Osmanlı’da Mezhep

Hasan Gümüşoğlu

En Yeni Osmanlı’da Mezhep Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Osmanlı’da Mezhep sözleri ve alıntılarını, en yeni Osmanlı’da Mezhep kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi, mezhep ile alakalı bir fetvâsında, öncelikle mezhep konusunun ciddiyetine dikkat çekmiş ve bu konuda istenilen bir fetvaya şu şekilde cevap vermiştir: "Zeyd, Amr'a ne mezheptensin? dedik de Amr, "kazgan içinde kaynayan nohut mezhebinden" dese ne lazım gelir? el-Cevâb: Zeyd'in, Amr'a mezhebini sormaktan muradı, Amr'ı istihzâ ve hezl veyahut teçhil ve tahkir ise Amr dahi onun için hezl tarikiyle cevap verdi ise ikisi dahi lağv söylemişler, istiğfar lazımdır."
Sayfa 144 - ensarKitabı okudu
Birgivi Mehmed Efendi, halk tarafından büyük beğeni ile okunan Vasiyetname adlı eserinde mezhep başlığı altında önce; "Erkek kadın her mü'mine lazımdır ki, itikatta ve amelde mezhebini bile" diyerek bir Müslümanın mezhebini bilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Birgivi daha sonra: "Ebû Hanife mezhebi haktır, gayri (Şafii, Mâliki, Hanbeli) batıldır demeye, belki diye: Ebû Hanife mezhebi haktır, hata ihtimali vardır, gayri mezhepler, hatadır hak olma ihtimali vardır" diyerek, Hanefiliğin dışındaki diğer üç mezhebin batıla nispet edilmesini doğru bulmamıştır. Hanefi mezhebinin ilk teşekkül eden mezhep olması itibariyle daha faziletli olduğunu ifade eden Birgivi, dört mezhebin ameli bazı hususlarda ihtilaf etmesinde dinen bir sakıncanın bulunmadığını ve bunun ümmet için rahmet olduğuna işaret etmiştir. Anadolu'da yaygın olan mezhebin Hanefilik olduğuna dikkat çeken Birgivi, dört mezhebin de itikatta Ehl-i sünnet ve cemâat olması sebebiyle her birine tabi olmanın câiz olduğunu ifade etmiş ancak, kendisinin Hanefi mezhebinin sevabının daha çok olduğuna inandığını belirtmiştir
Sayfa 341 - ensarKitabı okudu
Reklam
Padişah/halife, müctehid için gerekli olan vasıfları haiz olması durumunda ictihad edebileceği gibi fakihlerden birisinin görüşünü tercih ederek ülke genelinde tatbikini zorunlu kılabilir. Hz. Osman, hac esnasında Mina'da namazı dört rekat kılınca, Abdullah b. Mes'ud ona itiraz ettiği halde kendisi de iki rekat kılmayıp dört rekat kılmıştı. Bunun üzerine; "Hem Hz. Osman'ın yaptığını tenkit ettiniz hem de kendiniz dört rekat kıldınız" sorusuna: "Halifeye muhalefet, büyük bir şerdir" diyerek halifenin tercihine itaatin lüzumlu olduğunu ifade etmiştir.
Sayfa 138 - ensarKitabı okudu
İçtihad için kavaid ve esasât lazım olup bunlar ise dört mezhep imamı tarafından ortaya konulmuştur. Onlardan sonra müctehidim diyen, ya onların usûl ve esasına müracaat edecek, ya da yeni usûl ihdas edecektir. Aynı esaslara müracaat ederse ictihatta onları taklit derecesinde kalacaktır. Yeni usül ihdas etmeye ise imkan yoktur. Çünkü ictihad namına ilmen düşünülmesi mümkün olan bütün esaslar dört mezhep imamı tarafından vaz edilmiş olup yeni bir esasın hazırlanmasına ve tertibine imkan bulunmamaktadır.
Sayfa 131 - ensarKitabı okudu
Osmanlı'da âlimlerin yanı sıra başta şeyhler olmak üzere tarikat mensupları da Ehl-i sünnet ve cemaat'e muhalif inanç ve hareketler noktasında oldukça hassas olmuşlar ve tarikat görüntüsünde olup da şer'i-şerife uygun olmayan faaliyetleri devlete bildirerek, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamışlardır. Geçmişte Kızılbaş ve Celâli isyanlarının yanı sıra Simavnalı Şeyh Bedreddin'in (823/1420) müritlerinin Osmanlı'ya büyük zarar verdiğine dikkat çeken Aziz Mahmud Hüdai (1038/1628), Ehl-i sünnet ve cemaat itikadına muhalif bu nevi hareketlerin sıkı takibinin yapılması hususunda padişahı şu ifadelerle ikaz etmiştir: "Her köye bir Sünni imam nasboluna. Ta'lim-i ilm-i sibyan ve nisvan ve zikran eyleye (çocuklara, kadınlara ve erkeklere ilim öğrete). Işık tekkeleri de yoklana ve teftiş oluna. Sebb-i ashâb ve ta'n-ı çiharyâr (Ashab-ı kiram ve Hülefâ-ı Râşidin'i kötüleyenler) ve nâmekül vasıfları ihtiyarlarıyla terk edüp sünnet ve şeriat üzerine olurlar ise febiha. Ve illa ref oluna ve münasib ne ise görüle."
Sayfa 115 - ensarKitabı okudu
Ibn Suûd'un, kabir ziyaretlerinde şirk olan işlerin yapıldığı yönündeki iddialarına karşılık olarak Âdem Efendi, Hz. Ömer ile Hz. Ali arasında Hacer-i Esved konusunda yapılan konuşmayı aktarır. Hz. Ömer bir tavaf esnasında Hacer-i Esved'e dönerek: "Senin fayda ve zarar vermediğini biliyorum, lâkin Allah'ın katında benden yüksek olan Fahr-i Alem (s.a.v.) seni öperken gördüğüm için ona teban seni öpüyorum" demişti. Bunun üzerine Hz. Ali; "Ey Emiralmüminin! Bu taş fayda ve zarar verir. Zira Kur'ân-ı Kerim'de "Hani Rabbin, ezelde Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini alıp, onları kendilerine şahit tutarak: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da: "Evet şahit olduk Rabbimizsin" dediler buyrulmaktadır. Allah Teâlâ, Hz. Âdemi yarattıktan sonra zürriyeti, Allah'ın Rububiyyetini ve O'na ibadet edeceklerini itiraf ettiler ve ahidde bulundular. Onların verdikleri ahdin bir nüshası Hacer-i Esved'e konuldu, tâ ki, âhirette Müslüman olanların tevhidine şahid ola! İşte zarar ve faydası budur. Bu söz üzerine Hz. Ömer: "Hz. Ali'nin olmadığı bir toplumda yaşamaktan Allah'a sığınırım" demiştir.
Sayfa 99 - ensarKitabı okudu
Reklam
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.