Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Taberi Tarihi -1-

Tarihu’t-Taberi - Cilt 1

İmam Taberi

Tarihu’t-Taberi - Cilt 1 Gönderileri

Tarihu’t-Taberi - Cilt 1 kitaplarını, Tarihu’t-Taberi - Cilt 1 sözleri ve alıntılarını, Tarihu’t-Taberi - Cilt 1 yazarlarını, Tarihu’t-Taberi - Cilt 1 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Her kim Allah ﷻ ile teselli bulmazsa, dünya hasreti ile nefsi parçalanır."
Bir adam, Rumlara karşı savaşta Halid İbnu'l-Velid (رضي الله عنه)’a: "Rumlar ne kadar çok müslümanlar ise ne kadar azdır!" dedi. Halid ise: "Rumlar ne kadar az, müslümanlar ise ne kadar çoktur! Şunu bil ki; ordular zaferle çoğalır, yenilgiyle azalırlar. Allah'a yemin ederim ki (atını kastederek) Aşkar'ın rahatsızlığının(*) geçmiş olmasını çok arzu ederdim. Onlar sayıca çok azdırlar." (*) Atı Aşkar'ın fazla yol yürümesinden dolayı tabanları oldukça incelmişti, bu sebeple at zayıflamıştı.
Sayfa 337
Reklam
Muhammed bin el-Huseyn bize, Ahmed bin el-Mufaddal, Esbat ve Süddi'den, "Sü­leyman'ı imtihan ettik sonra da tahtına bir ceset koyduk.” Sa’d, 34 ayeti hakkında şöy­le dediğini rivayet etti: Şeytan kırk gün Onun tahtına oturdu. Süleyman'ın yüz ka­rısı vardı. Bunlardan biri, Cerade adındaki eşiydi. Kadınları arasında onun
Kasım bin Hasan bize şöyle anlattı: Huseyn bana Haccac, Ebu Ma'şerve Muham­med bin Ka'b el-Kurazî'den şöyle dediğini rivayet etti: Bize anlatıldığına göre Süleyman aleyhisselam’ın ordugahı yüz fersah alan üzerindeydi. İnsanlar için yirmi beş, cinler için yirmi beş, hayvanlar için yirmi beş ve kuşlar için yirmi beş fersah ayrıl­mıştı. Ahşap üzerinde camdan bin evi vardı. Bu evlerde gö­rünen üç yüz ve görünmeyen yedi yüz kadın vardı. Süleyman aleyhisselam rüzgara emrederek onu yükseklere taşır, melteme emrederek onu uçururdu. Yerle gök arasında uçarken, Allah ona şöyle vahyetti: "Senin mülkünü, yaratılmışlardan nerede konuşan bir kimse varsa, rüzgar muhakkak onu sana getirip haber ver­mek suretiyle büyüttüm."
lbn Humeyd bize, Seleme ve İbn İshak'tan şöyle dediğini nakletti: Rivayet ettiklerine göre Suleyman aleyhisselam sefere çıkmak istediğinde, askerlerine talimat vererek, kendisi için ahşaptan bir platform yapıl­masını, onun da üzerinde bir makam kurulmasını emrederdi. Bu platformun üzerine ordusunu, hayvanlarını ve harp araç ve gereçlerini yığdıktan sonra rüzgara emrederek, platformu taşımasını isterdi. Rüzgar, onu yumuşacık eserek gideceği yere, sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de bir aylık mesafeyi aynı günde gerçekleştirirdi: "Rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı." Sa’d, 36 Baş­ka bir ayette de: "Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönü­şü yine bir aylık mesafe olan rüzgarı da Süleyman'a verdik.” Sebe’, 12 diye anlatılmaktadır.
