En Eski Sinemada Estetik kitaplarını, en eski Sinemada Estetik sözleri ve alıntılarını, en eski Sinemada Estetik yazarlarını, en eski Sinemada Estetik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Modernitede, kalabalığın içindeki insanın edilgen deneyimini değerlendirmeyen ve bundan duygusuzca kaçınmaya çalışan şairin ve entelektüelin karşı-figürüdür.
Sinema, Baudelaire' cı flaneur'ün bakışıyla bütünüyle örtüşür ve onunla
aynı belirsizliği paylaşır. O, kendi tekniğiyle, sürekli akıştaki ve çerçevelerin
süreksizliğindeki bir anlam birliğine "binmeye" çalışır. O, bir
açıdan, görsel deneyimin süreğen geçiciliğini yansıtır; bir yandan da, bütün olanaklarıyla, izlenimlerin hızlı akışından bir anlam çıkarmaya ve kendi araçlarıyla onlara çözüm bulmaya çalışır. Her film, bir an sonra görünmezliğe düşen çerçevenin hareketinden oluşur; montaj , çeşitli yollardan onların geçici niteliğini dengeleyen bir ilişkiler, geri dönüşler, kesmeler ve anlatılar dizgesiyle iç içe geçirerek onları korumaya çalışır: "Filmin yeni ve acil bir uyaran ihtiyacını karşılayacağı gün geldi. Dağınık algı, filmde yapısal bir ilke olarak ortaya çıkar. Seri üretimin ritmini belirleyen şey, filmde alımlamanın ritmini koşullar. "
Sinematografik rol yapma yabancılaşmanın doğal bir etkisine aittir; oysa tiyatroda bu, Brecht'in dramalarında olduğu gibi, sadece bilinçli bir estetik amaçtan elde edilebilir.
Sinemanın "modern aygıtlar"ın doğasını "görselleştirme"yi hangi yolla
başardığını anlayabilmek için onun birbiriyle tamamen uyuşmaz iki eğilimi arasında kalan karmaşık doğasını kavramak gereklidir. "Birincil teknik"
-Benjamin'in terminolojisinde- insanın doğa karşısındaki temel güçsüzlüğünden ve onun tehdidini zayıflatma çabasından kaynaklanır. Bu anlamda, o, aracı aklı ve evrenin yabancılığına üstün gelme gücünü önceleyen arkaik büyü ile sürekli bir bağı korur. Bununla birlikte, insanın oyun ve estetik gücünü artırarak doğayla arasındaki uyumsuzluğu azaltmaya çalışan bir "ikincil teknik" de vardır. Eğer ilk teknik biçimi, "gerçekten doğanın boyun eğdirilmesini amaçlıyorsa, ikincisi daha çok doğayla insanlık arasında bir uyum kurulmasından yanadır."
Sinematografik alımlamada, her nesne, her yüz ve her
jest bir an belirir ve kaybolur; bu sırada, tam da kendi ölüm anındadır.
Sinema, varlığı algının her nesnesinin ölümüne alıştırır ve bu biçimde
modernliğin temel bir özelliği açıklar. Çünkü geçicilik, süreğen yenilik,
dağınık alımlama, bütün üstünlüğü -belirtildiği gibi- sinemanın doğuşuna
tanıklık eden çağda ortaya çıkan meta formundaki her nesneyi etkiler.
"Dünyevi sergiler, malların değişim değerinin görüntüsünü değiştirir [ . . . ]
İnsanın dikkatini dağıtan bir fantazmagori yaratır. "