Sinematografik rol yapma yabancılaşmanın doğal bir etkisine aittir; oysa tiyatroda bu, Brecht'in dramalarında olduğu gibi, sadece bilinçli bir estetik amaçtan elde edilebilir.
Sinema, Baudelaire' cı flaneur'ün bakışıyla bütünüyle örtüşür ve onunla
aynı belirsizliği paylaşır. O, kendi tekniğiyle, sürekli akıştaki ve çerçevelerin
süreksizliğindeki bir anlam birliğine "binmeye" çalışır. O, bir
açıdan, görsel deneyimin süreğen geçiciliğini yansıtır; bir yandan da, bütün olanaklarıyla, izlenimlerin hızlı akışından bir anlam çıkarmaya ve kendi araçlarıyla onlara çözüm bulmaya çalışır. Her film, bir an sonra görünmezliğe düşen çerçevenin hareketinden oluşur; montaj , çeşitli yollardan onların geçici niteliğini dengeleyen bir ilişkiler, geri dönüşler, kesmeler ve anlatılar dizgesiyle iç içe geçirerek onları korumaya çalışır: "Filmin yeni ve acil bir uyaran ihtiyacını karşılayacağı gün geldi. Dağınık algı, filmde yapısal bir ilke olarak ortaya çıkar. Seri üretimin ritmini belirleyen şey, filmde alımlamanın ritmini koşullar. "
Modernitede, kalabalığın içindeki insanın edilgen deneyimini değerlendirmeyen ve bundan duygusuzca kaçınmaya çalışan şairin ve entelektüelin karşı-figürüdür.