"Patrimonyal devlette her türlü nimet ve mertebe, yalnız hükümdardan kaynakladığı için, buna erişmek isteyen nâmzetler arasında kıyasıya bir rekabet, hased, entrika ve yaltakçılık egemendi ve toplumun ahlâkını yahut ahlâksızlığını oluştururdu."
15. yüzyılda İslâm dünyasında, Orta Asya ve İran’da, Timurîlerin temsil ettiği yüksek ilim ve sanat rönesansı Osmanlılara örnek olmuştur. Orta Asya’da Timurlular döneminde ortaya çıkan göz kamaştırıcı medenî gelişme, sanat kollarında erişilen eşsiz yaratıcılık ve mükemmellik, tarihçileri bu dönemi İtalyan Rönesansı ile kıyaslamaya götürmüştür. Subtelny, bunun temelinde, o zamanda zengin patronların yükselmiş olması olgusunu görür.Bu patronların başında, bir Uygur bahşı ailesinden gelen Ali Şîr Nevâyî gelmektedir.
Bir eser veya kasîde sunan yazar sahibine, patronun inâyeti türlü biçimlerde kendini gösterir. Sultan mesleğine göre, münşî ise kâtipliğe, ulemadan ise müderrislik, kadılık gibi bir ilmiyye mansıbına veya vakıf hizmetine tayin eder; asker ise timar, zeâmet veya hâssına terakki verir. Kasîde sunan şâirlere câ’ize,çoğu zaman gümüş akça (nadiren altın sikke) olarak ve/veya yünlü veya ipekli hil’at verilirdi. Divan dilinde ulema ve şâirlere yapılan para bağışına, in’âm, câ’ize, hil’ata câme denir.
Hükümdar hizmetindekiler arasında patrimonyal ilişkileri pekiştiren sosyal bir kurum olarak işret meclisleri,şölenler ve toylarAvrasya Türk-Moğol devletlerinde hayatî sosyal bir fonksiyona sahipti. K. Jettmar’a göre “en ince ayrıntılarına kadar düzenlenmiş içki âlemleri” hükümdarın şöhret ve prestijini yükseltmek için yapılan bir çeşit âyin (ritual) hükmünde idi. Osmanlılar’da haftalarca süren muhteşem sûr-i hümâyûnlar(pâdişâh düğünleri) bu geleneğin ne kadar önem taşıdığını kanıtlayan olaylar olup görkemli sûrnâmeler’de yaşatılmak istenir.