Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar Gönderileri
Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar kitaplarını, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar sözleri ve alıntılarını, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar yazarlarını, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Siyasetname'de "Müslümanların kanı ve malı kendilerine tevdi edilmiş" olan kadıların tahsil ve ahlaki durumları üzerinde ehemmiyetli durulması gerekmektedir"..
Selçukluların muhteşem devirleri olan Sultan Melikşah zamanında orta çağın en büyük askeri kuvveti meydana getirilmiş idi ki, daha sonraları Türk - İslam devletlerine örnek teşkil eden bu ordular, çeşitli kavimlerden seçme sureti ile alınarak hususi saray terbiyesi ile yetiştirilmiş, merasim ve teşrifat usullerine vakıf ve doğrudan doğruya sultanın emrinde bulunan 'gulaman-ı saray', en güzide kumandanların talim ve terbiyesi altında her an emre hazır bekleyen hassa ordusu, meliklerin, gulam valilerin ve vezir v.b. ileri gelen devlet ricalinin askerleri ve tabi hükümetlerin kuvvetlerinden müteşekkil idi.
Tuğrul Bey'in inşa divanı reisi İbn Hassul, Kitab'ında Selçuklu ailesini efsanevi Türk hükümdarı Alp Er Tunga'ya bağlamakta ve Tafzil al-atrak adlı eserinde de, ailenin şerefli bir nesebe sahip bulunduğunu tasrih etmektedir.
Selçuklular, XI.asırda orta - şarkta kurdukları büyük imparatorluk ve bunu takip devletler ile Türk - İslam ve Dünya tarihi üzerinde geniş ve devamlı tesirler yapmış olan bir Türk topluluğunun adı.Büyük ekseriyetini Oğuzlar teşkil etmek üzere, çeşitli Türk kütlelerinin meydana getirdiği bu topluluğun, bidayette Oğuz baş- buğlarından Selçuk'a bağlamış olduğu için, Selçuklu diye anılan hanedanı, İran ve Irak'ta, Kirman'da, Suriye'de ve Anadolu'da kurduğu devletler ile, 300 yıldan fazla bir müddet devam etmiştir.
İlk önce bana garip gelen bir durum olarak kitabı okuyan hiç kimsenin kitap hakkında inceleme yazmamış olması geldi. Kitabın iki bölümde toplandığını belirtmek isterim. TTK, Belleten, İslam Ansiklopedisi ve Türk Tarih Kongresi gibi köklü yayınlarda ki makaleler yer almaktadır. İlk bölüm Selçuklu Tarihi ve ikinci bölüm ise Selçuklular hakkında mülahazalar, tenkit ve araştırmalara ayrılmıştır. Müellif, konu bazlı kaynakça detaylarını cümlenin devamına, dipnot olarak değilde parantez içerisine alması okuyucuyu kesebiliyor. Özellikle isimlerin ve ünvanların yazılışları da ayrıca alışılagelmiş haliyle değilde direkt çeviriye yakın şeklinde alınmış, bu mesele daha çok “Al” ekinde görülmekte ama sonra gelen kelimeyle birleştirdiğimizde okumalarda kolaylık sağlamaktadır. (Örneğin; Sayf al Din = Seyfeddin/ Sa’d al Devle= Sadüldevle vb.) Müellifin, Selçuklu Tarihi için otorite kabul edilen Osman Turan ve Mehmet Altay Köymen’in yazmış oldukları tenkit yazılarına çok sert bir dille cevap yazması ve ağır bir şekilde dönüş yapması da ayrıca dikkate şayandır. Eser tek başına yetersiz olmakla beraber metod bakımından gayet iyi bir eğitim vermekte ve objektif bir bakış açısına sevk etmektedir. Okuyuculara naçizane tavsiyem üstte ismi geçen diğer müelliflerin “Selçuklu Tarihi” hakkındaki eserlerini okuduktan sonra bu eseri okumaları olacaktır ki bu da esaslı bir mukayeseye kapı açmaktadır.
“Her şeyden evvel Türkmenlerin rüzgâr gibi atlar üstünde bambaşka kıyafetleri, “kadınlarınkine” benzer uzun saçları, mızrakları ve yaylarıyla görünüşleri, böyle bir manzara ile ilk defa karşılaşan Vaspuragan sakinlerini telâşa düşürmüştü.”
“ Halbuki İslâm şarkın merkezinde kurulan ve Abbasî hilâfet merkezi Bağdad’ı kendi hâkimiyet sahası içine alan Selçuklu Devleti, hilâfet payitahtına Türk imparatorluğunun bir vilâyeti, başkentten sonra gelen ikinci büyük şehri gözü ile bakmış ve sultanlar dâima saygı gösterdikleri halîfeyi muhterem bir vatandaş addetmişlerdir. Selçuklu Devletindeki bu lâiklik fikri, 1055’te Bağdat’a giren Sultan Tuğrul Bey’in sâdece halîfe Al- Ka’îmin yıllık para ve erzak tahsisatını artırmakla iktifa etmesi be dünyevî mes’elelerî kendi üzerine alması şeklinde tatbik sahasına konmuştur.”
Dokak, Yabgunun bir Türk zümresi üzerine yapmak istediği sefere itiraz etmiş, bu yüzden çıkan kavgada kendisi yüzünden yaralanmış, fakat gürz ile vurduğu Yabgu’yu atından düşürmüştür.
“Sultan Melikşah, şehzade Berkyaruk yerine kendi oğlu Mahmud’u veliahd yapmak isteyen muhteris Terken Hatun ile, Melikşah’a muğber bulunan halife Al-Muktadi Bi’llah’ın işbirliği neticesinde zehirlenerek öldürüldü.”
Ben bugün bir şey yapmaya karar verdim. Selçuklu Tarihi ile alakalı 3 farklı Tarihçi’nin eserlerini eş zamanlı okuma kararı aldım, umarım muvaffak olurum. Kitaplar:
11. yüzyıl Türkçesinde Çaka adının kullanıldığına dair herhangi bir belge olmadığı gibi, o zamana kadar ki yazılı Türk vesikalarında da, hatta Türkçe çak fiil kökünden -a eki ile meydana gelen bir kelime bulunmuyor. Türkçede fiilden yapılmış şahıs adları "fiil kökü +an" şeklinde türetilmektedir. Mesela hem de İzmir Bey'i ile çağdaş olup, tarihi eserlerde adları +a ile değil , hep +an iledir: Melikşah döneminin ünlü kumandanı "Bozan", Danişmendli Bey'i "Yağı-basan" gibi. Bunlara göre İzmir beyi'nin "Çakan" diye anılmış olması lazım gelmektedir. Demek ki adın gerçek söylenişi Çakan olacaktır