Passolini, ölümün hayatımız üzerinde yıldırım hızıyla bir kurgu etkisi oluşturduğundan söz ediyor: "Önemli anla ı seçer, onları sonsuz, değişken, güvenilir olmayan ve bu nedenle (sinema) dili açısından tasvir edilemez olan şimdiki zamandan, açık, durağan, güvenilir olan geçmişe dönüştürerek belli bir sıraya sokar." Ölümün hayatımızı kurgulaması, ölmeden önce ölmek olduğu gibi "insanlar uykudadır, ölünce uyanır-lar"la da ilgilidir.
Abdülkadir es-Sufi, Muhammedi Yol' da şöyle diyor: ''Uyurken düşlerinin karşı çıkılamaz bir gerçekliği olduğunu görüyor musun? Uyandığında ise, onların gerçekte ne olduklarını, yani hiçbir dayanağı olmayan fantaziler olduklarını farkediyorsun. O halde uyanıkken duyuların ve akıldan türeyen bir varoluşun güvenilir olduğuna seni kim ikna edebilir? İçinde bulunduğun durumda bunlar gerçekmiş gibi görünebilir, ama uyandığın durumda olduğu gibi şimdiki varoluş durumundan başka bir varoluş durumuna geçildiğinde gerçekliğini yitirebilir.
Öyle ki bu yeni bölgede aklın neticelerinin fantazilerden ibaret olduğunu farkedebilirsin. Bu durum, belki de sufilerin hal dedikleri şeydir. Yani onlara göre kendilerinde özümsedikleri ve duyu-algılarını ve düşünce biçimlerini askıya aldıklarında görebildikleri bir hal." Hadise göre, hayalın kendisi düştür. Sinema, şimdiki zamanın yeniden üretildiği bir alan olarak mutlak anlamda düşseldir. Böylece sinema sahneleri düş gibi olacaktir.