Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Portreler

Silik Fotoğraflar

M. Orhan Okay

Silik Fotoğraflar Sözleri ve Alıntıları

Silik Fotoğraflar sözleri ve alıntılarını, Silik Fotoğraflar kitap alıntılarını, Silik Fotoğraflar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orhan Okay mülakata girer..
Daha önceden tanıdığım Mehmet Kaplan soru sormamaya çalışıyor, soru hakkını komisyonun diğer üyelerine bırakıyordu. Birkaç yıl önce tanışmamızı şüphesiz hatırlamayan Nihad Sami ise beklemediğim kadar bir ilgiyle soruları derinleştiriyordu. Yüzündeki memnuniyeti fark ederek ben de ferahlamıştım. Bir mısrada geçen "pehlû" kelimesine mana veremeyerek sıkıldığımı da unutamıyorum. O yıl ikisi Türkoloji, ikisi Tarih bölümlerine, üçü de Fen Fakültesi'ne olmak üzere sadece 7 öğrenci alınmıştı. Benim numaram 2'ydi.
Sayfa 142Kitabı okudu
Dünyada acaba kaç meslek öğretmenlik kadar feyizli ve bereketlidir? Konusu maddeden başlayarak bitki ve hayvana doğru yükselen meslek alanları arasında eşref-i mahlûkat olan insana yönelenlerin itibarı hiç şüphesiz daha fazladır. Ruh ve beden sağlığı, ahlâk, hukuk, iktisat... İnsanoğlunun yeryüzündeki mutluluğuna uzanan gayretlerin hepsi mübarek ve kutsidir. Ama bütün bu mesleklerin öğretmenliği ve bütün öğretmenlikler başka hiçbir alanda olmadığı kadar verimlidir. Çünkü diğerlerinde, en beşerî olanlarında bile, ne olursa olsun, konunuz önünüzde nihayet bir obje gibi durur. Onunla ilişkileriniz, birtakım tespitlerden ve kesbetmiş olduğunuz bilgiler çerçevesinde tekliflerden, iyileştirmelerden, mevcut şablonlardan birine uyarlamaktan ibarettir. Hâlbuki öğretmenlikte, haydi biraz somutlaştıralım, en kalabalık sınıflarda bile hep teker teker insanlar vardır. Öbür mesleklerde olduğu gibi şablonlar belki burada da vardır. Hepsine aynı dersi anlatırsınız, hepsinin aynı bilgiye sahip olmasını istersiniz. Fakat biraz sonra onların hepsi, birer birer önünüzde uyanmağa, kımıldamağa başlar. Birden yüze kadar her birinin zekâları, şahsiyetleri, sempatileri, antipatileri, alışkanlıkları, kurnazlıkları, saflıkları gözünüzün önünde sıralanır. İçinizde, her birinin birden yüze kadar, yani en alt seviye ile en mükemmel arasında bir yeri olur, bir sevgisi olur. Öğretmenlik iki ruh arasında en hasbî ilişkilerin mesleğidir. Onun için bu hasbîliğin meyveleri de bir süre sonra yine sevgi olarak size döner. Öğretmenliğin feyzi ve bereketi bu meyvelerdedir.
Dergah, 2017
Reklam
Kant' ın çok sevdiği bir cümlesini ders kitaplarında ve konuşmalarında birkaç defa kullanmıştı:" İki büyük âlem beni kendine hayran bırakıyor: Üstümdeki yıldızlı kainat ve içimdeki vicdan."
“Eğitim iki büyük âlemin, kâinatın ve insan ruhunun sırlarına, derinliklerine açılmış bir penceredir ve öyle olmalıdır.”
İlim Mistiği
Rahmetli hocam Nihat Çetin anlatmıştı. Nihat Bey arkadaşları yahut öğrencileriyle üniversite yemekhanesindeimişler. Derken masaların arasından Faruk (Akün) Bey'in kendisine bir yer arayarak geçmekte olduğunu görmüşler. Gençler Faruk Bey'e seslenerek masalarına davet etmek istemişler, Faruk Bey işitmemiş. Gerisini Nihat Çetin anlatıyor: "Dedim ki, çocuklar, öyle seslenmekle duyuramazsınız. Faruk Bey o sıralarda İslam Ansiklopedisi'ne "Şinasi" maddesi yazmakla meşgul. Bakın ben nasıl işittireceğim, dedim ve ortalığa "Şinasi!' diye seslenince Faruk hemen baktı." İşte bir ilim adamı için ilim mistiği olmanın en güzel ifadesi budur.
