Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Simülakrlar ve Simülasyon

Jean Baudrillard

En Eski Simülakrlar ve Simülasyon Sözleri ve Alıntıları

En Eski Simülakrlar ve Simülasyon sözleri ve alıntılarını, en eski Simülakrlar ve Simülasyon kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. Günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir."
Eskiden hayvan kurban eden insanlar, onları birer hayvan olarak görmezlerdi. Hattâ bizim tiksintiyle karşıladığımız hayvanları biçimsel olarak mahkûm eden ve cezalandıran şu Ortaçağ bile onlara bizden daha yakındır. Ortaçağ’da hayvanları suçlamak onları onurlandırmak anlamına geliyordu. Günümüzdeyse onları adam yerine koymayarak, hiç muamelesi yapıyor ve bu düşünceden yola çıkarak kendileriyle “insanca” ilişkiler kurmaya kalkışıyoruz! Artık onları kurban etmiyor ve cezalandırmadığımız gibi, bununla gurur duyuyoruz. Oysa bunun nedeni onları evcilleştirmiş olmamızdır. Daha da kötüsü onları insana özgü bir adalet anlayışından çok, toplumsal iyilikseverlik ve şefkat hattâ cezalandırma ve ölümden çok, kasaplık et olarak yok etmeye ve deney hayvanı olarak öldürmeye lâyık gördüğümüz bir dünyaya ait varlıklar hâline getiriyoruz.
Reklam
Simülakrlar üç gruba ayrılır: – Uyumlu, iyimser ve Tanrı’nın yarattığı ideal doğanın tıpkısını/ikizini oluşturmayı amaçlayan imgeleme, taklit ve kopyalama üstüne kurulmuş doğalcı, doğal simülakrlar, – Tüm üretim düzenini kapsayan enerji ve güç üstüne kurulmuş, makinelerle somutlaşan, üretici özelliğe sahip, üretken simülakrlar. Evrensel boyutlara insana inanmayı hedefleyen, sürekli bir yayılma eğiliminde olan ve nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir enerjiyi özgürleştirme (arzu, göreceli ütopyalarla simülakrlar grubuna aittir) peşinde koşan simülakrlar, – Information=bilgi, model ve sibernetik oyunlardan oluşan, total bir işlemsellik, hipergerçeklik ve mutlak bir denetimi hedefleyen simülasyon simülakrları.
Bir katliamı unutmak da katliam türünden bir şeydir. Çünkü bir katliamı unutmak insanın bir belleği olduğunu, bir tarihle bir toplumun varlığını, vb. unutmak demektir.
İnsanlığın “uzay macerasıyla”, nükleer güçlerin tırmanışı benzer işlevlere sahiptir. Bu durum 1960’lı yıllarda Kennedy ile Kruşçev’in kolayca bir araya gelerek “barış içinde yaşama ve gelişme” düşüncesini benimsemelerini sağlamıştır. Öyleyse uzay araştırmalarında ulaşılan son hedef, son aşama nedir sorusunu sorabiliriz. Ayın fethi ne anlama
Reklam
Sonuç olarak sözünü ettiğimiz şey dur durak tanımayan, kronik bir hastalık gibi gerçeğin içine yerleşerek onu değiştirmeye çalışan bir “medium”dur. Burada “medium”un, süzgeçten geçirerek sunduğu haber ya da bir lazer ışığının boşlukta oluşturduğu üç boyutlu bir reklam imgesi gibi bir hayalete dönüşmüş bir gerçekten söz ediyoruz. Tıpkı yaşamın içinde çözülerek eriyen televizyon ya da televizyonun içinde çözülerek eriyen yaşam gibi. Yaşamla televizyon birbirlerinden ayrılması imkânsız bir solüsyona benzemektedirler.
Tükenmeye başlayan bir politika dünyasıyla birlikte Cumhurbaşkanları, (Clastres) ilkel toplumlarda bir iktidar kuklasından başka bir şey olmayan kabile şeflerine benzemektedirler.
...Böyle bir tehlikeyi göze almaya değer mi? İnsan nasıl olur da bir suç işlemiş gibi yapıp, üstelik bunu kanıtlamaya kalkar? Büyük bir mağazada bir şeyler çalıyormuş gibi yapın. Mağazanın gözcülerini bunun simüle edilmiş bir hırsızlık olduğuna nasıl inandıracaksınız? Gerçek hırsızlıkla, simüle edilen hırsızlık arasında hiçbir “nesnel” fark yoktur. Gerçek bir hırsızlık sırasında ne yapılıyorsa, simüle edilen bir hırsızlık olayında da aynı şeyler yapılmakta; aynı göstergelere başvurulmaktadır. Kurulu düzen açısından bunların gerçek göstergelerden hiçbir farkı yoktur.
