Düsturu'l-amel, bunca menfi şartlara, ve açıkça fark edilen yozlaşmaya rağmen Osmanlı Devleti'nin, yine de bünyesinden şark ve garbın fikri cereyenlarına vakıf gerçek manada bir mütefekkir çıkarabileceğinin şahidi olması bakımından da şüphesiz dikkate değerdir.