Rivayete göre, 2 Mehmed'in Bursa veya Edirne zamanında, dervişin biri divanın ortasına sızıp "Padişah kangınız? (hanginiz?)" diye sormuş. Artık imparatorluk çağında böyle ölçüsü kaçmış aşiret demokrasisine tahammül edilemezdi; idare ve devlet, yönetilenle çok fazla yüz göz olmaya başlamıştır. Bu yüzden Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren padişahlar Divan-ı Hümayun'a yani dünyayı yöneten bu kurula başkanlıktan çekilmişler, toplantı salonu üzerinde kafesle ayrılan bir hücrede oturarak müzakereleri takip etmeye başlamışlardır.
Fatih devrinde yapılan bu kapının üzerinde Ali b. Müridi's Sufi tarafından yazılan kitabede "Bu mübarek kale, Allah'ın desteği ve rızası
üzerine, güvenliği sağlamak maksadıyla, Sultan Mehmed Han'ın oğlu
Sultan Murad'ın oğlu, karaların padişahı ve denizlerin hakanı, insanların ve cinlerin üzerinde Allah'ın gölgesi, Doğu'da ve Batı'da Allah'ın yardımcısı, su ve toprağın kahramanı, Konstantiniyye'nin fatihi ve fethin babası olan Sultan Mehmed Han'ın -Allah Teala onun hükümdarlığını ebedi kılsın ve mekanını kutup yıldızlarından yüksek eylesin- emriyle, (Hicri) 883 yılının mübarek ramazan ayında (Kasım 1478) imar ve inşa edildi." ifadesi yer alır.
Şadırvanlı Sofa'dan Biniş Yolu'na geçilen Perde Kapısı'nın üzerinde "Allah size insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür." (Nisa Suresi, 58) mealindeki ayet-i kerime yer almaktadır.
Cülus merasimi öncesi vefat eden padişahın naaşı yeni padişaha gösterilirdi. Böylece padişah dahi olsa bütün insanların sonunun nasıl olacağı hatırlatılmış olurdu.
Yeni padişah Babü's saade önüne çıkardı. Burada alkışlar başlardı. Osmanlılarda alkışı bugünkü manada el çırpmak olarak düşünmemek gerekir. Alkış, köklü gelenekten gelen hep bir ağızdan söylenen dualar için kullanılan bir tabirdir. Yeni padişah Babü's saade' den görününce alkışçı çavuşlar evvela: "Aleyke Avnullah" (Allah'ın yardımı seninle olsun) diye alkış tutarlardı. Padişah kapıdan geçip tahta doğru yürürken "Uğurun açık olsun, ikbalin füzun. Padişahım devletinle çok yaşa." diye alkış töreni yapılır veya dua edilirdi.
Yeni padişah ilk defa kurulan altın tahta oturunca bu sefer yüksek
sesle: "Maşallah" alkışı duyulurdu. Ardından da Osmanlı kültürünün kendine has güzelliği ile padişaha tevazu sahibi olması konusunda ihtar edilirdi: "Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var."
Herkes Doğu Berlin'de suni kanalla çevrili Bergama ve Önasya müzelerinin bulunduğu adayı bu adla, yani Museumsinsel olarak bilir. Oysa iki tarafı suyla çevrili, üçüncü tarafında da muhteşem Ayasofya ve Sultanahmet Camii gibi anıtların sınırladığı bizim Topkapı Sarayı Müzesi diye bildiğimiz; mazide Sur-ı Hümayun denen padişah sarayını ve bahçelerini çeviren surların içindeki geniş alan kadar bu ada layık olanı yoktur. Yani, batıda Sirkeci Garı'ndan başlayıp bugünkü Gülhane Parkı'nın girişine, güneyde parkın köşesindeki sur üstünde yer alan Alay Köşkü'nden başlayıp Marmara' da Ahırkapı'ya ve doğuda oradan bütün Sarayburnu'nu dolaşıp Eminönü'ne kadar gelen uzun surlardan söz ediyoruz.
Babü's selam adeta devlete gösterilen saygının kapısıdır.
Kapının üst tarafında enfes bir hatla Kelime-i Tevhid (La ilahe iliallah Muhammedün Resulullah) yazılıdır.
Sadrazam Paşa dahil, kimse at üzerinde kalamaz. Bu kapıdan sadece padişah atıyla girebilirdi, saray· kadınları ise saltanat arabaları ile geçerlerdi.
Kapının içe bakan kısmında "Cennati Adnin müfetteheten lehümü'l-ebvab / O güzel yer: Kapıları yalnız kendilerine açılmış olan Adn cennetleridir. (Sad Sıresi, 50)" ifadesi yazılıdır.
Kütüphane duvarında Sultan III. Ahmed'in bizzat kendisinin yazdığı
Eşhedü en lailahe iliallah
Yapdım bu makamı limerzatillah (Allah rızası için)
Okundukça tefasir ü ehadis
Şefaattir ümidim ya Resulallah
mısraları vardır. Sultan III. Ahmed, kütüphanedeki tefsir ve hadis kitaplarının okunmasının kendisinin şefaatine vesile olacağı ümidini taşımaktadır.