”Ah, seni seviyorum!”
Kalbi ani bir duygu yoğunluğuyla sıkışırken, Roarke olduğu yerde dönüp kaldı. Şaşkın bir halde döndü...
“Ne?” Eve’in kahkahaları yatışmıştı. Roarke’ın gözleri delici bakıyordu. “Ne var? Ne oldu?”
“Asla söylemezsin.” Roarke karısını kendisine çekti ve yüzünü saçlarına gömdü. “Bunu asla söylemezsin,” diye tekrarladı.
Eve, Roarke’tan gelen yoğun duygu akımına dayanmaktan başka bir şey yapamadı... “Evet, söylerim. Elbette söylerim.”
“Bu şekilde değil.” Eve’in ağzından bu sözleri duymaya ne kadar ihtiyacı olduğunu o ana dek hiç anlamamıştı. “Dürtülmeden yapmazsın. Üstelik önce durup düşünürsün.”
Eve inkar etmek için ağzını açtı ama sonra tekrar kapadı. Roarke haklıydı; Eve’in bu konudaki tavrı korkakça ve aptalcaydı. “Üzgünüm. Benim için çok zor. Elbette seni seviyorum,” dedi sakince. “Ancak bu bazen beni çok korkutuyor, çünkü sen ilksin. Ve teksin.”