Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Selçuklu Devletlerinde Suikastlar

Hasan Taşkıran

En Eski Selçuklu Devletlerinde Suikastlar Sözleri ve Alıntıları

En Eski Selçuklu Devletlerinde Suikastlar sözleri ve alıntılarını, en eski Selçuklu Devletlerinde Suikastlar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Selçuklu devletlerindeki bu iki suikast modelinden birisi, Batini grupların devlet adamlarına yönelik suikastlarıdır ki, bazen aşikar bir şekilde yapılırken bazen de gizli yapılmaktaydı. Bunlar adeta devletin en üst kademelerindeki idareci ve yöneticileri ya kendi direktifleri neticesinde emirlerine sokuyorlar ya da onları zehirli hançerleriyle ve planlı bir şekilde iyi hazırlanmış suikast eylemleriyle yaralamakta veya kesin sonuç elde etmek için öldürmekteydiler.
Sayfa 16 - Selenge Yayınları
Ortadoğu Sünni İslam dünyasını tehdit eden ve başlangıçta Şii Fatimi halifeliğinin propagandacısı olarak ortaya çıkan bir suikast örgütü kuruldu. Ortadoğu'da kurulan bu ilk terör örgütü, Hasan Sabbah ve Haşhaşiler olarak bilinen suikast örgütüydü. İslam dünyasında ilk kez görülen ve kurulduğu andan itibaren kendilerine has propaganda faaliyetleri ve suikast girişimleri ile dönemin devletleri ve toplumları üzerinde büyük etki yapan bu örgüt Ismaili mezhebine bağlı Hasan Sabbah tarafından kurulmuştur.
Sayfa 48 - Selenge Yayınları
Reklam
Hasan Sabbah, Fatımiler'in, Batıni anlayışının doktrin, teşkilat yapısı, propaganda usullerinde bir takım değişiklikler yaparak "ed-da'vetü'l-cedide" (yeni davet, yeni propaganda) adı verilen Nizari Ismaili/Batinilik hareketine öncülük etmiştir. Bu davet ile Hasan Sabbah, Bâtiniliğe yeni bir kimlik kazandırmış, bu kimlik doğrultusunda Batıniliği daha çok siyasi bir forma dönüştürmüştür.
Sayfa 52 - Selenge Yayınları
Yusuf, 20 Kasım 1072'de sultanın huzuruna çıkarıldı ve suikast planını devreye sokmaya başladı. Nitekim asi kale komutanı, huzurdayken sultanın ayaklarını öpmek bahanesi ile yere kapanmış ve çizmesine gizlemiş olduğu bıçağı çıkararak Alparslan'a saldırmıştır. Hatta sultanın yanında bulunan Gevher Ayin'i de yaralanmıştır.
Sayfa 64 - Selenge Yayınları
Abu'l-Faraç'a göre; "Yusuf, tutuklanarak huzura getirilip elleri ve kolları bir ağaca bağlanmıştı. Yusuf kendisi sultana küfreder ve Alparslan buna dayanamaz eline aldığı bir ok ile onu vurmaya çalışır. Bu sırada asi kale komutanı sultana bağırarak küfür etti. "Seni muhannes, benim gibi adamlar bu şekilde mi öldürülür" diyerek sultanın ok atması ve bu okun kendisine isabet etmemesi üzerine çözün bunu demesi ile Yusuf sultanın üzerine atlayarak eline geçirdiği bir bıçakla onu yaralamış ve Sultan altı gün geçmeden ölmüştür."
Sayfa 65 - Selenge Yayınları
Sultan Alparslan'a suikast düzenlenmesi
Osman Turan gibi Selçuklu tarihçileri bu ok ve saldırı rivayetin masal mahiyetinde karşılamaktadırlar. Kale komutanını Batini olarak gösterenlerin yanı sıra Yusuf'un Deylem'li olduğunu ve Selçuklu tahtına göz dikmiş olan Kavurd'un kendisi ile temas halinde bulunduğunu, onun Yusuf vasıtasıyla planlı şekilde Alparslan öldürtüp Selçuklu iktidarını ele geçirmeye çalıştığını belirterek, kendisini feda eden bir düşmanlığın sebebini ortaya koymaya çalışmışlardır. Nitekim Yusuf'u Karahanlılara mensubiyetine dair kayıtlar bu nispetin ailevi değil, siyasi ve dini olduğunu gösterir ve Bâtini kimliğini değiştirmez. Zira Selçukluların, Islam dünyasını aşırı Şiilikten temizlemeleri Bátınileri daha erken zamanlarda gizli teşkilat kurmaya ve Türk-Islam düzenine, önemli kademelerdeki devlet adamlarına ve büyüklerine karşı suikastlar tertiplemeye sevk etmiştir. Filhakika Sultan Alparslan da bunların hıyanetine uğramıştır. Sultan birkaç gün sonra 24 Kasım 1072'de hayata gözlerini yumdu. 200 Nâșı Merv'e götürülerek babasının yanına defnedildi.
