Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi

İbrahim Bayram

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi Gönderileri

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi kitaplarını, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi sözleri ve alıntılarını, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi yazarlarını, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hadisin sıhhatini tesbit için Kur’ân’a arzını, ona zıt ise sahih kabul edilmemesini savunanlar hataya düşmektedirler. Bu arz düşüncesi, genel geçer bir ölçü olamaz. Zira Kur’ân’a muhalif ancak sübütu katî olan bir hadis, Kur’ân’ın ilgili âyetinden sonra vârid olup Kur’ân’ı neshedebilir. Bu nesh, hem kavli hem de fiilî olarak gerçekleşebilir. Islâm tarihinde zina etmiş olan muhsan bir erkek veya kadına uygulanan recm cezası, Hz. Peygamber’in meşhür fiilî sünnetiyle sabit olmuş ve onun bu uygulaması, “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun”206 âyetini neshetmiştir. Dolayısıyla hadisin Kur’ân ile ittifak halinde olmaması; hem nesh hem de arada var olduğu düşünülen ihtilâfın bir zandan öteye gitmeme ihtimaline binâen, hadisin sıhhatini doğrudan ortadan kaldırmaz.207 Öte yandan Sünnet’in Kur’ân’a muhalefetiyle, Kur’ân’da o konu hakkında bir şey geçmemesi, birbirinden iyi ayırt edilmelidir. Birincisinde ihtilafın varlığı, bir ölçüye kadar doğru olup kısmen sıkıntı doğurabilirse de, ikincisi hiçbir şekilde hadisin sıhhatine gölge düşüremez. Zâten hadisin sıhhati, onun Kur'ân’da geçmesine bağlanacak olursa hadis kitaplarının Kur’ân’dakini tekrardan başka bir işlevi olmaması gerekir ki, bu anlamsızdır.208
lslâm dini, yüceliğini gösterecek hiçbir unsura sahip olmasa da, hadise karşı gösterilen himmet, onun büyüklügünü tek başına gözler önüne serer. Bu ugurda gayret gösterenler de, Allah’ın takdirine mazhar olmuş değerli bir ordu olarak görülse yeridir. Burada rivâyet zinciri yoluyla girişilen vesikalandırma işlemleri, hayranlık uyandıran
Reklam
Mustafa Sabri, Cumhuriyet Türkiyesinde ısrarla Kur’ân’ın Türkçeleştirilmesi üzerinde çalışılmasının altında Kur’ân’ın aslının unutturulması, yeni harflerin kabulüyle eski eserlerin artık okunamaz hale gelmesinde olduğu gibi Kur’ân’ın aslının da okunâmayacak duruma getirilmesi gibi niyetler bulunduğunu savunur.186 Mustafa Sabri’ye göre yeni harflerin kabulünün, Kur’ân’ı okunamaz ve tanınamaz hale getirecek bir adım olduğu düşüncesine karşı burada iki yazının birden öğrenilebileceği yönünde yürütülen fikirler gerçekçive kolay değildir.187
Mustafa Sabri, Allah’a ve peygamberine karşı beslenmesi gereken duygulara da temas eder. Dinde Allah’ı ve peygamberi sevmek önemli olsa da, O'ndan korkup Resülü’nden hayâ etmek de önemsiz değildir. Sevmeyi korkmanın zıddı olarak düşünüp sadece sevgi hissini ön plana çıkarmak yanlıştır. Yalnız sevgi aşılayıp korku hissi vermeyen bir ulühiyet, ya tehdidini yerine getirme kudretine sahip olamayan bir hükümet gibi eksik kudretle ya da çocuğunu sadece şımartan ebeveyn gibi hikmetsizlik ve ciddiyetsizlilde ma'lüldür. Allah’tan korkmak, -hâşâ-bir zâlimden korkmak gibi değildir. Bunu saygı ve hürmet gibi duygularla yorumlamak mümkündür. Bu korkuyu aşağı bir seviye gibi gösterip onu küçük görmek ve değersiz addetmek doğru değildir.139 Kur’ân’da Allah Teâlâ’nın insanı en çok teşvik ettiği şeylerden biri de takvâ, yani Allah korkusudur. Yine Kur’ân’a göre kulların en değerlisi, takvâ sâhibi olan insandır. Mustafa Sabri burada iman ile Allah korkusu arasında bağlantı kurarken Zemahşerî’nin Ibn Abbâs’a nisbet ederek söylediği “iman ürkme, çekinmedir” ifadesini bu bağlantının bir kanıtı olarak kullanır.140
