Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler

Mehmet Ali Ağaoğulları

Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler Gönderileri

Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler kitaplarını, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler sözleri ve alıntılarını, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler yazarlarını, Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Thomas More'un Ütopyası’nda kolektivizm ve özel mülkiyet karşıtlığı
Otopya'nın temelde gözettiği şey, insanların mutluluğudur. İnsanlar mutlu­ luğa layıktır ama mutluluk asla bireysel, tekil bir şey değildir. İnsanların mut­ luluğu ancak toplumun mutluluğuyla mümkün olabilir. Bu bakımdan mutlu­ luğun kolektif niteliğine özel olarak vurgu yapar More. İnsanları mutluluğa ulaştırmanın tek yolu ise eşitlik ilkesini uygulamaktır. "Oysa mülkün tekelde ve mutlak olduğu bir devlette eşitlik kurulamaz (. .. ), çünkü orada herkes türlü yollarla kazanabildiği kadar kazanmakta haklı görür kendini." O halde "mülk sahipliğini ortadan kaldırmak memleketin zenginliğini eşitçe, doğr u lukla dağı­ tabilmenin ve insanı mutluluğa kavuşturmanın biricik yoludur.
Misal ilk ütopik eserlerden biri Platon-Devlet:
Thomas More'un icat ettiği ütopya sözcüğünün kökeni Yunancadır. More, "yer" anlamına gelen topos kelimesinin önüne "yok" anlamına gelen "ou" takısını ge­ tirerek, "olmayan yer, yok yer, hiçbir yer, yersiz" anlamına gelen bu terimi (U­ Topos) türetmiş ve 1516 yılında Latince olarak yayınlattığı kitabına da utopia adını vermiştir. Bu tarihten sonra sözcük genel olarak, bilinen coğrafi ve insa­ni deneyim dünyasının sınırları dışında bulunan bir yer için kullanılmıştır. An­cak, terimin tarihi More ile başlatılabilirse de, bu, terimin karşılık geldiği anlam ya da anlamlar bütününün de More ile başladığı biçiminde düşünülmemelidir.
Reklam
Prometheus Mitosu:
Tanrılar, hayvanlar ve insanları yarattıktan sonra, onların hayatta kalmasını sağlamak üzere çeşitli özelliklerle donatılması işini, iki genç kardeş Tanrı'ya, Epimetheus ile Pro­metheus'a verirler. Dağıtma işini yapan Epimetheus, önünde kuyruğa girmiş her canlı­ ya elindeki torbadan bir takım özellikleri cömertçe dağıtır; kimine keskin
Ah bu Sokratik düşüncenin sofist düşmanlığı :)
Sokrates ve ardılları, kendilerini Sofistlerden ayırmak için, kendilerine philosophos, yani bil­giseven derken, Sofist lsokrates ve Gorgias'ın öğrencileri de kendilerini suçlayan Platon'u aynı aşağılayıcı anlamıyla Sofistlikle suçlayıverirler! Aslında Sofistler, her nasıl aşağılanmaya ve küçümsenmeye çalışılırsa çalışılsın, bizatihi bu aşağıla­ ma çabasının varlığı bile, onların Yunan düşünüşünde önemli bir yerleri ve etki­leri olduğunu göstermektedir. Yoksa Platon ve Aristoteles, eğer gerçekten zengin genç delikanlıların avcısı olmaktan öteye gitmeyen Sofistler için onca şey yazmış­ larsa, emeğine yazık olanlar Sofistler değil, Platon ve Aristoteles'tir.
Herakleitos'a değin, lyonya düşünüşüne damgasını vuran şey, evrendeki bir­ lik düşüncesidir. Ama Herakleitos (MÖ 540?-480) bunun yerine dikkatini çeliş­kilere ve çatışmalara yöneltecektir. Çağdaşları tarafından pek de sevilmediği an­laşılan düşünür, adeta kendi dehasını sergilemek için yazıyormuş gibi olduk­ça karanlık bir dille düşüncelerini ifade ettiğinden "karanlık" lakabıyla da anıl­maktadır. Sokrates, onun bu yönünü belirtmek için "anladıklarım yüksek bir ti­nin kanıtıdır, inanıyorum ki anlamadıklarım da öyledir; fakat bunları anlamak için Deloslu bir dalgıç olmak lazım" der. Herakleitos, var olanların ancak karşı­tıyla birlikte anlaşılabileceği kabulünden yola çıkar. Sıcak ancak soğukla, savaş barışla, dostluk düşmanlıkla, gece gündüzle, yaz kışla anlaşılabilir. Buradan ha­reketle karşıtlar arasındaki savaşın her şeyin babası olduğu kabul edilebilir. An­cak özenle not edilmesi gereken noktalardan biri, her şeyin kendi karşıtını da içinde taşıdığıdır.
