Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Olağanüstü Buluşlar

Frank Ashall

Olağanüstü Buluşlar Gönderileri

Olağanüstü Buluşlar kitaplarını, Olağanüstü Buluşlar sözleri ve alıntılarını, Olağanüstü Buluşlar yazarlarını, Olağanüstü Buluşlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Louis Pasteur mikroplar üzerine yaptığı incelemeler sonucunda başka hastalıkları önlemek için de benzer yöntemler geliştirene kadar, çiçek hastalığı aşılama yoluyla önlenebilen tek hastalık olarak kaldı. Çiçek aşısına ilişkin en olağanüstü şeylerden biri, henüz kimsenin bulaşıcı hastalıklara mikroskobik canlıların yol açtığının farkında olmadığı bir dönemde üretilmiş olmasıdır. Çiçeğe neyin yol açtığı bilinmiyordu, ama hastalık aşılamayla önlenebiliyordu.
TÜBİTAK YayınlarıKitabı okudu
(...)Parmağına bir diken batmasının ardından babasının ineklerinden birini sağdığı için inek çiçeği kapmış Sarah Nelmes adında bir kızın parmaklarındaki inek çiçeği döküntülerinden bir miktar sıvı aldı. Ardından temiz bir neşter aracılığıyla bu sıvının birazını James Phipps adında sekiz yaşındaki bir oğlan çocuğunun sol kolunda açtığı iki küçük kesiğe aktardı. Bu çocuk önceden variolasyondan geçmemişti ve çiçek hastalığına da hiç yakalanmamıştı. Birkaç gün sonra küçük Phipps'in biraz ateşi çıktı, ama aynı sütçü kızların inek çiçeğini atlatmaları gibi, çabucak iyileşti. Yaklaşık iki ay sonra Jenner çiçek mikrobu içeren bir miktar sıvıyı, tıpkı herhangi birine normal yolla variolasyon uyguluyormuş gibi Phipps'e şırınga etti. ,Jenner'ın tahmin ettiği gibi, Phipps'te herhangi bir çiçek hastalığı belirtisi ortaya çıkmadı. Bu uygulama inek çiçeği sıvısının bir insandan diğerine kasıtlı olarak aktarıldığı ilk örnekti. Aşı malzemesi olarak insanlarda görülen çiçekten yararlanılmadan çiçeğe karşı aşılanan ilk insan da Phipps oldu. "Aşı" sözcüğünün İngilizcesi olan " vaccine" Latincede inek anlamına gelen " vacca " sözcüğünden gelir.
TÜBİTAK YayınlarıKitabı okudu
Reklam
(...)Çiçeğe karşı nasıl korunulacağı, Jenner on sekizinci yüzyıl sonlarında kendi aşılama yöntemiyle ortaya çıkmadan önce de bilinmekteydi. Bir kere çiçek olmuş kişinin bir daha bu hastalığa yakalanmayacağını bilmeyen yoktu. Nasıl oluyorsa, bir enfeksiyon yeni enfeksiyonlara karşı bağışıklık sağlıyordu. Eski Çinliler ve Hintliler, çiçek kurbanlarının yaralarının kurumuş kabuklarını burunlarına çekerlerdi. Bu yöntem çoğu zaman enfeksiyona karşı bir miktar koruma sağlıyordu. Bir başka yöntem ise hastalıklı bir insandaki kabarcıklardan alınan sıvının, hastalığa henüz yakalanmamış bir kişinin kolunda açılan küçük bir kesiğe nakledilmesinden oluşmaktaydı; bu yöntem de çiçeğe karşı bağışıklık sağlıyora benziyordu. Çiçek döküntülerinden alınma sıvıyı bir insana şırınga etme uygulamasına "variolasyon" denmekteydi: Variola Latince çiçek hastalığı demektir.
