Sınıf Arkadaşları

Cevdet Kudret

En Eski Sınıf Arkadaşları Gönderileri

En Eski Sınıf Arkadaşları kitaplarını, en eski Sınıf Arkadaşları sözleri ve alıntılarını, en eski Sınıf Arkadaşları yazarlarını, en eski Sınıf Arkadaşları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ağacından vakitsiz kopmuş bu meyveleri Süleyman acıyarak düşünüyor ,başkalarının felaketi yanında kendi mutluluğunun derecesini anlamaya çalışıyordu
Sayfa 251 - evrensel basım yayınKitabı okudu
Birinci Sınıf
Sınıfta çocuklar iki bölüme ayrılmışı. Bir bölümü kapı yanındaki sıralarda oturuyordu. Bunlar yoksul çocuklarıydı. Üstleri başları o kadar iyi değildi. Hatta kimisinin ayağında ayakkabı bile yoktu, okula takunya ile gidip geliyorlardı. Bunlar, başlarını kitaptan kaldırmamak; durmadan çalışmak, yazmaya çalışmak ve hiçbir zaman gülmemek cezası altında bulunan çocuklardı. Öbür bölümü, zengin çocuklarıydı. Onlar pencere yanındaki sıralarda otururlardı. İçlerinde, babası "paşa" olan bile vardı. Hepsinin de ailesi çok meraklıydı. Çocuğu okula daha ilk teslim ettikleri gün "Kuzum Hoca Efendi, oğlumuzu temiz-pak çocukların yanına oturtun," diye tembih ederlerdi. İşte o yüzden, sınıfı böyle ikiye ayırmak gerekmişti. Bunlar okula arabayla ya da bir uşakla gidip gelirdiler. Üstleri başları çok temizdi. Pencere yanında oturmalarının sebebi çok sadedir: Canları sıkıldığı zaman gözlerini kitaptan kaldırmak ve pencereden bakmak onların haklarıdır. Onlar çalışmasalar da olabilirdi. Ne kadar yaramazlık yapsalar ceza görmezlerdi. Hoca, onlara karşı güleryüz göstermek zorundaydı. Yüzünü sınıfa doğru döndüğü zaman pencere yanındakilere güler, kapı yanındakilere kızardı. İşte ondan ötürüdür ki, yıllardan beri yüzünün bir yanı ile gülmek, öbür yanı ile kızmak sanatını öğrenmeye çalışıyordu: Kapı tarafındaki gözü şimşekler çakarken, pencere tarafındaki gözü tatlı bir ışıkla yanar; kapı tarafındaki yanağı pancar gibi kızarırken, pencere tarafındaki yanağı güller gibi pembeleşirdi.
Sayfa 17 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
Hocanın değneğini yiyen öğrenciydi, ama hocaya bu değnekleri getiren de öğrenciydi.
Sayfa 18 - Evrensel Basım Yayın
Pencere tarafındakiler hiç dayak yemezdi. Niçin dayak yemediklerini anlayacak yaşta olmadıkları için de, yaramazların hep kapı tarafına toplandığını sanırlardı.
Sayfa 18 - Evrensel Basım Yayın
Okulda
Her şeyin ayrı bir zamanı, sırası, düzeni vardı. Gülme zamanı ayrıydı, koşma zamanı, hatta ağlama zamanı ayrıydı. Dayak yemedikçe ağlamak yoktu. Ağlayan bulunursa onlara ayrıca dayak atılırdı. Böylelikle, sebeplerle sonuçlar her zaman birlikte yürütülmüş olurdu. Hele yeni gelen öğretmen çok titiz bir adamdı. Her şeyi vaktinde, saatinde, dakikasında istiyordu. Neyse ki çocuklar saati okuyamıyordular.
Sayfa 23 - Evrensel Basım Yayın
Uygun adım marş!
Bahçeye inerken olsun, sınıfa çıkarken olsun hep tabur olmak, ikişer ikişer yürümek, sırayı bozmamak gerekti. Süleyman'ın hayatı hep böyle bir insan zinciri arasında mı geçecekti? Öndeki yürüyünce yürüyecek, öndeki durunca duracak mıydı? Neden bu zincirin dışına çıkmak yasaktı? Aynı yere daha erken varmak isteyenler niçin öndekini beklesindi? Sıradan biraz ayrılmak isteyenlere öğretmen: - Sıraya gir! diye bağırıyordu.
Sayfa 24 - Evrensel Basım Yayın
Reklam
127 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.