Antik Yunan’ın Yedi Bilgesi
Miletoslu Thales, Lindoslu (Rodos'ta bir kent) Kleobulos, Atinalı Solon, Sparta­lı Khilon, Lesboslu Pittakos, Pireneli Bias, Korinthoslu Periandros. Bunlardan dördü siyasetle aktif olarak uğraşan devlet adam­ larıdır (Pittakos, Bias, Periandros ve So­ lon.). Ancak gerek sayılan bilgeler, gerek sayıları konusunda farklı yaklaşımlar ol­duğu da unutulmamalıdır. Kimi kaynakla­ra göre, gerçekte on yedi bilge vardır ve iç­lerinden yedisi rastgele seçilmiştir. Kimi kaynaklarsa yedi bilgeyi kabul etmekle bir­ likte farklı isimler verirler. Fakat sayısı ve kimlerden oluştuğu tartışma konusu ol­sa da bütün listelerde Thales yer almakta­dır. Ayrıca burada özellikle bilgelik ile siya­ set arasında kurulan ilişkiye de dikkat edil­ melidir. Yunan dünyasında bilgelik, yalnız­ ca kişinin kendisiyle sınırlı düşünsel ya da davranışsa! niteliğiyle ilişkili olmakla kal­ mayıp aynı zamanda doğrudan yurttaşlık görevleri, kendisini yurttaşlara ya da polise adamasıyla da ilişkilendirilmektedir.
Reklam
Aristophanes'in dizelerine dikkat:
Ona göre Atina ne çekiyorsa demagoglardan çekmektedir: "Ben Atina için çalışıyorum / halk uğruna savaşıyorum, diyenler yok mu? / Onlara gidiyor paralar. / Çünkü sen bu gü­zel sözlere kanıp / başa getiriyorsun onları" (Lysistrata). Ona göre sorumlu demostur. Çün­kü bilgisiz halk politikadan anlamamaktadır. Kendini pohpohlayana yönelmektedir. Hal­ka ilişkin bu ağır yargı Aristophanes'i giderek demokrasiye karşı topyekun bir karşı çıkışa götürür ve oyunlarında demokrasi bir bütün olarak kötülendiği gibi, kurumsal düzeyde de ağır biçimde eleştirilir. Bunun bir örneği Eşek Arıları adlı komedyasıdır.
Perikles'in demokrasiye olan düşkünlüğü:
Başka ulusların yasalarına bakarak kurulmamış olan bir idare şeklimiz var; başkalarını taklit etmek şöyle dursun, biz kendimiz başkalarına ör­nek oluyoruz. idare şeklimizin adı demokratia'dır. Bu ad ona, birkaç kişiye değil, bütün yurttaşlara dayandığı için verilmiştir. Yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakkı veri­yor; devlet işlerinde
Thukydides, Pelopon­nesos Savaşı Tarihi, SöylevKitabı okuyor
Ksenophon'un monark ile tiran arasındaki farkı belirtmesi:
Ksenophon'un demokrasiye alternatif olarak önerdiği ikinci model, ideal ha­liyle Sparta modelinin uygulanmasıdır. Yani son derece sınırlı bir yurttaş toplu­luğu içinde içe kapalı, basit, sade, yalın ve itaatkar bir yaşam. Ancak bu önerinin pek de gerçekçi olmadığı açıktır; hele de Atina gibi, ticaret ağırlıklı bir zengin­ liğe dayalı, giderek yayılmacı emeller gütmeye başlamış bir poliste. Bunun üze­ rine Ksenophon, son olarak monarşiye sığınır. Ancak tek adam yönetimi olarak monarşi Yunanlılar için genellikle tiranlık anlamına geldiği için, özellikle mo­ nark ile tiran arasındaki fa rkı belirtmeye çalışır. Bunun için kullandığı temel öl­çü yasalardır: lktidannı hiçbir yasaya dayandırmayan tirana karşılık monark, anayasaya saygılı bir biçimde halkını yönetir. Ksenophon, aslında iktidarın na­sıl, neyle, neye dayanarak ele geçirildiğiyle ilgisizdir. Bu anlamda tiranlık denil­ diğinde, iktidarın mevcut düzenlemelerin öngördüğünün tümüyle dışında araç­lar ya da yollar kullanılarak ele geçirilmesiyle de nitelenen tiranlık onun için so­run oluşturmaz. Kral toplumdaki en üstün, en yetenekli, en yetkin kişi olsun, ona yeter. Ksenophon'un tiran ve monark arasındaki fa rkı göstermek için baş­ vurduğu ikinci ölçü ise monarkın kamusal iyiliği gözetmesi ve yönetilenlerin iktidarını onaması için gerekli adımlan atmasıyken, tiranın ne kamusal iyiliğin ne de yönettiklerinin onamasının peşinde olmasıdır. Kralın ya da monarkın gö­ zettiği şey, kendi mutluluğu değil, uyruklarının mutluluğudur.