Dinin ahkâmına karşı insanın konumu hakkında ise şu fikirleri ortaya koymak mümkündür: Dinin amellerden çok itikad üzerine tesis edilmesinden hareketle, dinin insan ile Allah arasındaki vicdânî bir kanaat olduğu ve dinin insanın flillerine karışmadığı şeklinde bir anlayış geliştirmek dogru degildir. Din, insanların hem nazari hem amelî tüm durumlarını kontrol altına alır."137
. İnsanlara kesin bir rehber olabilmesi için dinin, değişmez bir hakikat olması gerekir. İnsanlar yeni bir din oluşturarak dini kendilerine değil, kendilerini dine tâbi kılmalıdırlar.127 Sürekli yenilenmeye ve düzeltilmeye muhtaç olan din; ihtiyaç duyuldukça değiştirileceğinden, Allah tarafından gönderilmiş olma özelliğini yitirir.123 Din denilen şey sabittir, insanlar tarafından değiştirildikten sonra o artık din değil dinsizlik olur.129
Reklam
Mustafa Sabri, öncelikle dinin kendi içinde taşıdığı itibara atıfta bulunarak onun değerini kendi özünden aldığını ve Allah tarafından indirilmiş olmasının onu üstün kıldığını ifade eder. Ona göre dine, ana gâye değil herhangi bir fazileti elde etmenin aracı, hizmet edilen değil hizmet eden gözüyle bakmak, bizatihi kendisi değer olan dini, kıymetinden düşürmek anlamına gelir.124 Mustafa Sabri’ye göre, dinî gerileyişi dinin kendisine bağlamak çok yanlış bir düşüncedir. Müslümanların dinî hallerinin bazı değişimlere muhtaç olduğu doğrudur. Ancak dinî çöküntüyü, şer'î ahkâmın zamana göre ta'dîl edilmemesine veya dine sokulmuş birtakım hurafelerin peşinden gidilmesine değil, müslümanların dinî vazifelerini yerine getirmelerindeki ihmâl ve sergiledikleri amelî bozukluklar yanında, onların itikâdî anlamda düştükleri za’üyetlere bağlamak daha doğru olur. İslâm’ı asla hurafelerle dolu bir din olarak görmemek gerekir.125
Müslümanların asrîleşmiş neslinde görülen ahlâk zaafını, akla değer verilip kalbin ihmâl edilmesine bağlamak doğru değildir. Bu za’fiyet, âhiret hayatına yeterince itikad edilmemesinden doğmaktadır. Zira bunca kötü amel, ancak, fâsid aklın emrine giren akîdenin bozulmasıyla izah edilebilir. Eğer bu kişiler, akıllarını düzeltmeye önem verirlerse bu, onları doğru akîdeye ulaştıracak,81 o da kişinin ahlâkî yükselişine vesile olacaktır. Nitekim Kur’ân’da Cehennem ehlinin ağzından hikâye edilen, “Onlar ‘bize gelen peygamberlere kulak verseydik yahut akl-ı selimle hareket etseydik şimdi bu azgın ateşte yananlar arasında olmazdık!’ dediler”82 âyeti de akıl-amel irtibatına, aklın kişiye fısk-ı fucürdan uzaklaşmayı emrettiğine ve aklin amelsizlik veya günahla zıt kutuplarda bulunduğuna isaret etmektedir.83
Ona göre ilim-akıl ikilisi, Allah’ın insana verdiği en büyük nimet, hayır ve saadet kaynağı olup, akıl; şerrin en güçlü engelleyicisi ve insanın en önemli rehberi, ilim ise en kazançlı sermayedir.‘ Akıl ve ilim kadar insanın elini güçlendiren başka bir şey yoktur, bir mal veya silah insanın şerrine de vesile olabilirken ilim ve akıl böyle bir risk taşımaz. Akıllı bir kişinin elindeki mal veya silah hayra götürüp şerden alıkoyar. Bu anlamda akıl diğer güçleri kullanmada da en önemli kılavuz olmaktadır.78
Aklın mahsüsâta hasredilmesi düşüncesi de yanlıştır. Bu, his ile akıl arasındaki farkı ortadan kaldırır. Halbuki aklın alanı hissin sahasından daha geniştir ve akıl, mahsüsâtın ötesine de geçebilir. Öte yandan aklı mahsüsât alanına hapsetmek onu yokluğa mahkûm etmek demektir. Bu düşünce, gözün görmediği, elin dokunmadığı şeyi kabul etmeme, dolayısıyla da hissî alanda olmadıgı için Allah’ın varlığını akılla ortaya koyamama gibi bir sonucu beraberinde getirir ki böylesi bir sonuç bâtıldır.49 Hissin akla karşı tercih edilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Aklın his ve tecrübeye dayanmak süretiyle güç kazanabileceği ifadesi dahi, aklı istihfâf anlamı taşır.” Akıl ve mantığı yanına alan bir düşünce en sağlam yolu tutmuştur.
38 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.