TÜBİTAK YayınlarıKitabı okudu
(...)On altıncı yüzyılın başlarında ABD'ye gelen sömürgeciler Amerikan Yerlileri'ne karşı giriştikleri mikrop savaşında silah olarak çiçek mikrobu bulaştırılmış battaniyeler ve mendiller kullanmışlardı. Sömürgecilerin gelişinden önce çiçek hastalığını bilmeyen Yerliler, bu hastalığa yakalanmaya özellikle yatkındı.
TÜBİTAK YayınlarıKitabı okudu
Biraz uzun ama basit bir mevzu imiş...
Karbon-14'le tarihleme yöntemi şu ilkeye dayanır: Canlı organizmalar dokularındaki büyük miktarda sıradan, radyoaktif olmayan karbona (karbon-12) ek olarak, az ama yine de ölçülebilir miktarda, kendiliğinden radyoaktif karbon da (karbon-14) biriktirirler. Bütün canlılardaki karbonun esas kaynağı ise atmosferdeki karbon dioksittir. Atmosferde bulunan karbon dioksitteki karbon 12'nin karbon 14'e oranı temelde hep sabit kalır. Her karbon-14 atomu sonunda mutlaka bozunup radyoaktivitesini kaybettiği halde, havadaki bir kısım azotun kozmik ışınların ürettiği nötronlarca bombardımana tutularak karbon- 14'e dönüştürüldüğü nükleer tepkimeler sayesinde, atmosferdeki karbon-14 atomları bir yandan da sürekli yenilenirler. Canlı organizmalar öldükten sonra artık atmosferden yeni karbondioksit soğurmazlar. Dolayısıyla bir hayvan, bitki veya bakteri ölüsündeki karbon- 14 bozunarak yıllar içinde giderek azalırken, radyoaktif olmayan karbon- 12'nin miktarı organizmanın öldüğü tarihte olduğu gibi kalır. Başka bir deyişle, organizmanın ölümünü izleyen zaman dilimi uzadıkça karbon-14'ün karbon-12'ye oranı düşer.(...)Karbon- 14 düzeyinin yarıya düşebilmesi için gereken zamanın beş bin yedi yüz otuz yıl olduğu biliniyor.(...)Ölü bir organizmadaki karbon-14 'ün karbon-12 'ye oranı belirlenerek ölüm tarihi yaklaşık olarak hesaplanabiliyor.
İngilizcede rastlantısal bir buluşu tanımlamak için kullanılan sözcük olan serendipity; İngiliz politikacı Horace Walpole tarafından ortaya atılmıştı. Sözcüğün aslı üç prensin sürekli olarak birtakım rastlantısal buluşlar yaptığı "Serendip'in Üç Prensi" isimli eski bir İran masalından geliyor. (Serendip ayrıca Sri Lanka'nın eski adıdır.)
Reklam
Kültürlendin, osiloskop'u cümle içinde kullan hemen :')
Katot ışınlı tüp bir ucunda anot, diğer ucunda katot olan, hava sızdırmayacak şekilde kapatılmış bir cam tüpten oluşur. Cam kabın, hava veya başka gazlar doldurmaya veya boşaltmaya yarayan bir de çıkışı vardır. Bu alet, bugünkü floresan lambanın ve neon ışıklarının atası ve televizyonu oluşturan parçalardan biridir. Ayrıca dışarıdan gelen sinyalleri (ses veya hareket) önce elektrik darbelerine, sonra da bir ekranda grafik görüntüye dönüştürmek için kullanılan katot ışınlı osiloskopun esas bileşenidir. Katot ışınlı osiloskop bilimsel araştırmalarda, endüstride ve mühendislikte en çok yararlanılan araçlardan biridir.
1901 'de verilen ilk Nobel Fizik Ödülü'nün haklı sahibi...
X ışınlarını keşfettiğinde Röntgen, Almanya'da Wurzburg Üniversitesi'nde elli yaşında bir fizik profesörüydü.
"Şans yalnızca ona hazır olana iltimas geçer."