Antik Yunan'dan demokrasiye eleştiri:
Ksenophon'un ilk eleştirisi, demokrasinin toplumsal uyumu ortadan kaldır­ masına ilişkindir. Demokrasi kendi katılım mantığı gereği yurttaşları hiziplere bölmüş, iç birlik parçalanmıştır. Her bir grup, hatta gruplar içinde her kişi ken­di çıkarlarının peşinde koştuğundan aslında yasaların hiçbir önemi kalmamış, açıkça bir "halk despotluğu" yaşanmaya başlanmıştır. Aynca demokrasi kimi si­yasal görevler için kura yoluna başvurduğundan yeteneksizler de en az yetenek­liler kadar siyasal olarak işlevsel kılınmıştır. Yeteneksizlerin, bilgisizlerin siyasal işlerin başına geçmesi ise zaten açıkça demokrasinin yozluğunu göstermektedir.
Reklam
Yunan demokrasisinin siyaseten bir demokrasi olduğunu söylemek son dere­ce zordur. Çünkü, siyasal tarih içindeki gelişmelere bakıldığında demosun yok­ sul bileşenlerinin bütün eşitlikçi kabullere karşın siyasal yaşam içinde etkin bir biçimde yer alamadığı, hatta eşitlikçi savların tam da bu kesimlerin etkin katılı­ mının önünü kestiği ve bir tür mistifikasyona neden olduğu söylenebilir. Kaldı ki kölelerin, kadınların ve metoikoslann konumu zaten siyaseten bir demokrasinin olanaksızlığını açıkça göstermektedir.
Atina gimnazyumunda verilen eğitim, Sparta'da verilen eğitimden oldukça fa rklıdır. Sparta, askeri bir topluluk olduğu için, çocuklar özellikle bedensel po­tansiyellerini açığa çıkarmak ve en iyi biçimde kullanmak üzere eğitiliyorlardı. Ancak yine de Atina ve Sparta'nın verdiği eğitimin ortak bir noktası vardı: Ço­cuklar, özellikle oğlan çocukları eğitim yoluyla kendi bedenlerinin kendilerine ait olmaktan ibaret olmadığını, büyük bir kolektifin parçası olduklarını, deyim yerindeyse cılız çocuk bedenlerinin büyük ve tek bir gövdenin parçası olduğu­nu öğreniyorlardı. Fakat bu ortaklığın ötesinde, Atina gimnazyumunda verilen eğitim biraz daha farklıydı.
Antik Yunan'da Metoikos sınıfı:
Metoikoslar ise çalışan sınıflardı. Ticaretle ya da zanaatlarla uğraşıyorlardı. Üstelik edindikleri, biriktirdikleri servet her an polis tarafından şu ya da bu ba­ haneyle el konulabilir bir servet durumundaydı. Yunan demokrasisinin en par­lak çağında kültürel ve sanatsal etkinlikleri (biraz da sistemin içinde yer edine­ bilmek adına) finanse edenlerin başında metoikoslar geliyordu. Aynı şey savaş dönemleri için de geçerliydi. Kendileri birer hukuksal özne sayılmayan, kendi adlarına yurttaşlarla hukuksal ilişkiler kuramayan, bu anlamda adeta reşit ka­ bul edilmeyen, örneğin bir yurttaştan bir gayrimenkul kiralayabilmek ya da sa­tın alabilmek için bir başka yurttaşın vesayetine muhtaç olan (örneğin Aristoteles ders vereceği yeri ancak bir Yunan yurttaşının vesayetiy­le edinebilmişti, çünkü kendisi bir metoikostu) metoikos, elbette bu anlamda "özgür" bir sınıf sa­yılamazdı.
Antik Yunan’da çok az bir grubun siyasal hakları vardı:
Solon'un zamanında önemsiz olan kölelik, demokrasinin altın çağında özel­likle önem kazanır. Küçük köylülük özgürleşip siyasallaştıkça köleye olan ih­tiyaç artar. Tahminlere göre, bu dönemde toplam 310 bin olan Atina nüfusu­nun 110 bini köledir. Nüfusun 170 bini özgürlerden, yani yurttaşlar ve bunla­rın ailelerinden oluşurken, bunlann otuz bininin tam yurttaş olduğu sanılmak­tadır. 28 binlik nüfus ise siyasal hakları olmayan, oturum hakkına sahip yaban­ cılardır (metoihos).
Antik Yunan'da anti-tiranlık uygulaması:
Bule'nin üye sayısı beş yüze çıkarılır ve bu meclis temel yöne­tim organı olur. Her deme, orantılı bir biçimde meclise delege yollar. Areopagus (yaşlılar meclisi) ve arkhonlann yetkileri sınırlandırılır. Nihayet tiranlığı önle­yebilmek için Kleisthenes, ostrakismos uygulamasını getirir. Buna göre niyetin­ den kuşkulanılan tehlikeli yurttaşlar Ekklesia'da oylanır ve eğer 6.000 oyla ilgi­li yurttaşın tehlikeli olduğu onaylanırsa, o yurttaş on yıllığına, polis dışına sürülür. Oy kullanmak için küçük çanak çömlek parçalan kullanıldığı için bu uygu­ lamaya ostrahismos (çanak çömlek) adı verilmektedir.
442 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.