Kişiliği de gölgeden ibaretti sanki. Bedeni cinsiyetini bile güçlükle fark ettirecek kadar silikti. Işığı tutacak fazla bir kütlesi yoktu. Her zaman yere bakan o koca gözleri, ruhunun yeryüzünde kalması için bir bahaneydi yalnızca.
Bilmeyenlere olabildiğince çok şey öğretin. Toplum ücretsiz eğitim veremediği için suçludur: Kendi ürettiği geceye mahkum olur. Böyle bir ruh karanlıklarla doludur, günah da burada işlenir. Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır.
"...Oysa bilim,kaynağını doğrudan alan bir otoritedir. İnsan yalnızca bilimle yönetilmelidir."
"Ve vicdan."diye ekledi piskopos.
"O da aynı şey.Vicdan,doğuştan içimizde bulunan ilim miktarıdır."
Eski Fransız toplumunun yıkılması, ailesinin dağılması, 93 yılında yaşanan ve dehşetin günden güne büyüdüğünü uzaktan izleyen göçmenler için belki daha da ürkütücü olan trajik olaylar, içinde her şeyden vazgeçme ve yalnızlığa gömülme düşüncelerinin ilk tohumunu attı belki de. Aklını kurcalayan bu düşünceler ve hayatını tamamen dolduran bu duyguların ortasında, yaşam tarzı ve serveti sayesinde toplumsal felaketlerle sarsılmayan bu delikanlı, aniden yüreğinden vurup alt üst olmasına neden olan o gizemli ve korkunç bir darbeyle sarsıldı. Kimse ne olduğunu bilemedi. Tek bilinen, İtalya'dan döndüğünde artık bir papazdı.
Zekasını güçlendirmenin öfkesini güçlendirmek anlamına geldiğini hissetmişti. Bazı durumlarda, eğitim ve aydınlanma acının artmasına da neden olabilirdi.