Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Reformcu Sultan 2. Mahmud

Muammer Yılmaz

Reformcu Sultan 2. Mahmud Gönderileri

Reformcu Sultan 2. Mahmud kitaplarını, Reformcu Sultan 2. Mahmud sözleri ve alıntılarını, Reformcu Sultan 2. Mahmud yazarlarını, Reformcu Sultan 2. Mahmud yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kaşıkçı Elması
Hurşit Paşa, Vasiliki'yi, Tepedelenli'nin sakladığı hazinesini ortaya çıkarmak için günlerce sorguladı ise de Vasiliki konuşma­ dı. Hazine de bulunamadı. Hurşit Paşa buna rağmen kasada muhafaza edilen Vasiliki'nin boynuna taktığı Kaşıkçı (Pigot) Elması ile İstanbul' a döndü. Tepedelenli, görür görmez sevdiği kuyumcunun dünya güzeli kızı Vasiliki ile Yanya'da muhteşem bir düğünle evlenmişti. Düğün hediyesi olarak da Pigot isimli bir Fransız subayının, Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden aldığı ve ünlü Kazanova'nın sattığı, ondan da Napolyon'un annesinin aldığı, ancak oğlunun Elbe Adası'na sürüldüğü dönemde onu kurtarmak için paraya ihtiyaç duyan Bayan Napolyon'un müzayedeyle sattığı 86 kratlık Kaşıkçı (Pigot) Elması'nı satın alarak, Vasiliki 'nin boynuna takmıştı.
Tepedelenli Ali Paşa'nın ölümü
Tepedelenli Ali Paşa'yı ortadan kaldırmak için görevlendiri­ len Hurşit Paşa'nın elinde tek koz, Tepedelenli'nin birkaç ay önce evlendiği ve adeta taparcasına sevdiği Vasiliki'ye olan düşkünlüğü idi. Paşa, önce halk arasında Ali Paşa'nın karısının etkisiyle din değiştirdiği dedikodusunu yaydı; ardından Ali Paşa'yı görüşmek bahanesiyle Yanya gölünün ortasındaki bir adada bulunan Panda­leymon Manastırı'na davet etti. Osmanlı serdarının davetine gitmemek isyandı. Ancak gitmenin ne tür sonuçlar doğabileceğinin de farkındaydı Ali Paşa. Uzun uzun düşünüldükten sonra Vasiliki'yi de yanına alarak sandala bindi. Artık gözünde Vasiliki dışında hiçbir şeyin değeri olmadığını düşünüyordu ve hayatının bağışlanmasına karşılık ka­rısıyla birlikte bir çiftliğe yerleşme teklifiyle çıktı Hurşit Paşa'nın karşısına. Ama İstanbul, onun her durumda öldürülmesi emrini vermişti ve Hurşit Paşa'nın bu karar üzerine pazarlık etme yetkisi yoktu. Manastır odalarında ölüm kalım mücadelesi başladı. Ali Paşa'nın başı vuruldu, adamları ise paşa ölünce derhal teslim ol­dular. Hurşit Paşa, Tepedelenli'nin kesik başını İstanbul'a gön­ derdi. Kesik baş orta kapıdaki ibret taşına kondu sonra Silivri Ka­pısı mezarlığına gömüldü.
Reklam
Tepedelenli'yi tabir-i caizse gazlayan:
Çok asabi olan, kızdığı zaman gözü ve gönlü hiç kimseyi görmeyen Ali Paşa'yı ayaklandırıp asi durumuna düşüren Ha­let Efendi'nin entrikalarıdır. Nişancılık makamında bulunan ve İkinci Mahmut üzerinde büyük nüfüzuyla hükümet ve devlete hakim olan Mehmet Sait Halet Efendi Kırım Tatarlarındandır. Çok zengin bir hükümdar haşmetiyle yaşayan, yüzünün gü­zelliği ve parlak hitabetiyle genç hükümdarı cezbeden bu haris (aç gözlü), ihtiraslarının ve gururunun esiri bin bir yüzlü bu ada­mın çevirmediği dolap, devirmediği çam, dikmediği zulüm inciri kalmamıştı.
