Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortaçağ'da Felsefe

Etienne Gilson

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hıristiyan inancının konusu olan somut İsa kişiliğinden yola çıkan Aziz Yuhanna, Yunan filozoflarına dönerek onların Logos olarak adlandırdıkları şeyin bizzat İsa olduğunu, Logos'un bedenlendiğini ve bizim aramızda yaşadığını, hatta dünyanın yalnızca spekülatif açıklaması peşinde olanlar için kabul edilemez bir skandal sayılsa da, onu gördüğümüzü söyler (Yuhanna I:14). İsa'nın Logos olduğunu söylemek felsefi değil, dinsel bir iddiadır. A. Puech'in çok güzel bir şekilde söylediği gibi: "Hıristiyanlığın Helenizmden yaptığı bütün alıntılar için geçerli olduğu gibi burada da -bildiğimiz kadarıyla ilki- inancın oluşturucu bir öğesinden çok inancın felsefi yorumuna yarayacak bir kavramı benimsemeleri söz konusudur."
Sayfa 20
Hakikate dair ödün vermez sevgisinden dolayı şeytanın kışkırtması üzerine ölümle cezalandırılan Sokrates'i şehit olana kadar İsa Mesih'i zikreden şahitler arasında saymak, Justinus'un hoşuna giderdi. Belki de Erasmus'un aşağıdaki sözünü doğru yorumlayabilmek için bunu hatırlamak gerekir; çünkü hümanistin çok zikredilen ve türlü şekillerde yorumlanan "Aziz Sokrates bizler için dua edin" sözlerindeki hakikati Justinus önceden açıklamıştı.
Sayfa 33
Reklam
"Tanrıyı yarattıkları sayesinde tanıyoruz ve eserleri sayesinde görünmez gücünü kavrıyoruz."
Sayfa 36 - Tatianus
“Philosophia ancilla theologiae” Kitabı Mukaddes’ten temsili hikaye
Bu söylediklerimize Yazı şa­hitlik edecektir. İbrahim'in eşi Sara kısırdı. Çocuğu olmadığı için İbrahim'e hizmetçi­lerinden biriyle, Hacer adında Mısırlı bir kadınla soyunun devam etmesini ümit ede­rek birleşmesine izin verdi. Demek ki sadık -çünkü İbrahim sadık ve adildir- ile bir­likte duran Hikmet (Sara) bu ilk nesilde kısır ve çocuksuzdu; çünkü İbrahim'e henüz çocuk vermemişti. Haklı olarak gelişmesi gereken adil (İbrahim), dünya bilimiyle - çünkü Mısır allegorik olarak dünya anlamına gelir- ilahi inayetin isteği üzerine İshak'ın ondan doğması için birleşmeliydi... Böylece bilim görmüş kişi, buradan yola çıkarak, onlara hakim olan Hikmete ulaşabilir; ki İsrailoğulları ileride İshak'ın neslin­den olacaktır. Burada hikmete bilim aracılığıyla varılabileceğini görüyoruz; çünkü İbrahim, en yüce hakikatlerden, Tanrı'dan gelen imana ve adalete geçerek bunu ger­çekleştirmiştir... Ama ayrıca İbrahim’in (adil olan) neden Sara'ya (Hikmet) "işte hiz­metçin, o senin ellerinde, onunla dilediğini yap," dediğini görüyoruz. Yani dünya fel­sefesinden yalnızca lazım olanları alıyor. Başka bir deyişle İbrahim şöyle demek istiyor: Genç olduğu için dünya bilimini alıyorum ve onu koruyacağım; ama senin bili­mine mutlak efendi olarak saygı duyuyorum ve onurlandırıyorum.
Sayfa 52
Kıyasla akıl yürütme
Kıyasla akıl yürütmek, bir varlığı veya bir olguyu, başka varlığa veya olguya tekabül etmesiyle açıklamaktır. Bu yöntem, bütün bilimlerin kullanacakları meşru bir yöntemdi; fakat ortaçağ insanları bu yöntemi bilim adamı olarak değil daha çok şair olarak kullan­mışlardır. İnsanın küçültülmüş bir evren olarak, yani makrokozmosa benzer bir mikrokozmos olarak tasviri, bu akıl yürütme tarzının klasik örneğidir. Bu şekilde ta­savvur edilen insan, küçük boyutta bir evrendir: eti topraktır, kanı sudur, nefesi ha­vadır, vücut ısısı ateştir, başı gökkubbe gibi yuvarlaktır, bu başta, güneş ve ay gibi iki göz parlar, yüzündeki yedi delik kürelerin yedi armoni tonuna karşılık gelir, deniz bütün nehirleri çektiği gibi göğüs de nefesi içine çeker ve bedenin bütün sıvılarını ta­şır, vb.
Sayfa 324
ayrı dünyaların insanlarıyız :)
1277'den sonra orta­ çağ düşüncesinin şekli tamamen değişmiş bulunmaktaydı. Kısa bir balayından sonra teoloji ve felsefe evliliklerinin bir hata olduğunu fark etmiş görünmektedir. Bedensel ayrılıktan önce -ki kısa bir süre sonra vuku bulacaktı- mal ayrılığı yürürlüğe girmiş­ti. Her biri kendi sorunlarını geri almış ve karşı tarafın bu sorunlara dokunmasını ya­saklamıştı.
Sayfa 587
Reklam
Felsefeyle anla beni
İnsan ruhu, Tanrı olan sonsuz iyiliği bir gün algılayacak, onda dinlenip huzura kavuşacak şekilde yapılmıştır. Ruh, yöneldiği bu en yüce amaç hakkında, bu dünya­ da mükemmel değilse de kesin olan bir bilgiye -ki bu da imandır- sahiptir. Başka hiçbir bilgi bize bundan daha sarsılmaz ve derin bir kanı veremez. Filozof bildiği şey­lerden, inananın iman ettiği şeylerden emin olduğu kadar emin değildir. Bununla be­raber felsefi spekülasyonun kaynağı vahyedilmiş hakikate imandır. Gerçekten de ak­lın onamayı belirlemekle yetindiği yerde imana yer olamaz; fakat genelde iman bizim akli olarak kavramamıza imkan vermeyen daha yüksek bir nesneyi hedefler. İşte bu yüzden nedenlerden dolayı değil de bu nesneye duyduğumuz aşktan dolayı iman ederiz. Ve işte o zaman felsefi spekülasyon işin içine girer. Aşkından dolayı inanan kişi, inandığı şeylerin nedenlerini bilmek ister; insan için sevdiği şeyi anlamak kadar hoş bir şey yoktur; böylece iman ettiği nesneden daha çok yararlanmak isteyen kal­bin ihtiyacından felsefe doğar.
Sayfa 433 - Aziz Bonaventure
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.