Sayfa 171Kitabı okudu
Tahirülmevlevî (Tahir Olgun)
Hemen her derste (derse başlarken) tekrar edildiği için de ezberlemiş oldum: "Eüzü besmele"den sonra "Rabbi'şrahli sadri ve yessirli emri v'ahlül ukdeten min lisâni yefkahû kavli: Yarabbi, göğsümü ferahlat, işimi kolaylaştır, dilimdeki düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar" âyetlerini okurdu.
Reklam
TÜRK parlamentosunun en şerefli ve yüz akı yılları Büyük Millet Meclisi'nin ilk dönemidir. Üç yıldan biraz fazla bir ömrü olan bu Birinci Meclis, Milli Mücadele'nin, belki hiçbir milletin başına gelmemiş olağanüstü sıkıntılarını, acılarını, akıl almaz yokluklarını yüklenmiş, en az milleti kadar, belki milletinden daha fazla mahrumiyetlere katlanmış gerçek bir millet meclisi idi.
"İnsanlığı hakiki çehresiyle tanımak için küçük görünen, kalabalığın alkışını toplayamayan, lakin gözyaşından doğan eserlere bakın. İnsanlık kaba gözlerle görünmeyen bu şuur hareketleriyle ilerlemiştir. Bugünkü insanlık Ramses'in, Sardanapal'in, İskender'in, Sezar'ın, Haccac'ın, Cengiz'in, Napolyon'un ve Lenin'in eseri değildir." N. Topçu
Abdülhak Hamid, Makber mukaddimesinde kitabını okuyanların bir kabristanı ziyaret etmiş olacaklarını söyler. Hatıra ve portre yazıları ise bana göre Makber'den daha fazla kabristan ziyaretini andırıyor. Belki o kadar hüzünlü değil, ama orada da en latif fikralarda bile geçmişin buruk nostaljisi var. Yine de cümle merhumlara Fatiha'larla rahmet niyazında bulunalım.
Sayfa 6 - Dergah, 2017 Önsöz
“Fuzûlî’nin Leylâ ve Mecnûn’undaki aşk birçoklarının zannettiği gibi ilâhî tasavvufî bir aşk değildir. Ama mistik bir aşktır. Böyle bir tabir yoksa söyleyelim, Mecnûn bir fenâ fi’l-Leylâ’dır, fenâ fi’l-aşk’tır. Bununla beraber başlangıçta beşerî olan bir aşkın giderek bedenî hazlardan sıyrılıp bir çeşit süblimasyon’a (i’lâ) ulaşması mümkündür. Dünyevî, yani özel terimi ile mecâzî aşkın, yüce bir duygu hâlinde ilâhî aşka ulaştığı düşünülebilir. Ama Fuzûlî bunu sarih olarak söylemiş değildir.”
Reklam
Seçimler yaklaşınca CHP
1946-1950 yılları arası Türkiye'de demokrasiye intikal dönemidir. Demokrat Parti kurulmuştur ve her muhalefet gibi iktidarın yapamadıklarını vaat etmektedir. Bu vaatler arasında fikir ve vicdan hürriyeti başta geliyor, dolayısıyla nisbi bir inanç ve ibadet serbestliği, buna bağlı olarak dini yayınlar ortaya çıkmaya başlıyordu. İktidardaki CHP, kerhen razı olduğu bu demokrasi oyununda geri kalmamak için bazı kozları muhalefetin elinden almak istiyordu. 1946 öncesindeki yıllarda icrası değil, teklifi bile laikliğe aykırı görülecek birtakım konularda, kozu muhalefete kaptırmak istemeyen iktidar, bazı tavizlere başlamıştı. Partinin böyle bir dünya görüşü ve felsefesi olmadığı için bunları taviz olarak adlandırmakta hiçbir engel yoktur. Böylece arka arkaya beş-on hadise CHP'ye neredeyse muhafazakâr bir görünüş kazandırıyordu. Bunlardan birkaçını burada zikretmek isterim. Ankara Üniversitesi'ne bağlı İlahiyat Fakültesi'nin açılması, kapatılmış olan bütün türbelerin yeni den açılmasına başlangıç olarak Beyazıt'taki Mustafa Reşid Paşa türbesinin açılması, İstanbul Üniversitesi'nin giriş kapı sının üzerinde bulunan ve mermer levhalarla kapatılmış bulu nan fetih ayetlerinin ortaya çakması, camilerde o zaman kadar Türkçe okunan kamet ve teşrik tekbirlerinin Arapça okunma sına izin verilmesi, ilkokul 4. ve 5. sınıflarına din derslerinin konulması, Cumhuriyet devrinin ilk camileri olarak Ankara'dan Maltepe, İstanbul'da Şişli camilerinin yapılması, nihayet 10 aylık imam-hatip kursunun açılması bunların arasındadır.