Sayfa 67 - Selenge Yayınları
Reklam
Sultan Melikşah zamanının önemli olaylarından bir tanesi de Hasan Sabbah meselesiydi. Hasan Sabbah, gizli olarak yürüttüğü Batini faaliyetlerini propaganda ve suikastların ötesine taşıyarak Sultan Melikşah'a tabi Alamut kalesini ele geçirmiş (4 Eylul 1090) ve burada bir Ismaili Devleti kurmuştu. Hasan Sabbah ve fedaileri, bir yandan Selçuklu topraklarına askeri saldırılarda bulunurken, diğer yandan manevi manada halkın inanç ve itikadını zedelemek için propaganda faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Bu propagandalara karşılık verenler ise suikastlara veya aşikar bir şekilde işlenen cinayetlere maruz kalarak bertaraf edilmekteydiler.
Sayfa 74 - Selenge Yayınları
Nitekim tüm bu gelişmeler yaşanırken bu dönemde Alamut'a karşı ilk mücadeleyi Rudbar ikta sahibi Emir Yaruntaş başlattı. Sultan Melikşah'ın emri ile Alamut'a saldıran Yaruntaş 1091'de ölünce, onun yerine Emir Altuntaş ve Emir Koltaş görevlendirildi. Altuntaş, Alamut'u, Hasan Sabbah'ı kuşatırken Emir Koltaş da Kuhistan'daki Hüseyin Kani'yi sıkıştırmıştır. Eylül 1092'de Batıniler bir gece baskınıyla Altuntaş'ı geri çekilmeye mecbur ettiler. Sultan bunun ardından bu kez Emir Kızılsarı'yı Batinilerle mücadele için görevlendirdi. Ancak Sultan Melikşah'ın suikast sonucu ölmesi ile beraber bu harekat da yarıda kalmış oldu.
Sayfa 74 - Selenge Yayınları
Günümüz Selçuklu tarihçilerinin bir kısmı sultanın suikast neticesinde zehirlendiğini aktarırlar. Buna göre zehirleme olayı sultanın hizmetinde bulunan Hurdik tarafından gerçekleştirilmiştir. Hurdik, kulak karıştırmak için kullanılan aleti zehirlemiş, sultan da alet ile kulağını karıştırınca birkaç gün hastalanmış ve sonra da ölmüştür. Bu zehirlenme olayında, Hurdik'i azmettirenler hususunda başta oğlu Mahmud'u tahta geçirmek isteyen Terken Hatun ve sultan ile Cafer'in halifenin veliahdi olması hu susunda anlaşmazlığa düştüğü Halife Muktedi ve Nizâmü'l-Mülk'ün öldürülmesinde sultanın parmağı olduğuna inanan vezirin taraftarları şüphe altındadır. Fakat bunlar içerisinde yukarıda aktarmış olduğumuz dönemin bazı kaynaklarında Terken Hatun yönündeki şüpheler daha ağır basmaktadır.
Sayfa 77 - Selenge Yayınları
Sultan Melikşah, 19-20 Kasım 1092 tarihin de öldüğünde Terken Hatun, onun ölümünü gizlemiş, hatta cenazeyi de gece yarısı iki kişi saraydan alıp götürmüşlerdi ve sultanın cenaze namazı bile kılınmamıştı. Yine sultan için Türk geleneğine göre, atların kuyruğu kesilmediği gibi, arkasından yas bile tutulmamıştı. Tüm bunları gizliden gizliye yapan, hiç şüphesiz Terken Hatun olmuştur. Olayın bu şekilde cereyan etmesi, Terken Hatun'un suikastın azmettiricisi olma ihtimalini daha da kuvvetlendirmektedir.