Cevdet Paşa'nın gözünden Tepedelenli
Cevdet Paşa, Ali Paşa'nın her davranışında Mısır Valisi Meh­met Ali Paşa'yı taklit ettiğini belirterek şunl arı söylüyor: "Ama aralarında çok fa rk vardı. Mehmet Ali askerlikte olduğu kadar idarede ve siyasette de tecrübeli ve ihtiyatlı idi. Tepedelenli Ali Paşa'nın işleri ise, başıbozuk bir asker bozuntusunun yaptıklarına benziyordu. Mehmet Ali Paşa gibi ziraatı, ticareti teşvik edip de köylerin ve kasabaların bayındırlığına çalışacağına birçok köyleri kendi çiftliği haline getirerek çiftçilikle uğraşan köylerin dağıl­masına, başka yerlere göç etmesine, toprakların işlenmeden kal­masına sebep oluyordu. Kendi adamları olan Toska beyleri bile ondan şikayetçi idiler. Bir tek faydası, Mora ve yakınlarında baş kaldırmak için fırsat kollayan Rumların üzerinde büyük baskı ol­ması idi. Halet Efendi onun ortadan kaldırılmasını istediği halde, başta Reisülküttap Canip Efendi olmak üzere birçok nazırlar, bu yüzden onu kolluyorlardı."
Tepedelenli
Ali Paşa, babasının genç yaşta ölmesi üzerine Delvine muta­sarrıfı Kaplan Paşa'nın hizmetine girmiş, ilkin Tırhala, sonra da Yanya sancağı mutasarrıflığına getirilmiştir. Napolyon'un Mısır seferi sırasında Preveze'yi ve Butrinto'yu geri almıştı. Bu hizmet­leri dolayısıyla Üçüncü Selim vezirlik rütbesi vermiş, 1802'de Ru­meli Valisi olarak Pazvandoğullarına karşı gönderilen kuwetlere Seraskerlik (Başkomutanlık) etmiştir.
Osmanlı, Avrupa piyasalarına tahvil satarak borçlanmaya baş­ladı. Londra, Paris, Viyana ve Frankfurt borsaları bayram ediyor­ du. Zenginleşmeye başlayan Avrupa orta sınıfı , tasarrufları için kendi ülkelerindeki % 3-4 gibi faiz gelirleri yerine, % 11-20 ora­nında yüksek faiz geliri getiren İstanbul borsasına yöneliyordu.
Reklam
Baltalimanı Antlaşması'ndan 20 yıl sonra:
İngiliz Edward Michelson ise; "Yabancı ülkelerde büyük ünü olan Türk sanayiinin birçok kolları şimdi tamamen yok olmuştur. Bunlar pamuk sanayi başta gelir ki, tamamiyle İngiliz sanayisi tarafından sağlanmaktadır. Şam'ın çelik bıçakları; Kıbrıs'ın şekeri, İznik'in çinisi, Teselya'nın iplik boya sanayii hep yok olmuştur. Bütün bu sanayi kollarının bugün Türk topraklarında artık izi bi­le kalmamıştır" diyerek, Türk sanayiinin düştüğü acı durumu dile getirmiştir.
Balta Limanı Antlaşmasının dezavantajları:
Antlaşmanın bir acayipliği de yabancı tüccar, %3 gümrük öderken, yerli tüccar %12 gümrük ödeyecekti. Böylece İngiliz ve diğer ülke tüccarları, Osmanlı tüccarlarına karşı imtiyazlı bir du­ruma geçiyordu. Yine bu antlaşma ile Osmanlı ülkesi ucuz mallar cenneti haline gelirken, üretemediğini tüketen bir toplum haline geldi. İthal rekabetine dayanamayan on binlerce küçük işletme iflas et­ti. En verimli alanlar yabancı sermayenin eline geçti. Bu duru­ mun Osmanlı ekonomisine yansıması uzun sürmedi. 1814 yılın­ da bir sterlin 23 kuruş iken, 1839'da 104 kuruş oldu. Avusturya başbakanı, "İşte Osmanlı şimdi bitti" derken, Osmanlı'ya büyük bir darbenin vurulduğunu daha işin başında söylemekten kendi­ne alamamıştı.
Balta Limanı Antlaşması:
Balta Limanı Antlaşması'nın en önemli yönünü, Osmanlı Devleti'nde tekellerin kaldırılması teşkil ediyordu. Halbuki bu zamanda, İngiltere de dahil bütün Avrupa devletlerinde yük­sek gümrük duvarları ve ileri derecede tekeller vardı. Mübahat Kütükoğlu'nun ifadesiyle "Bu antlaşma ile İngilizler, Avrupa pa­ zarlarının dışında bırakılmasının acısını Osmanlı İmparatorlu­ ğundan çıkarmaya çalışıyorlardı."
