Nurettin Topçu ilk yazılarından itibaren bütünlüğü olan çok taraflı bir fikir mücadelesi yürütmüştür;bir taraftan Osmanlı-Cumhuriyet modernleşmesini hesaba katarak fakat onu aşmayı hedefleyerek tenkitçi bir bakışaçısıyla yeni bir insan/şahsiyet, millet, devlet modeli keşif ve inşa etmeye çalışmış, diğer taraftan bu inşa ameliyesinin o günün
Elmalılı Hamdi Efendi, PaulJanet-Gabriel Séailles’den tercüme ettiği Metâlib ve Mezahib'in uzun takdim yazısının başlarındaki bu metniyle bizce bazı önemli noktalara temas ediyor: Fıkıhla uğraşırken (modern) Avrupa hukukunun esaslarını ve ardından batı felsefesinin ana hatlarını öğrenmek ihtiyacı, hatta mecburiyeti duyuyor, buna giriş mahiyetinde
selefiliğe kayma riski
Esas itibariyle meşru hatta mecburi bir atıf ve arayış olan kaynaklara dönüşün tarihin ağırlıklarından ve tortularından kurtulma istikametindeki fonksiyonu fiili olarak da psikolojik olarak da bir yenilenmenin, bir yeniden başlama fikrinin kapılarını araladığında şüphe yoktur. Belki ihya, tecdid ve ıslah kavramlarıyla yakınlaştığı, bazı yorumculara göre aynileştiği nokta burasıdır. Fakat bu hareketin işleyişine bakıldığı zaman İslâm ilim ve kültür mirasının yüklerinden kurtulmadan ziyade modern(ist) yorumlara, yeni ictihadlara kapı aralama istikametinde işlediği, dini anlama ve yorumlama biçimlerini kuralsız (usulsüz) ve ferdî hale getirdiği, dini kaynakları lafzîleştirerek daralttığı, dinin bir parçası, ürünü yahut yanaşığı olan gelenekle, geleneksel anlayış ve kurumlarla problemleri artırdığı, sade, tektip ve dar bir din anlayışı mânasına yeni Selefiliğe yol açtığı görülmektedir.
Nurettin Topçu ilk yazılarından itibaren bütünlüğü olan çok taraflı bir fikir mücadelesi yürütmüştür;bir taraftan Osmanlı-Cumhuriyet modernleşmesini hesaba katarak fakat onu aşmayı hedefleyerek tenkitçi bir bakışaçısıyla yeni bir insan/şahsiyet, millet, devlet modeli keşif ve inşa etmeye çalışmış, diğer taraftan bu inşa ameliyesinin o günün
60 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.