Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı’da Mezhep

Hasan Gümüşoğlu

Osmanlı’da Mezhep Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı’da Mezhep sözleri ve alıntılarını, Osmanlı’da Mezhep kitap alıntılarını, Osmanlı’da Mezhep en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Padişah/halife, müctehid için gerekli olan vasıfları haiz olması durumunda ictihad edebileceği gibi fakihlerden birisinin görüşünü tercih ederek ülke genelinde tatbikini zorunlu kılabilir. Hz. Osman, hac esnasında Mina'da namazı dört rekat kılınca, Abdullah b. Mes'ud ona itiraz ettiği halde kendisi de iki rekat kılmayıp dört rekat kılmıştı. Bunun üzerine; "Hem Hz. Osman'ın yaptığını tenkit ettiniz hem de kendiniz dört rekat kıldınız" sorusuna: "Halifeye muhalefet, büyük bir şerdir" diyerek halifenin tercihine itaatin lüzumlu olduğunu ifade etmiştir.
Sayfa 138 - ensarKitabı okudu
Osmanlı'da âlimlerin yanı sıra başta şeyhler olmak üzere tarikat mensupları da Ehl-i sünnet ve cemaat'e muhalif inanç ve hareketler noktasında oldukça hassas olmuşlar ve tarikat görüntüsünde olup da şer'i-şerife uygun olmayan faaliyetleri devlete bildirerek, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamışlardır. Geçmişte Kızılbaş ve Celâli isyanlarının yanı sıra Simavnalı Şeyh Bedreddin'in (823/1420) müritlerinin Osmanlı'ya büyük zarar verdiğine dikkat çeken Aziz Mahmud Hüdai (1038/1628), Ehl-i sünnet ve cemaat itikadına muhalif bu nevi hareketlerin sıkı takibinin yapılması hususunda padişahı şu ifadelerle ikaz etmiştir: "Her köye bir Sünni imam nasboluna. Ta'lim-i ilm-i sibyan ve nisvan ve zikran eyleye (çocuklara, kadınlara ve erkeklere ilim öğrete). Işık tekkeleri de yoklana ve teftiş oluna. Sebb-i ashâb ve ta'n-ı çiharyâr (Ashab-ı kiram ve Hülefâ-ı Râşidin'i kötüleyenler) ve nâmekül vasıfları ihtiyarlarıyla terk edüp sünnet ve şeriat üzerine olurlar ise febiha. Ve illa ref oluna ve münasib ne ise görüle."
Sayfa 115 - ensarKitabı okudu
Reklam
Bir keresinde Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'den ülkeye eman (vize) ile gelen bir gayr-i müslimin, bir zimmi üzerine şahitlik yapmasının kabul edilmesi hususunda padişahım "Harbilerin şehadetleri tutula" dediğine dair belge olduğunu belirtmeleri durumunda bunun makbul olup olmadığına dair fetvâ sorulmuştu. Ebussuûd Efendi ise: "Asla olmaz, ahidnâmelere ol kaydı, cehele-i küttâb (cahil kâtipler) yazmıştır. Nâmeşru nesneye emr-i sultanî olmaz" diyerek, Osmanlı'nın en güçlü padişahlarından olan Kânûni Sultan Süleyman zamanında bir padişahın şer'i hükümlere uymayan emir veremeyeceğini açıkça ifade etmiştir. Şeyhülislamın bu fetvâsı daha sonra Kânûnî'ye arza edilip padişahın emri ile ülke genelinde resmen tatbik edilen ma'ruzât arasında yer almıştır.
Sayfa 30 - ensarKitabı okudu
İçtihad için kavaid ve esasât lazım olup bunlar ise dört mezhep imamı tarafından ortaya konulmuştur. Onlardan sonra müctehidim diyen, ya onların usûl ve esasına müracaat edecek, ya da yeni usûl ihdas edecektir. Aynı esaslara müracaat ederse ictihatta onları taklit derecesinde kalacaktır. Yeni usül ihdas etmeye ise imkan yoktur. Çünkü ictihad namına ilmen düşünülmesi mümkün olan bütün esaslar dört mezhep imamı tarafından vaz edilmiş olup yeni bir esasın hazırlanmasına ve tertibine imkan bulunmamaktadır.
Sayfa 131 - ensarKitabı okudu
Orta Asya'da Türkler, dinî/İslâmî hayatlarını, genel manada, itikatta Ehl-i sünnet/Mâtüridi, fıkıhta Hanefi mezhebi üzerine inşa etmişlerdir. İslami hayatın bu şekilde inşasında Yesevi ve Nakşibendi tarikat silsilesi başta olmak üzere mürşid ve şeyhlere intisabın esas alındığı tasavvufi anlayışın büyük tesiri olmuştur. Türkistan diyarından gelen Osmanlılar da atalarından aldıkları bu İslâmî mirası devam ettirmişler ve Mâtüridi/Hanefi mezhebine mensup olmanın yanında, tarikat şeyhleriyle irtibatlı olarak İslami hayatlarını sürdürmeye büyük ehemmiyet vermişlerdir.
