Sanata Felsefeyle Bakmak

İoanna Kuçuradi

En Eski Sanata Felsefeyle Bakmak Gönderileri

En Eski Sanata Felsefeyle Bakmak kitaplarını, en eski Sanata Felsefeyle Bakmak sözleri ve alıntılarını, en eski Sanata Felsefeyle Bakmak yazarlarını, en eski Sanata Felsefeyle Bakmak yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1k Değil midir :)
Odysseus, hep Kalypso'nun adasında kalmak koşuluyla, ölümsüz olabilir. Evine dönmemesine karşılık, ona ölüm­süzlük verilmek istenir. Ölmemeyi, hep var olmayı isteme­yecek insan olabilir mi? Ama Odysseus Kalypso'ya 'hayır' der, bir sal yapıp denize açılır. O, İthake'ye dönebilmek için, ölümsüzlük olanağını yok etmiştir. Bu, trajik bir olay değil midir?
Trajik, yalnız insanda ortaya çıkar. Gerçi insan, onuku­ şatan herşeyle bağ kurar; ama trajik, şeylerle ilgili du­rumlarda ortaya çıkamaz. Bundan dolayı Scheler'in, Ikaros'un trajik durumu yanında, resim galerisini örnek ver­mesi yersizdir. Ikaros'u aynı mum parçası güneşe götürmüş, ama ölümüne de neden olmuştur. Ikaros'un yok olmasına rağmen, güneşe gitmiş olması kalmıştır, yüksek bir değer gerçekleşmiştir. Kalorifer kazanının patlamasında ise yok olan değerler var, ama bu yok olmayla gerçekleşen değer ne­rede? Yok olan değerler "kişi değerleri" değildir, dolayısıyla, Scheler için yüksek değerler olmamaları gerekir. Ama bu nokta pek önemli değildir; biçimsel bir itirazdan ileri gitmez. Şimdi aynı durumu insanlarla düşünelim; bir kral muhafızı­nın tüfeğinin patlamasıyla kralın ölmesi, resimlerin yok ol­ması gibi acı bir olaydır, ama trajik değildir. Bu olaylar önle­nemez olmakla birlikte, bunlarda rastlantının payı çok bü­yüktür. Onları koruma işi ve yok etme işi arasında zorunlu bir bağ yok, rastlantısal bir bağ vardır.
Reklam
Düş ürünü bir gerçeğini -oxymoron'a dikkat!- ger­çekleştirmek için, bu dünyanın düzenine, zamanının gerçek­lerine bile bile arkasını dönen, bunun sonuçlarına da gözünü kırpmadan katlanan Don Quijote; düş ürünü şirketine gelen, kendisinin kendisine yazdığı mektupları arşivlerde düzenle­yip, onları yanıtlayan Fahim Bey; gölü yoğurt yapmak iste­yen
Dayandıkları görüş çağın modasına göre biyoloji, sosyo­loji, psikoloji, psikanalizin veya başka alanların bir saptama­sını sanata uygulayan bir görüşse, söz konusu olan yapıtla­rın ortaya çıkmasına çevrenin, ekonomik durumun, ozanın bazan çocukluk yıllarındaki kişisel yaşantılarının, bazen de komplekslerin neden olduğunu ileri sürerler; bu gibi et­menlerin birini ağır bastırırlar. Bu, bazı sıradan yazarların yapıtları için doğru olabiliyor da. Çünkü bu türlü yapıtlar, çoğu zaman çağın modasına uygun yazılan yapıtlar oldu­ğundan, bu açıklama bir circulus vitiosus, kısır bir çember içinde dönüp dolaşır ve doğru bir açıklama olur. Peşin olarak böyle belli bir görüşten hareket edip bir şiire yaklaşmak isteyenler, söz konusu şiiri o yapıtın içinde yer aldığı sanat alanının tarihsel gelişmesi içine bu görüş açısından yerleştirirler ve onu bu belli açıdan "değerlendirmiş" olurlar.
'Estetik yaklaşımlar' sanata ve özellikle yazın yapıtlarına çeşitli psikolojist-psikanalitik yaklaşımları anlıyo­rum. Bunların arasına, yazın yapıtlarına her türlü linguistik, semantik veya strukturalist denen yaklaşımlar, yani kay­naklarını doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak A. Richards'in eleştiri kuramında bulan görüşler de girer. Çünkü, her ne kadar Richards yapıta dayandığını ileri sürüyor ve ilk bakışta öyle görünüyorsa da, daha dikkatle bakıldığında, gö­rüşü, aslında, yukarıda sözünü ettiğim yaklaşımlardan daha az psikolojist değildir.
Andronikos, on sekiz yaşında iken, "sevgi sözünü bol bol kullanabilmek, başı dönesiye, esriyesiye, karşısındakini inandırasıya, karşısındakini kusturasıya sevgi sözüyle oyna­yabilmek için, sevginin bütün evreni ayakta tuttuğuna başta kendini inandırabilmek için kısırlığı baş­tan kabul etmiş"/ manastıra girip keşiş olmuş ve bunun ge­reklerini, o an gelip çatıncaya kadar hiç düşünmeden yerine getirmiş.Kişinin inançlarına uygun davranması ge­rektiğini düşünen; boş, keşişçe tartışmalara girmeyen; öbür keşişlerden ayrı duran, ama yalnız durmak zorunda olma­ dan yalnız durmayı seven,"yalnızlıktan hoşlanan, yalnızlığı arayan, ama asıl sevdiği, asıl aradığı, kalabalık içinde bulun­ duğu, kalabalıktan uzak olmadığı bir sırada, bu kalabalıktan ayrılabilmek, yalnız kalabilmek, başkalarının yanından çe­kilmek, istediği için tek başına durabilmek olan", kendine hiç soru sormamış bir kişi... Ve günün birinde, bu Andronikos, "yeni bir inanç" kabul etme ve aynı zamanda kabul etmeme gerekliliğiyle, -bu iki ayrı türden gereklilikle- bu­run buruna gelir.
Reklam
128 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.