Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 3

Kadir Mısıroğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hıristiyanlar akılsızca bir surette her İncil nüshasının baş tarafına Tevrat’ı koyarak İncil’e “Ahd-ı Cedid”, Tevrat’a ise “Ahd-i Atik” diyorlardı ki durum hala da böyledir.Bu durumdan istifade eden Yahudiler, İncil’i Tevrat’a göre değerlendiren bir hareket başlattılar.Bu hareket “Yehova Şahitliği” dir.Her tarafa dal budak salan bu Yahudi güdümlü hareketi akim kılmak maksadıyla tarihi bir davaları olan “Anti Semitizm” i terk etmek ihtiyacını duydular.Buna ilaveten bir de “Avrupa Birliği” projesini başlattılar.Gerçekten bu proje altı Katolik Devletin ittifakıyla “Roma Antlaşması” denilen bir antlaşma ile başlamıştır.Bundan maksat ise “Siyonist Enternasyonel Gücü” karşısında “Katolik Enternasyonel Gücü” nü ayakta tutabilmektir!
Diyalog insanlar arasında olur. Dinler yani müesseseler arasında diyalog olmaz.
Sayfa 389 - Sebil YayıneviKitabı okudu
Reklam
“Tasavvuf” kelime olarak Hicret-i Nebeviye’nin İkinci Asrında ortaya çıkmıştır.Fakat onun muhteva olarak Asr-ı Saadet’ten beri mevcut olduğu muhakkaktır.Bu gerçeği meşhur tarih felsefesi âlimi İbn-i Haldun(1332-1406) şöyle ifade etmektedir: “Tasavvuf, İslam milletinde sonradan peyda olan şer’î ilimlerin biridir.Esası, Ashab ve Tabiin ile onlardan sonra gelenlerin hak ve hidayete uyan halleridir.Temeli, ibadetle meşgul olmak ve kendini Allah’a vermek, dünya alayişlerinden ve süslerinden yüz çevirmek, herkesin dadandığı mal ve menalden el etek çekmek, halktan ayrılarak ve halvete çekilerek ibadete dalmaktır.”
Hazreti Peygamber, Medine-i Tâhire’ye teşrif buyurduklarında buradaki Mescid-i Nebevi’yi (Medine Haremi’ni) inşa ettirirken burada ailesine ait odaların yanı sıra bir de kimsesiz sahabiler için bir gölgelik(suffe) yaptırdı. Gerek Mekkeli Muhacirlerden ve gerekse daha sonra Medine’ye gelen fakir, bekar ve Medine’de hiçbir yakını bulunmayan müslümanlar, akşam sabah burada yaşayıp ibadetle meşgul olmaya başladılar ki, zamanla bunlara “Ehl-i Suffe” denilmeye başlandı.İşte tasavvuf burada yaşayan übbad(abidler) ve zühhad(zahidler) denilen bu mübarek insanların hayatlarına hakim olan prensiplerin zamanla sistemleştirilip bir ilmî ve fıkhî disiplin haline getirilmesinin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır.Bunların sayılarını dört yüze kadar çıkaran Tabakat kitapları mevcuttur.Hazreti Peygamber’den pek çok hadis-i şerif nakletmiş bulunan meşhur sahabe Ebu Hureyre (r.a) bunlardan biridir.Ayrıca Abdullah bin Ömer gibi evi barkı olan bazı sahabelerin de Ehl-i Suffe’nin yaşadıkları zühd ve takva hayatına imrenerek zaman zaman onlara katıldıkları da bilinmektedir
Tasavvufun menşei muhteva olarak Hazreti Peygamber’in hayatına hakim olan “zühd” ve “takva”, lafız olarak ise Arapça “koyun yünü” demek olan “suf” veya “gölgelik” manasındaki “suffe” kelimeleridir.
Gülen’in babasının, oğullarından birine, samimi Müslüman ailelerde rastlanmayan ve ama Yehova Şahitleri’nin propaganda yayınlarında sık sık kullanılan “Mesih” adını vermiş olması dikkat çekicidir.
Reklam
"Türkçeyi 'sal'a bindirdiler; 'sel'e verdiler!"
Türkçemizde "seľ" ve "*sal" eki kelimenin sonuna gelerek onu "sıfat" yapan bir son ektir. Diller de -âdeta- canlı olduğu için bu ek çoktan "Kadim Türkçe"nin mezarlığını boylamışken Cumhuriyet Devrimi'nin "Dil Zorbalığı" esnasında hortlatılarak resmen yaygınlaştırılmıştır. Bugünkü Türkçemizde ondan bakiye sâdece iki kelime mevcuddur: "kum"dan "kumsal", "uymak"dan "uysal"! Sanırım başka da yoktur! Ortalıkta gezen "sel" li "sal" li bütün kelimeler Arapça'dan kaçma hastalığının eseri olan uydurmacalardır! Lisânımızdaki "ya-yı nispet" terk olunarak onun yerine bu seller sallar konulmak istenmektedir: "Hukuki" yerine "Hukuksal", "Ahlâkî" yerine "Ahlāksal" kentsel, yöresel ilh!.
Sayfa 717Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.