"Bu şehrin ruhu yok artık. Bu insanlar artık birlikte yaşamıyorlar, yan yana yaşıyorlar sadece. Bunları artık, ruhsal yakınlaşmalar birleştirmiyor. İnsanları birbirine yaklaştırmış görünen itici neden yalnız yolların-caddelerin kalabalığı."
Eski İstanbul merakımı beni takip edenler bilir. Aydın Boysan’ın Nereye Gitti İstanbul? kitabı, odak noktası İstanbul olan anılardan, Aydın Boysan’ın fikir yazılarından oluşan bir kitap. Kitapta anlatılanlar genel olarak 2000’li yılların başında kaleme alınmış gibi. Kendisini vefatından önce takip ederdim, sevdiğim bir entelektüeldi. Özellikle
" Canım sıkılıyor" diye oflayıp poflayan kişi, acaba neden sıkılıyordur... Çok açık: Kendisiyle yalnız kaldığı için... Kendini yetiştiremeyenin, sanattan ve okumaktan zevk almayanın, sonu budur. Meheldir.
Yaşamayı, bir çadır tiyatrosu dramına benzeterek ruhsal miskinleşmelere esir olanlara acınmaz. Çırpınmak, savaşmak görevinden kaçılamaz. Yaşamak sürekli bir hareketler zinciridir.
Ressam Kokoschka bu gerçeği bir tabloya benzeterek anlatırken: "Yaşayış bir natürmort (yani ölü doğa resmi) değildir" diyordu.
Nasıl yaşanmış olursa olsun tek çare: Yaşam sevgisi ve sevincini korumak... Bu gerçeği bir üstat (T. Wilder) minicik bir cümlede özetleyiveriyordu:
"Yaşamın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı yoktur."
Eksildiğini gözlerimizle görüyoruz varlıkların Ve yitip gittiğini geçen zamanla. Yine de
Bir eksilme yok toplamlarında. Çünkü
Ögeler yeni bir varlığı büyütmeye başlar, Ayrılmayla azaltırken bir başkasını.
Keyise İda Hanım, edebiyat öğretmenimizdi. Hem görünüşüyle, ama hem de konuşmaları ve edasıyla, olağanüstü bir zarafet (incelik) simgesiydi. 1937 yılında bir gün sınıfa gelerek;"Abdülhak Hamit Bey vefat etti. Ben cenazesine gideceğim için, ders yapamayacağım. Lütfen gürültü etmeyin ve Müdür Bey'i kızdırmayın!" dedi ve gitti... Oysa biz gürültüden ortalığı yıktık. Müdür de gelip bizi azarladı, sonra da kabaca, Keyise Hanım'ın kalbini kırmış.
Ertesi derste Keyise Hanım bize üzüntüsünü iki saat boyunca öyle ince, öyle kibar, öyle saygın bir edebiyat diliyle anlattı ki...
Biz onun bize hayvan demek istediğini, iki yıl sonra anlayabilmiştik.
Zaman, hiçbir iş için, hiçbir zaman geç değildir.
Ancak bazan, çabuk ölünür.
Ama insan olarak görevimiz, öleceğimize göre değil, ölmeyeceğimize göre yaşamaktır.
Biliyorum, ayıp ve mânasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.
Utanır da belki
Anasının sırtındaki
Yeldirmeden,
Kız bir adım önde gider
Sezdirmeden.
Beşiktaş'ta Barbaros Meydanı
Sağı anıt, solu türbe
Ortası kare şeklinde,
Parkıdır yoksulların
Bilhassa yaz ayları.