"Vatan hasreti çeken bütün bahriyeliler, askerler ve Çin'e gelen beyazlar için Carie, o uzak diyarda bir ev yaratır, onların bu uzak memlekette Amerika'yı bulmalarına yardım ederdi. Yokluk içinde olsa da, nerede olursa olsun Amerika'dan bir parça yaratmaya muvaffak olmustu"...
Bazı kitaplar vardır okurken o kadar fazla keyif alırsınız ve etkilenirsiniz ki kitabın bitmesini kesinlikle istemezsiniz. İstersiniz ki kitap sonsuza kadar devam etsin. Ama nihayetinde okunur ve biter. Bugüne kadar ben bu duyguyu bir kaç kere yaşadım. Örneğin, Balzac'tan ''Vadideki Zambak'', Zweig'ten ''Acımak(Sabırsız Yürek)'', Tolstoy'dan
Bu Amerikalı kadın roman yazmaya karar verseydi hiç bir beyazın görmediği ve işitmediği gerçek hayat hikayeleriyle dolu yüzlerce kitap yazabilirdi, zira onun kadar dostu olan kimse tasavvur edilemez. Ona gelen bütün kadın ve erkeklerin hayat hikayelerini yazsaydı, hiç bir romancının erişemediği bir rekor kırabilirdi.
Öldükten sonra Carie'nin kesip sakladığı şiirleri teker teker okudum ve onun haleti ruhiyesini gayet iyi anladım. Şiirlerin çoğu küçük yaşta ölen çocuklar, vatan ve evlerini bırakıp sürgün bir hayat yaşayan zavallılar ve tanrı ile ilgiliydi.
Andrew ne kadar acayip bir insandı. Tanrıya çok yakın ve din işlerini en ince teferruatına kadar bilecek zekaya sahip olmasına rağmen, senelerce yanında yaşamış, devamlı fedakarlıklarda bulunmuş olan yalnız ve gururlu karısını fark etmeyecek kadar aptaldı. Ona göre Carie sadece bir kadındı.
Bazen bir Çinlinin sabahleyin evinden, saçlarından gurur duyarak ayrıldığı, fakat akşam, karanlıktan faydalanarak, namusu gitmiş biri gibi, saklana saklana evine saçsız olarak döndüğü, o günlerde çok görülen bir olaydı.