Sayfa 77 - Selenge Yayınları
Reklam
Maskara Caferek
Sultan Melihşâh'ın Caferek adıyla tanınan bir maskarası vardı. O sultanın huzurunda Nizâmü'l-Mülk'ün taklidini yapar, sultan ile baş başa kaldığı zamanlarda ondan bahseder ve onun aleyhinde konuşurdu. Bu mesele Cemalü'l-Mülk'ün kulağına gitti. Cemâlu'l-Mulk o sırada Belh ve çevresinin valisi idi. Bunları duyunca hemen harekete geçerek Isfahan'a geldi. Buraya vardığında biraderleri Müeyyidü'l-Mulk ile Fahru'l-Mülk, kendisini karşıladılar. Cemâlü'l-Mulk, Caferek'in yaptığı maskaralıklara göz yumdukları için her iki kardeşine de çok kızdı.
Sayfa 78 - Selenge Yayınları
Maskara Caferek'in sonu
Cemâlü'l-Mülk, Sultan'ın huzuruna girince Caferek oradaydı ve yine Nizâmü'l-Mülk'ün taklidini yapıyordu. Bu durum karşısında hiddetlenen Cemâlü'l-Mülk, sultanın huzurunda onu azarlayarak, "Senin gibiler nasıl olur da burada bulunur ve böyle bir toplulukta sultanın huzurunda konuşabilir?" dedi. Sonra huzurdan çıkar çıkmaz Caferek'in yakalanıp tevkif edilmesini ve dilinin ensesinden çıkarılarak kesilmesini emretti. Emri yerine getirildi ve Caferek öldürüldü. Cemâlü'l-Mülk, bununla da yetinmeyerek sultanın devlet adamlarından olan Ibn Behmenyar'ı yakalattırıp gözlerine mil çektirdi. Cemâlü'l-Mülk'ün üstüne vazife olmayarak sultanın maskarasını öldürmesi ve bir devlet adamının gözlerine mil çektirme yetkisi olmaması sebebiyle Sultan Melikşah, başta sesini çıkarmadıysa da daha sonra harekete geçti.
Sayfa 78 - Selenge Yayınları
Sultan müthiş salakta :D
Amid, Cemalü'l-Mülk'ün hususi hizmetlerinde bulunan bir hizmetçiyle görüştü ve ona gizlice; "Sultan, Cemâlü'l-Mülk'u yakalatıp öldürmek istiyor. Sizin onu öldürmeniz, sultanın açıkça onu öldürmesinden, daha uygundur" dedi. Aklı biraz noksan olan hizmetçi de Amidin sözlerine uyarak şerbet kabina zehir koydu. Bir gün Cemalü'l-Mülk, şerbet isteyince hizmetçi ona zehirli şerbet kabını verdi. Cemâlu'l-Mülk, bu şerbeti içer içmez öldü. (Kasım/Aralık 1082). Bu suikast girişiminin azmettiricisi olan Sultan Melikşah, Cemalu'l- Mülk'ün ölüm haberini alınca Nişabur'dan hızlıca ayrılarak yolda vezir Nizâmü'l-Mulk'e yetişip ona oğlunun öldüğünü söyledi ve baş sağlığı diledi. Sultan, vezir-i azama "Ben de senin oğlunum, sen sabredip Allah'tan sevap bekleyenlerin en iyisisin" diyerek onu teselli etti.
Sayfa 78 - Selenge Yayınları
Nizamu'l-Mülk'un katli
Sultan ve vezirin araları açılmış bir durumdayken, Melikşah Bagdat'a gitmek üzere Isfahan'dan 5 Ekim 1092'de yola çıktı. Beraberinde Terken Hatun, Tacu'l-Mülk ve Nizamü'l-Mulk de vardı. Nihavend yakınlarında Suhne denilen yerde konakladılar. Vezir Nizamu'l-Mulk Eba Ali el-Hasan b. Ali b. Ishak, bu sene 14 Ekim 1092 iftardan sonra mahfesinin içinde harem çadırına giderken Batinilerden Deylemli bir delikanlı olan Ebu Tahir-i Errani, sufi kılığına girerek şefaat veya yardım isteyen pozisyonda ona yaklaştı ve yanındaki hançeriyle onu öldürdü. Sonra kaçarken ayağı ipe takılıp düştü ve derhal yakalanıp öldürüldü. Batınilerin lideri Hasan Sabbah devlet erkanından ilk olarak Nizam'ul Mulk'ü öldürtmüştür. Otuz yıla yakın Alparslan ve Melikşah'a vezirlik yapmış olan Nizamu'l-Mülk'un cenazesi Isfahan'a götürüldü ve oradaki Türbe-i Nizam'a gömüldü
Sayfa 84 - Selenge Yayınları
62 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.