Ebu Kureyb ve Harun bin İdris el-Assam bize anlattılar: el-Muharibi bize Eş'as, Ebu İshak, Mürre ve İbn Mes'ud'dan, "Davud ve Süleyman'ı da an. Bir zamanlar ekin konusunda hüküm vermişlerdi," ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Bir üzüm bağıydı. Salkımları oluşmaya başlamıştı. İçine dalan sürü, bağa zarar vermişti. Davud aleyhisselam, koyunların bağ sa­hibine verilmesine hükmetmişti. Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam: "Hayır, Ey Allah'ın peygamberi!" dedi. Davud aleyhisselam: "Sen ne diyor­sun?" dedi. Süleyman aleyhisselam şöyle dedi: "Bağı koyunların sahibine vereceksin ve bozulmadan önceki haline dönünceye kadar elinde kalacak. Koyunları da bağ sahibine vereceksin, ondan yararlansın. Bağ eski haline dönünce, bağı asıl sahibine, koyunları da asıl sahibine iade edeceksin." "Onun hükmünü, Süleyman'a belletmiştik," ayeti buna işaret etmektedir. Süleyman aleyhisselam askeri seferlere çok çıkar ve bundan geri kalmazdı. Yer­yüzünde nerede bir hükümdar varsa onun üzerine gidip onu zillete mahkum ediyordu.
Reklam
İbn Humeyd bize, Seleme, Muhammed bin İshak ve bazı ilim ehlinden naklen Vehb bin Munebbih radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet etti: Süleyman aleyhisselam evinden makamına gittiğinde, yerine oturuncaya kadar kuşlar etrafında toplanır, cinler ve insanlar huzurunda ayağa kalkardı. Rivayete göre iri yapılı, beyaz tenli ve parlak yüzlü, gür saçlıydı. Beyaz kıyafeti tercih ederdi. Anlatıldığı­ na göre, erginlik çağına geldikten sonra babası işlerinde Ona danışırdı. Onun babasıyla bazı insanların ekininin içine giren koyun sürüsü hakkında verdikleri hüküm, bu hususta baba­sıyla olan ilişkisini anlatan önemli bir mesele olup Kur'an'da da zikredilmiştir: "Davud ve Süleyman'ı da an. Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm vermişlerdi. Bir grup insanın koyun sü­rüsü, bu ekinin içine dalıp ziyan vermişti. Biz onların hükmüne şahid olduk. Bu mesele hakkındaki hükmü Süleyman'a bellet­miştik. Onların her birine hüküm ve ilmi verdik." Enbiya, 78-79.
İbn Humeyd bize, Seleme ibn İshak ve bazı ilim ehlinden naklen Vehb bin Munebbih'ten şöyle dediğini rivayet etti : Davud aleyhisselam kısa boylu, maviye kaçan esmer tenli, seyrek saçlı ve temiz kalpli bir insandı.
İbn Humeyd bize Seleme, Muhammed bin İshak, Abdullah bin Ebi Necih ve Muca­hid'den şöyle dediğini rivayet etti: Bana anlatıldığına göre Firavun, kamışın kesilerek bıçak gibi keskin hale getirilmesini ve yan yana dizildikten sonra İsrailoğullarından hamile kadınların, bu keskin kamışlar üzerinde durdurulmasını emrederdi. Üzerinde durdurulan hamilelerin ayakları yarılıyor ve karınlarındaki bebeklerini düşürüyorlardı. Bu kadınlar, bıçak gibi olan kamıştan korun­mak için, can havliyle düşük yaptıkları bebeklerine basmak zorunda kalıyorlardı. Firavun bu işte o kadar ileri gitti ki, az kalsın İsrailoğullarını yok ediyordu. Ona: "İnsanları yok ettin ve nesli kestin. Hem bu insanlar senin kölen ve amelelerindir” diye uyarılınca, bu kez erkek çocukların bir yıl bırakılmasını, bir yıl da öldürülmelerini emretti. Musa aleyhisselam erkek çocukların öl­dürüldüğü yılda doğarken, Harun aleyhisselam bırakıldıkları yılda doğdu. Harun, bir yaş Musa'dan büyüktü.