Fethi Gemuhluoğlu'ndan daha Ağabey (Los galacticos musun mübarek)
Demin hasımları dedim. Aslında pek hasmı olduğunu zannetmiyorum. Kültür Ocağı'ndaki seminerlerde, aşağı yukarı onun yaşlarında, yine milliyetçi gençlerin ağabeyi olmuş Fethi Gemuhluoğlu da vardı. Onunla, benim tanımamdan önce, bâzı münakaşaları olmuş. Birkaç sene evvel Ergun Göze'nin bir köşe başı yazısında, Gemuhluoğlu'nun şöyle demiş olduğunu oku muştum: "Rahmi Eray'la iki defa tezada düştük. Ama ikisinde de o haklıydı." Heyecanlı, haşin hattâ zaman zaman biraz kırıcı bir mizacı olan Gemuhluoğlu'nun bu sözü, Rahmi Ağabey'in etrafındaki tükenmeyen saygı hâlesini izaha zannederim kâfidir.
Birinci Meclisin Meşhur Hatipleri..
Cami kürsülerinin hatibi, Millî Mücadele'de de o kürsü- lerden milletin mukavemetini güçlendiren, isyanları bastır- mada büyük rol alan Mehmed Akif, Burdur mebusu Akif bu kürsüde adeta yok gibi. Buna mukabil askerlerden Mustafa Kemal, Kâzım Paşa, Rauf Bey, Çolak Selahaddin; sarıklılardan Konyalı Vehbi Hoca, Balıkesirli Vehbi Hoca, Antalyalı Rasih Hoca; sivillerden İsmail Suphi, Ali Şükrü, Hamdullah Suphi, Abdülkadir Kemalî, Durak Bey, Celaleddin Arif, Tunalı Hilmi, Mahmut Esat akla ilk gelen isimlerden.
Sayfa 36 - DergahKitabı okudu
Kültür Tarihi Vs..
Avrupa'da resmî kurumlar gibi ticarethaneler bile kaç asırlık kuruluşlarıyla âdeta birer müze gibi hayatiyetlerini korurlar. Bizde kaç ticari kurum, kaç matbaa, kitabevi, gazete bir asır öncesine gidebilir?
Sayfa 9 - DergahKitabı okudu
Hüseyin Avni'nin Konuşması Kayıtlara Geçmemiş...
Meclis'te memur olarak görev yapmış olan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Hüseyin Avni'nin konuşması arasında "Ali Şükrü'yü öldüren bilekleri kıracağız, o bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun" şeklinde bir söz sarf ettiğini hatırladığını, fakat bu cümlenin Meclis zabıtlarına geçmediğini söyler. Hasan Basri Hoca da, çok iyi hatırladığı o celsede Hüseyin Avni Bey'in sağ elinin şehadet parmağını dinleyici sıraları arasında gezdirerek "Ali Şükrü'yü öldüren, hoca mıdır, ağa mıdır, paşa mıdır, bey midir, her kimse bulup cezalandıracağız" dediği sırada dinleyenlerin birçoğu, adeta sıraların içine çökmüş vaziyettelermiş. Bu sırada da, birkaç gün sonra Ali Şükrü'yü tuzağa düşürüp boğduğu anlaşılacak olan Meclis muhafız alayı kumandanı çeteci Topal Osman Ağa omuzlarında, belinde fişeklikler, tüfek, tabanca ve el bombalarıyla baştan ayağa müsellâh olarak Meclis sıraları arasında dolaşıyormuş.
Sayfa 37 - DergahKitabı okudu
43 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.