Sayfa 43 - ensarKitabı okudu
Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi, mezhep ile alakalı bir fetvâsında, öncelikle mezhep konusunun ciddiyetine dikkat çekmiş ve bu konuda istenilen bir fetvaya şu şekilde cevap vermiştir: "Zeyd, Amr'a ne mezheptensin? dedik de Amr, "kazgan içinde kaynayan nohut mezhebinden" dese ne lazım gelir? el-Cevâb: Zeyd'in, Amr'a mezhebini sormaktan muradı, Amr'ı istihzâ ve hezl veyahut teçhil ve tahkir ise Amr dahi onun için hezl tarikiyle cevap verdi ise ikisi dahi lağv söylemişler, istiğfar lazımdır."
Sayfa 144 - ensarKitabı okudu
Reklam
Ibn Suûd'un, kabir ziyaretlerinde şirk olan işlerin yapıldığı yönündeki iddialarına karşılık olarak Âdem Efendi, Hz. Ömer ile Hz. Ali arasında Hacer-i Esved konusunda yapılan konuşmayı aktarır. Hz. Ömer bir tavaf esnasında Hacer-i Esved'e dönerek: "Senin fayda ve zarar vermediğini biliyorum, lâkin Allah'ın katında benden yüksek olan Fahr-i Alem (s.a.v.) seni öperken gördüğüm için ona teban seni öpüyorum" demişti. Bunun üzerine Hz. Ali; "Ey Emiralmüminin! Bu taş fayda ve zarar verir. Zira Kur'ân-ı Kerim'de "Hani Rabbin, ezelde Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini alıp, onları kendilerine şahit tutarak: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da: "Evet şahit olduk Rabbimizsin" dediler buyrulmaktadır. Allah Teâlâ, Hz. Âdemi yarattıktan sonra zürriyeti, Allah'ın Rububiyyetini ve O'na ibadet edeceklerini itiraf ettiler ve ahidde bulundular. Onların verdikleri ahdin bir nüshası Hacer-i Esved'e konuldu, tâ ki, âhirette Müslüman olanların tevhidine şahid ola! İşte zarar ve faydası budur. Bu söz üzerine Hz. Ömer: "Hz. Ali'nin olmadığı bir toplumda yaşamaktan Allah'a sığınırım" demiştir.
Sayfa 99 - ensarKitabı okudu
Vehhabilik, 1700'lü yılların başında Arabistan'ın Necid bölgesinde Riyad yakınlarında bulunan Uyeyne köyünde dünyaya gelen Muhammed b. Abdülvehhab m (1206/1792) önderliğinde gelişen bir şiddet harekeidir. Vehhabiler, İbn Teymiye (728/1328) ve talebesi İbn Kayyim el-Cevziyye'nin (751/1350) fikirlerini esas alıp kendilerini Ahmed b. Hanbel'in mezhebini devam ettiren Sünniler olarak göstermeye çalışmışlardır. Halbuki onlar, birçok mevzuda asırlardır İslâm ulemasının ortaya koyduğu esasları ve Müslümanların kabullendiği İslâm anlayışını reddedip, İslâm Tarihi'nde benzerine az rastlanan bir şiddetle başkalarını görüşlerini kabule zorladıklarından Vehhâbilik, ayrı bir mezhep olarak kabul edilmiştir. Vehhabiler, gerek görüşleri gerekse de gelişme ve yayılma döneminde uyguladıkları şiddet ve aşırılıklarından dolayı tarihte Haricilere benzetilmiş, özellikle Osmanlı belgelerinde ve kaynaklarında kendilerinden "Harici" olarak bahsedilmiştir. Vehhabilik, Osmanlı Devletine ve diğer rakiplerine karşı takip etmiş olduğu hareket tarzında tekfir, dışlamacı, ölçüsüz katı, kabir yıkıcılığı, modern icatlara tepki gibi Müslümanların çoğunluğunda bulunmayan tutum ve uygulamalarıyla meşhur olmuştur.
Sayfa 90 - ensarKitabı okudu
Osmanlı'da gerek şerhler yazılarak gerekse Türkçeye tercüme edilerek kendisine büyük değer atfedilen Şir'atü'l-İslam isimli eserinde İmamzâde el-Buhâri, kelâm, fıkıh ve tasavvuf ilminin beraberce öğrenilmesinin ve hayata geçirilmesinin ehemmiyetine dikkat çekmiş ve bu ilimlere birlikte sahip olmanın lüzumunu şöyle ifade etmiştir. "Kim Allah'tan sadece kelâm ilmini isterse zındık olur. Kim Allah'tan sadece (ilim olmadan) zühd (tasavvuf) talep ederse bidat ehli olur. Kim sadece fıkıh talep ederse fâsık olur. Kim hepsini birden talep ederse (zındık, bidat ve fisk ehli olmaktan) kurtulur."
Sayfa 45 - ensarKitabı okudu
Enes b. Mâlik başta olmak üzere sahâbeden bazısı ile görüşen İmam-ı Azam, devrindeki diğer âlimler arasından kuvvetli fıkhi, naslardan hüküm çıkarmadaki büyük dirayeti ve keskin görüşü ile temayüz etmiştir. İmâm Şâfiî, "İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife'nin ıyalidir" diyerek sonraki fakihlerin onun geliştirdiği esaslar doğrultusunda yetiştiğine dikkat çekmiştir. İmam Malik ise onun hakkında "Şu direkler ağaçtan olduğu halde şayet o, altın olduğunu iddia etse onun delilini getirir ve sizi ikna ederdi" diyerek delilleri kullanıp, hüküm çıkarmadaki maharetine işaret etmiştir.
Sayfa 42 - ensarKitabı okudu
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.