Abbas bin el-Velid bana babam şöyle anlattı: Evzaî bize, Zuhrî, Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mes'ud ve İbn Abbas radıyallahu anhum ecmain’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: İbn Abbas ile Hür bin Kays bin Hısn el-Fezârî Musa aleyhisselam’ın arkadaşlık ettiği kişi hakkında tartıştılar. İbn Abbas, onun Hızır aleyhisselam olduğunu söyledi. Ubey bin Ka'b yanlarından geçerken İbn Ab­bas Onu çağırdı ve şöyle dedi: "Ben ve bu arkadaşım, Musa'nın Onunla buluşmanın yolunu sorduğu adamı hakkında tartıştık. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu konuda bir şey söylediğini duydun mu?" Ubey radıyallahu anh: "Evet, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: «Musa, İsrailoğullarından bir topluluğun içindeyken ona bir adam geldi ve dedi ki: "Senden daha bilgili birinin bulundu­ğu mekan hakkında bilgin var mı?" Musa: "Hayır.” dedi. Bunun üzerine Allah subhanehu ve teala Musa aleyhisselam’a şöyle vahyetti: "Evet, kulumuz Hızır vardır." Musa, Onunla görüşmenin yol ve imkanını sordu. Allah 'balığı' bunun nişanesi yaptı ve şöyle buyurdu: "Balığı kaybe­dersen Onu kaybettiğin yerde bulursun." Bunun üzerine Musa, balığın denize girdiği yolu izledi. Musa'nın arkadaşı olan genç ona: "'Gördün mü? Kayalığa sığındığımız sırada balığı unut­tum.” dedi. Musa: 'Bizim aradığımız yer orasıydı.' Ve ikisi izlerini takip ederek döndüler." Hızır'ı orada buldular. Onların hikaye­sini Allah, kitabında zikretmiştir.»
Reklam
Ebu Kureyb bize, Yahya bin Adem, Sufyan bin Uyeyne, Amr bin Dinar ve Said'den radıyallahu anhum ecmain şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas radıyallahu anh’a: "Nevf, Hızır'ın, Musa'nın arkadaşı olmadığını iddia etmektedir.” dedim. İbn Abbas şöyle dedi: Allah düşmanı yalan söyledi.
Hasan bin Muhammed bize, Davud bin Mihrân, Abdulvâhid bin Ziyâd, Yunus ve Ha­san'ın şöyle dediğini rivayet etti: Yusuf on yedi yaşındayken kuyuya atıldı. Bu olay ile Ya­kub'la buluşması arasında seksen sene geçti. Bu olaydan son­ra da yirmi üç sene yaşadı. Öldüğünde yüz yirmi yaşındaydı.
İbn Humeyd bize, Hakkâm, İsa bin Yezid ve Hasan'dan şöyle dediğini rivayet etti: Hasan'a: "Yakub aleyhisselam’ın Yusuf aleyhisselam’a olan hasreti ne ölçüdeydi?" diye soruldu. Hasan: "Onun hasreti çocuğunu kaybeden yet­miş annenin hasreti kadardı" diye söyledi. Ona: "Bundan dolayı sevabı ne kadardı?" diye soruldu. Hasan: "Yüz şehidin sevabı kadardır. Onun Allah hakkındaki hüsnüzannı hiçbir za­man bozulmadı.” diye cevap verdi.
Abdula'Iâ bin Vâsıl el-Esedî bana, Useyd bin Zeyd el-Cessâs, Şerîk, Sâlim ve Saîd bin Cubeyr'den, "Biz seni aramızda zayıf bir kişi olarak görüyoruz” Hûd, 91 ayeti hakkın­da şöyle dediğini bize rivayet etti: Şuayb aleyhisselam, âmâ idi. Abbâs bin Ebî Tâlib bana, İbrahim bin Mehdi el-Missîsî, Halef bin Halife, Sufyan, Sâlim ve Saîd bin Cubeyr'den "Biz seni içimizde zayıf bir kişi olarak görüyoruz" Hûd, 91 ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: Şuayb aleyhisselam görme engelliydi.
Muhammed bin Sehl bin Asker el-Buhârî bana şöyle anlattı: İsmâîl bin Abdulkerîm Ebu Hişâm bize şöyle dedi: Abdussamed bi Ma'kıl bana Vehb bin Münebbih'in şöyle dediğine şahit olduğunu nakletti: Allah, Eyyûb'u andığı ve Onu methettiğinde, İblis -lanet üzerine olsun- meleklerin uyum halinde Eyyûb'a rahmet dilediklerini işitti;
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.