Rüya Sineması

Sadık Yalsızuçanlar

Rüya Sineması Gönderileri

Rüya Sineması kitaplarını, Rüya Sineması sözleri ve alıntılarını, Rüya Sineması yazarlarını, Rüya Sineması yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Perdede izlediğini gerçek sanan seyirci için sinema, düpedüz bir cürüm aracı olabilmektedir. Şiddet ve cinselliği kışkırtan ve sahte değerler üreten örneklerin çoğunlukta olduğu bir ortamda, epik bir dili öne çıkarmak, uyuşuk seyirci için diriltici bir soluk olabilecektir. Şaşırtıcı görsel efektlerin, fantastik kurguların ve tümüyle yapıntı Hollywood prodüksiyonlarının uyuşturduğu çağdaş sinema izleyicisi, tragedya ya da komedya izlediğinin bile ayrımında olmadan katharsisin hortlatıldığı bir süreç yaşıyor ... Seyirci salonda iki saat boyunca şaşkına uğruyor. Zihinsel üretkenliği köreltiliyor, soyutlama yeteneği zayıflatılıyor. Perdede izlediği oyuna kendi deneyimleriyle katilmasına imkan verilmiyor. Antik Yunanlıdan daha edilgindir günümüz sinema izleyicisi. Eğlence anlayışı, aktivitesini tüketmektedir. "Ruhu tutkulardan arındırma" yerini, "ruhu tutkular içinde yakma ve aklı sersem-leştirme"ye terketmiştir.
Sinemasal anlatımda, kimi zaman bir simgesel imleme, dünyanın benzersiz bir görüntüsünü verebilir. Bütünü anlatmak için bir parçanın imlenmesi yeterli olabilir. Bu, her şeyi bilmek ve görmek isteyen determinist izleyici kulağına ters gelebilir. Fakat kamera dünyayı dolaysız bir biçimde gözlemler. Bu anlatım düzeyine ulaşmış filmlerde, herkes kendisini seyredebilir. Bu nitelikte olmayan filmler, genellikle seyircinin deneyimlerini hesaba katmayanlardır.
Reklam
Freud'un, "Düş bir isteğin gerçekleşmesidir" sözü, imgelemin ürünü olduğu savına dayanır. Oysa Zweig'in dediği gibi, "düş uyku alanımıza koruyucu" olarak girer. Gayb perdesinin ölüme benzer biçimde aralandığı düşlerde Levh-i mahfuzdaki resimler, görüntüsel olgular belirir. Rüya, kalple levh-i mahfuz arasındaki perdeyi aralayan rüzgar gibidir, eser ve kalp aynasında bir şimşek çakar, melekut aleminden bir şey parlar. Kimi zaman bu hal sürer. Kişi uyanık oldukça, duyulan görünür alemdeki nesnelerle ilgilidir. "Uyuyunca, rüyalar uyanır'' ve duyular sükunete kavuşur. Mülk aleminden herhangi bir ilgi kalbe yerleşemez. Bediüzzaman'ın Rabbani dediği sinema sonsuz olana açılan kapıdır ve bu yönüyle hıfz ve zabt niteliği olan sinemayla doğrudan ilişkilidir.
Passolini, ölümün hayatımız üzerinde yıldırım hızıyla bir kurgu etkisi oluşturduğundan söz ediyor: "Önemli anla ı seçer, onları sonsuz, değişken, güvenilir olmayan ve bu nedenle (sinema) dili açısından tasvir edilemez olan şimdiki zamandan, açık, durağan, güvenilir olan geçmişe dönüştürerek belli bir sıraya sokar." Ölümün hayatımızı kurgulaması, ölmeden önce ölmek olduğu gibi "insanlar uykudadır, ölünce uyanır-lar"la da ilgilidir. Abdülkadir es-Sufi, Muhammedi Yol' da şöyle diyor: ''Uyurken düşlerinin karşı çıkılamaz bir gerçekliği olduğunu görüyor musun? Uyandığında ise, onların gerçekte ne olduklarını, yani hiçbir dayanağı olmayan fantaziler olduklarını farkediyorsun. O halde uyanıkken duyuların ve akıldan türeyen bir varoluşun güvenilir olduğuna seni kim ikna edebilir? İçinde bulunduğun durumda bunlar gerçekmiş gibi görünebilir, ama uyandığın durumda olduğu gibi şimdiki varoluş durumundan başka bir varoluş durumuna geçildiğinde gerçekliğini yitirebilir. Öyle ki bu yeni bölgede aklın neticelerinin fantazilerden ibaret olduğunu farkedebilirsin. Bu durum, belki de sufilerin hal dedikleri şeydir. Yani onlara göre kendilerinde özümsedikleri ve duyu-algılarını ve düşünce biçimlerini askıya aldıklarında görebildikleri bir hal." Hadise göre, hayalın kendisi düştür. Sinema, şimdiki zamanın yeniden üretildiği bir alan olarak mutlak anlamda düşseldir. Böylece sinema sahneleri düş gibi olacaktir.
İnsanın açık gözle düş görmesi (ya.kaza) ve düşünü tabir etmesi, sinema için vazgeçilmez bir zenginlik sunuyor. Böylelikle seyirci de kendi tecrübelerindeki gedikleri kapat maya çalışacaktır. Bu ontolojik sorun, çağımızda, iletişimsizlik ve ruhsal ihtiyaçların bastırılmasından doğan huzursuzlukla kışkırtılmıştır. Üstelik şiddet ve pornografiye, putperestliği çağrıştıran kahramanlık fantazilerine, şehvetin idolleştirilme sine, hayal ve vehmin ürettiği bunalıma mekan olan sinema, sorunu çoğaltmıştır. Uyuşma eğilimi olan seyirciyi iyiden iyiye uyuşturmuştur. Bu bakımdan olabildiğince tedirgin eden bir sinemaya ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Dertlerden uzaklaştırarak eğlendiren ve uyuşturan değil, uyaran, rahatsız eden ve düşündüren ... Böylece hakikati daha geniş bir biçimde benimseme ihtiyacına cevap verilebilecektir.
T. S. Eliot'ın dizelerini hatirlarsınız: "Şimdiki zaman ve geçmiş zaman Belki her ikisi de gelecek zamandadır Ve geçmiş zaman gelecek zamanı da kapsamaktadır." Burnt Norton'daki bu dizelerin sinemayı hem yapan hem de izleyen için yitirilmiş anın peşinde koşma güdüsüne telmihi olduğu kadar, bast-ı zaman ve tayy-ı mekana da işareti vardır. Tasavvufi terminolojide levh-i mahv ve isbat, zaman'ın anlamıyla ilgilidir. Sürekli var ve yok oluş gerçeği yaşayan varlıklar, adeta bir yazı tahtasına yazılan ve silinen sözcükler gibidir. Zaman, ölüm ve hayata giriftar olan varlıkların sürekli değişen sayfasından başka nedir? ...
Reklam
87 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.