Kendi ölümü sayesinde yeniden yaşama dönebileceğini düşünmek. Varlığını bunalım, olumsuzluk ve iktidar-karşıtı bir aynayla sürdürebileceğine inanmak. Bunlar bildik (déjà-vu) ve ölüp gitmiş (déjà-mort) her türlü iktidarla kısırdöngüleşmiş bir sorumsuzluk ve asal bir biçime dönüşmüş yokluklarına bir son vermek isteyen her türlü kurumun başvurabileceği türden çözüm bahaneleridir.
Reklam
Komünistlerden korkmayın çünkü iktidara geldiklerinde kapitalist düzende hiçbir değişiklik yapmayacaklardır.
Yine Amerikalılar, Kızılderili sayısını bu kıtanın keşfinden önceki Amerika’nın sahip olduğu düzeye getirdikleri için kendileriyle övünmektedirler. Her şeyin üzerine bir kalem çekilmiş olduğunu, her şeye yeniden başlandığını söylemektedirler. Hattâ daha da ileri giderek biz daha iyisini yaptık ve başlangıçtaki rakamın üstüne çıktık demektedirler. Bu da sözüm ona uygarlığın üstünlüğünü gösteren bir kanıt sayılırmış. Evet, uygarlık Kızılderili sayısını Kızılderililer’in kendi kendilerine üretebilecekleri Kızılderili sayısının çok üstüne çıkarmayı becermiştir. (Bu olayın kökeninde haince bir düşünce vardır. Çünkü aşırı üretim buradaki Kızılderililer’in başka bir yöntemle yok edilmesi anlamına gelmektedir. Zira Kızılderili kültürü de diğer kabile kültürleri gibi sınırlı sayıda insanın varlığını zorunlu kılmakta ve İshi’de olduğu gibi gereğinden çok insanın “gelişigüzel” bir şekilde dünyaya getirilmesine tepki gösterilmektedir. Sonuçta Kızılderili nüfusundaki artış simgesel bir cinayete dönüşmektedir.)
Ramses’i yok edebilmek için onu gün ışığına çıkartıp, bir müzeye yerleştirmek yeterli olmuştur. Mumyaları kemirip yok eden şey o küçük kurtçuklar değil, simgesel düzeni yer değiştirmeye zorlayan, hiçbir konuda yetkin olmayan ve kendinden önce var olmuş kültürleri çürümeye ve ölüme mahkûm etmekten başka bir şey bilmeyen, onları önce öldürüp sonra bilimsel yöntemler aracılığıyla diriltmeye çalışan bize özgü bir tarih, bilim ve müze anlayışıdır. Tüm bu sırlara karşı yapılan bir saldırı, sırdan yoksun bir uygarlığın saldırısıdır. Bu, üstüne oturduğu temellerden nefret eden bir uygarlıktır.
Bütün bilimler de zaten kendi varlıklarını, kavradıklarını sandıkları nesnelerinin zaman içinde eriyip gitmesi gibi bir paradoks üzerine oturtmaya mahkum edilmemişler midir? Ölü nesne, gözünün yaşına hiç bakmadan bilimi ters yüz etmekte ve o ilk başlangıç noktasına geri göndermektedir. Tıpkı arkasına bakması yasaklanmış olan Orfeus’un dayanamayarak başını döndürmesi sonucunda sevgili karısı Eridikya’nın cehenneme geri gönderilmesi gibi.
Nostalji denilen şey, gerçek, gerçekliğini yitirdiği gün asıl anlamına kavuşmuştur. Çünkü dünyanın oluşum sürecini anlatan efsane ve gerçekliğe ait göstergelerin sayısında inanılmaz bir artış olmuştur. Aslına benzeyen ikinci bir hakikat, nesnellik ve doğru sayısında aşırı bir artış vardır. Nesne ve tözden arındırılmış bir ortamda hakikat, yaşanan olay ve figüratifte sayısal bir artış vardır. Maddî üretim çılgınlığına koşut hattâ ondan daha ileri bir çılgınlık düzeyine ulaşan gerçek ve gönderen sistemleri üretilmektedir. İlgi alanımıza giren simülasyon aşaması bu türden bir şeydir. Her yerde bir caydırma stratejisiyle örtüşen gerçek, neogerçek ve hipergerçeği kapsayan bir stratejiyle karşılaşıyoruz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.