(...)Maxwell 'in denklemleri görünür ışıktan daha düşük frekanslar da titreşen radyo dalgalarının varlığını öngörmenin yanı sıra, morötesi ışıktan daha yüksek frekanslara sahip elektromanyetik ışınımlar olması gerektiğini de göstermişti. 1895'te Alman bilim adamı Wilhelm Conrad Röntgen bütün dünyayı şaşırtan ve tıpta da büyük bir etki yaratan böyle bir yeni ışın türü belirledi. Röntgen ışınlarının, günümüzde daha çok bilinen adıyla X ışınlarının keşfi, bilimsel araştırmada şansın oynadığı önemli rolün kusursuz bir örneğidir. Bu olay, Pasteur 'ün "Şans yalnızca ona hazır olana iltimas geçer." sözünün de doğrulanışı gibidir; çünkü Röntgen 'den önce pek çok fizikçi X ışınlarıyla karşılaşmış, fakat bu ışınların önemini anlayamamıştır. Röntgen ise olağandışı bir şey fark etmiş, araştırmasını derinleştirmiş, sonunda yepyeni ve temel bir olguyla karşı karşıya olduğunu anlamıştı.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
Motivasyonumun %80'ini bu üç kişiye borçlu olabilirim.
Radyo iletişimdeki ilk gelişmelerin üç önemli aşaması vardı. İlk aşamada Maxwel l'in elektromanyetizma üzerine kuramsal çalışmaları yer alıyordu . İkinci aşamayı Hertz'in radyo dalgalarını bulması oluşturdu. Üçüncü aşamadaysa, özellikle de büyük İtalyan mucit Guglielmo Marconi'nin öncü çalışmaları sayesinde, radyo iletişim teknolojisi gelişti ve yaygınlaştı.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sözelciler bunu beğenmedi. :')
İlk Fransa İmparatoru Napoleon Bonaparte "Matematiğin geliştirilip kusursuzlaştırılması, ulusun refahıyla yakından ilintilidir. " demişti.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
Elektrik pili 1800 yılında İtalyan bilim adamı Alessandro Volta (1745- 1 827) tarafından, yine bir İtalyan olan Luigi Galvani'nin (1737- 1 798) daha önceki bir keşfine dayanarak icat edildi. Galvani fırtınalı ve şimşekli havalarda bir kurbağanın bacaklarına metal neşterle dokunulduğunda, hayvanın bacak kaslarının seğirdiğini görmüştü. Sakin havalarda bile kaslara aynı anda iki farklı metal parçası (örneğin bakır ve demir) dokundurulduğunda, art arda seğirmeler meydana geldiğini de gözlemledi. Bu seğirmeler Galvani'ye göre "hayvansal elektrik" denilen hayati bir güçten kaynaklanıyordu. Volta, Galvani'nin seğirmelerle ilgili yorumuna karşı çıkarak elektriğin kaynağının esrarengiz güçlerle ilgisi olmadığını, iki farklı metalin teması sonucu meydana geldiğini öne sürdü. Volta, basit bir tuz çözeltisi aracılığıyla bile olsa temas halindeki iki farklı metalin sürekli bir elektrik akımı oluşturabileceğini ispat etti.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
Suyun üstünde yüzen bir mıknatıs kuzey-güney doğrultusunu gösterir; başka yöne çevrildiğinde bile kuzey-güney yönlenmesine geri döner. Mıknatısların birer kuzey ve güney kutuplarının olduğu bu şekilde anlaşılmıştır.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
Yunanlılar elektrostatik çekimden (...) haberdardı. Bir kehribar parçası (taşlaşmış reçine) ovulduğunda hafif cisimleri, örneğin kuş tüyünü kendine çekebiliyordu. "Elektrik" sözcüğü de Yunancada kehribar anlamına gelen "elektron" sözcüğünden gelir.
Tübitak YayınlarıKitabı okudu
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.