Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Polonya'da Bir Kuş Var

Romain Gary (Emile Ajar)

Polonya'da Bir Kuş Var Gönderileri

Polonya'da Bir Kuş Var kitaplarını, Polonya'da Bir Kuş Var sözleri ve alıntılarını, Polonya'da Bir Kuş Var yazarlarını, Polonya'da Bir Kuş Var yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yahudiler tek başlarına dua etmeyi sevmez. Tanrılarıyla baş başa kalmaktan korkar onlar.
Sayfa 109
Eğer ömrünü verdiğin işler başına yıkılırsa...
Sayfa 97
Reklam
Avrupa eğitimi. Tadek Chmura önerdi bu adı. Besbelli ironik bir hava katmak istiyordu. Ona göre Avrupa eğitimi demek, bombalar, kırımlar, kurşuna dizilen tutsaklar, hayvanlar gibi inlerde yaşamaya mecbur bırakılan insanlar demekti. Bense resti görüyorum. Özgürlüğün, özsaygının, insan olma onurunun bebe masalı, peri masalı olduğu söylensin istediği kadar... Gerçek şu ki tarihte, tıpkı yaşadığımız an gibi, insanın umutsuzluğa kapılmasını engelleyen, inanmasını ve yaşamayı sürdürmesini sağlayan ne varsa, bir sığınağa, gizlenecek bir yere ihtiyacı var. Bu sığınak bazen bir kitap, bir şiir, bir şarkı ya da müzik olabilir. Ben de kitabımın bu sığınaklardan biri olmasını, savaştan sonra her şey bittiği zaman, yaprakları açılınca, insanların lekesizliklerini onda bulmalarını, hayvan gibi yaşamaya zorlanabileceğimizi, ama umudumuzu yitirmeye zorlanamayacağımızı bilmelerini istiyorum. Umudunu yitirmiş sanat yoktur, umutsuzluk yalnızca yetenek noksanlığıdır.
Sayfa 61
Her şey için çok genç sayılırdı açlık, soğuk ve kurşunlar dışında.
Sayfa 52
Çoğu kez akıldan çok duygularının sesine kulak vererek gerçekleştirdikleri kahramanca eylemleri ve hesapsız kitapsız davranışları eleştiriliyordu.
Sayfa 48
"Önemli olan hiçbir şey ölmez," sözü kulaklarında yankılanıyor ve ormanın her sonsuz mırıltısında aynı cümleyle buluşuyordu. Her gün onca insan öldürülürken çok garip kaçıyordu bu cümle.
Sayfa 47
Reklam
Sekiz gün boyunca içinde büyüyen korkuya, yalnızlığa, sessizliğe, ağır ağır ruhuna süzülen kesinliğe, yüreğini donduran umutsuzluğa karşı kıran kırana bir savaş verdi. Dokuzuncu güne uyandığında yenik düştü. Gözlerini açar açmaz sessizce ağlamaya başladı.
Sayfa 18
262 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Romain Gary’in ilk kitabı. İlk kitapları kıymetli buluyorum, ilk doğum gibi. Gary, ilk kitabı için II. Dünya Savaşı’nın süregeldiği bir zaman diliminde ormanda saklanan ve yolu partizanlarla karşılaşan Janek’i koyuyor başrole. Janek müzik ve aşkla hayata tutunurken, savaşın meydanlarında yaşandığını bildiğimiz acının ötesini gösteriyor bize. Bir çuval patatesin anlamı değişiyor. Sadakatin, güvenin, umudun, hatanın ve bir çok kavramın… Savaşın zalimliği her şeyi baştan yazıyor. Kötü şeyler hep başkalarının başına gelecek sanıyoruz ya biz insanlar ve gerçekte yaşanan kötülükleri bizden uzakta olunca hikâye gibi dinliyoruz ya çoğu zaman, hayata devam etme güdümüz unutmayı kolaylaştırıyor ya, bu iyi bir şey mi ben tam emin olamıyorum. Biz unuttukça daha çok mu acı çekiliyor? Daha çok mu insan ölüyor? Unutmamak mümkün mü? Bilmiyorum. Zorlanıyorum, bazı acılar karşısında yaşam tüm enerjisini yitiriyor. Ama Polonya’da bir kuş var, muhtemelen bir bülbül…
Polonya'da Bir Kuş Var
Polonya'da Bir Kuş VarRomain Gary (Emile Ajar) · Agora Kitaplığı · 2012244 okunma
İnsanların acı çektiği ve öldüğü dünya, karıncaların acı çektiği ve öldüğü dünyanın aynısıydı: Soluk almaya ya da neden "İnsanlar ve kelebekler..." diye sormaya fırsat bulama an, saçma bir çöp parçasını, ufacık bir saman çöpünü, alınteri ve kanlı gözyaşları pahasına uzağa, daha uzağa, daha daha uzağa götürmenin tek geçerli şey olduğu acımasız ve anlayışsız bir dünya...
Teğmen Twardowski kitapçığı cebinden çıkardı ve karıncaların geçtiği yolun üzerine koydu. Ama başka engeller gerekiyordu karıncaları binlerce yıllık yoldan saptırmak için... Kitabın üzerine tırmanıyorlar, acı bir dille, iri siyah harflerle yazılmış AVRUPA EĞİTİMİ sözcüklerinin üstünde kaygısız, acele koşturuyorlar; gülünç denecek kadar küçük çöp parçalarını inatla taşıyorlardı. Onlardan önce milyonlarca karıncanın izlediği, yine milyonlarca karıncanın iz bıraktığı yoldan; onları kendi yollarından zorla ayırmak için, kitaptan başka bir engel gerekiyordu. Bu garip, cefalı ve yorulmaz ırk, kim bilir kaç yıldır böylesine acı çekiyordu ve kim bilir daha kaç bin yıl böylesine acı çektirilecekti? Onlara incecik beller veren ve bu denli ağır yükler yükleyen Tanrı’ın önünde diz çökmek için kim bilir kaç yeni katedral daha yapacaklardı? Neye yarıyordu savaşmak ve dua etmek, umutlanmak ve inanmak?
Reklam
(…) günışığının bile silmeyi başaramadığı karabasanlar vardır...
Janek düşünüyordu: 'Yüzyıllar boyunca, bülbüller kim bilir kaç gece böyle ötmüştü? Kim bilir kaç bülbül, güven dolu bir sesle dudaklarında bu sonsuz ve ölümsüz şarkıyla ölmüştü? insanı sarhoş eden sesleriyle verdikleri sözler tutulmadan önce, yalnızlık, kin, tiksinti, acı, soğuk içinde kim bilir kaç tanesi ölecekti daha? Kaç doğum, kaç ölüm olacaktı böyle? Kim bilir kaç dua ve düş, kaç bülbül yitecekti böyle? Kim bilir ne kadar gözyaşı, ne kadar şarkı, kaç ses duyulacaktı gecelerin içinde? Kaç bülbül?'
Birden Janek'e insanların dünyası dev bir çuvaldan başka bir şey değilmiş; bu çuvalın içinde de kör ve düşler kuran kocaman bir patates yığını, çırpınıp duran insanlık varmış gibi geldi.
468 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.