Mehmet Ali Paşa Mısır'da Osmanlı Devleti için bü­yük bir tehlike arz ediyordu. Reşit Paşa, Mısır meselesinde İngi­ lizlerin yardımlarını temin etmek bahanesiyle Balta Limanı'ndaki yalısında dört gün süren ve çok gizli tutulan pazarlıklar sonucun­ da 17 Ağustos 1838'de Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını im­zaladılar. Mustafa Reşit Paşa bu antlaşma ile ilgili bir yazısında "İlk defa hücuma uğradığını ve siyasi düşmanlarının en ağır ten­kitlerine maruz kaldığım antlaşma budur" diye yazıyor.
Reklam
Yed-ı Vahid:
Yed-ı Vahid uygulaması özellikle İngiliz tüccarlarını son de­ rece rahatsız ediyordu. Nitekim İngiliz elçisi Yed-i Vahid usulü ile ticaret serbestisine konmuş engellere şiddetle çatmakta; "Türkiye'de ürün yetiştirenler, bunların fiyatlarını tespit etmek­ te yegane hakim olan imtiyazlı kimselere satmak mecburiyetin­ de kaldıkça, Türk sanayiinin geriliğe mahkum kalacağını" iddia etmekte idi. Kısaca, Yed-i Vahid usulü, İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ni, gönlünce sömürmesini engellemekte idi.
Avrupa'da sanayi inkılabının neticesi olarak daha fazla ham­ maddeye ihtiyaç duyulmaya başlaması üzerine, Osmanlı Hükü­meti de 1826'dan itibaren, hammaddesini dışarıya çıkararak es­nafın işsiz kalmasını önlemek maksadıyla bir nevi himaye sistemi olan Yed-i Vahid (tekel) usulünü uygulamaya koydu. Sistemin ayrıca yeni kurulmuş olan Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ordusuna kaynak bulmak ve üreticinin mahsulünü ucuza satarak aldanmasını önlemek gibi gayeleri de bulunuyordu.
Amerikan mis­yonerleri, Osmanlı ülkesinde Ermeni ve Rumları kışkırtıyorlardı. Bu arada Türkiye'den Amerika'ya göç edip yerleşen Ermeni ve Rumların Türkler aleyhinde geniş etkinliklere girişmeleri sonu­ cunda Amerika'da Türk düşmanlığı başlamış bu da her iki devlet arasındak i ilişk i leri ciddi biçimde sarsmıştı. Bütün bunlara rağ­ men Osmanlı Devleti, iç savaşta ABD'yi destekledi; buna karşılık onlar da Girit ayaklanmasında yansız bir politika izlediler. Bugün ise Türk-Amerikan ilişkileri inişli çıkışlı devam ediyor.
1830 ABD-Osmanlı İmparatorluğu Dostluk ve Ticaret Antlaşması
Her iki ülke tacirleri gümrük vergisi verecekler, Amerikan yurttaşları Osmanlı ülkesinde herhangi bir suç işledikleri zaman Osmanlı güvenlik görevleri tarafından tutuklanmayacaklar, ancak öteki yabancı devletlerin yurttaşlarına ( vatandaşlarına)uygulandı­ğı üzere, elçilikler ve konsolosluklar tarafından muhakeme edilip cezalandırılacaklar, ABD'nin ticaret gemileri Karadeniz'e girip çıkabilecek, gerek Amerika'da gerekse Türkiye'de Osmanlı savaş gemilerinin yapımında gerekli olan kereste Amerikalılar tarafıjdan sağlanacak, Amerika'da inşa edilecek gemilerin fi lyatları, aynı niteliklere sahip Amerikan gemilerinin fiyatlarından fa zla olma­yacaktır (Gizli madde). Bu antlaşmanın imza edilmesinden sonra her iki devlet, bir­birlerini resmen tanımış oldular. Osmanlı Devleti, bu antlaşmayla sadece gemi inşasına karşılık Amerika'ya da kapitülasyon vermiş oldu.
Rum ayaklanmasının, Avrupalı devletlerin yardım ve destek­leriyle yayılmaya başladığı bir dönemde, Kaptan-ı Derya Meh­met Hüsrev Paşa başta olmak üzere, Osmanlı devlet erkanı ABD ile resmen ticari ve siyasi bakımlardan ilişki kurmak için harekete geçti. Bunun üzerine Amerika, iki devlet arasında ticari ve siyasi ilişkilerin kurulması için harekete geçti ve bu amaçla Akdeniz'de bulunan donanmasını, Osmanlı donanmasını ziyaret için İzmir limanına gönderdi (20 Ağustos 1825).
65 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.