Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset

Kolektif

Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset Sözleri ve Alıntıları

Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset sözleri ve alıntılarını, Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset kitap alıntılarını, Taşköprülüzâde’de Dil, Ahlâk ve Siyaset en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Erdem'in kendisi kürenin çapı gibi dümdüz bir çizgidir. Erdemsizlik ise dairenin çevresine paralel daireler gibidir
Beden nasıl mizacıyla, mizaç nefisle, nefiste akılla ayakta duruyorsa, aynı şekilde ülkelerde hükümdarlarla, hükümdar siyasetle ve siyaset de hikmetle hayatta kalır.
Reklam
İnsan bütün varlıkların özü varlık olduğundan alemde ne varsa insanda da bulunur.
İbnü'l Arabi geleneğinin takipçisi olarak Taşköprülüzâde, insanı âlem i sağir, insanın içinde bulunduğu âlemi ise âlem-i kebir olarak adlandırılır. Bunların ilki genellikle neş'et-i insâniyye, ikincisini ise neş'et-i âlem olarak da tanımlanır. Bu iki âlem arasında birbirine mukabil varlık alanları ve mertebeleri vardır. İnsan bütün varlıkların özü ve özeti olmak bakımından ve bütün oluşları kapsayıcı bir varlık olduğundan âlemde ne varsa insanda da bulunur. Fakat insandaki bulunuş, mertebelerde çeşitlenen varlık tecellisinin hüküm ve nispetlerinin insanda da taayyün etmesi bakımındandır. Yoksa dış gerçeklikler, ayni varlık olarak değil hükmi varlık olarak insanda bulunmaktadır. “Yere göğe sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım” hadisi gereğince insan, hakikat ve manası itibarıyla bütün varlık alanlarının hakikatlerini kendinde toplayan büyük âlem (âlem-i kebir) hükmünde değerlendirilmiştir.
Taşköprülüzâde'ye göre ruh, beden mülkünde sultân, akıl ise onun veziridir. Vezir olan akıl, danışma ve tedbir merkezi olup ruhun tasarrufu ancak veziri iledir. Vezir olan aklın yanında beden mülkünde aydınlık bir görüş alanına sahip yüksek bir kaleye benzer bir mahalde bulunan dimağ vardır. Bir kaleye benzeyen dimağda beş pencere vardır ki varlıkta zâhir olan ne varsa buradan akla yükselir. Bunlar beş duyu organıdır. Yani beş duyu, dimağa açılan pencerelerdir. His âlemi beş kısım üzerine bina edilmiştir ki görmek, işitmek, koku almak, tatmak, dokunmaktır. Bu duyu organlarından gelen bilgiler aynı zamanda yüksekten bakan bir gözcü (müşrif) niteliğinde olan hiss-i müşterekte toplanır ve vezir olan akıl bu beş varlık alanından toplanan duyu bilgisini buradan alır.
Sayfa 41 - Özkan ÖztürkKitabı okudu
Taşköprülüzâde'ye göre terim anlamıyla siyaset (es-siyâsetü'lıstılâhiyye), akıllı ve bilge kimselerin uygun gördükleri, adalete benzeyen uygulamalardır (mâ yüşbihu'l-adI). Peygamberlerin Allah katından getirdikleri ise hakiki adalettir (el-'adlü hakikaten). İster kafir ister mümin olsun adalet yahut adalete benzeyen uygulamalar olmaksızın bir sultanın idaresini sürdürebilmesi yahut yönetilenlerin istikamet bulması mümkün değildir. Taşköprülüzâde'nin zikrettiği bir tanıma göre siyaset, âhiret işlerinin salâhını sağlamasa da nizâm-ı âlemin devamlılığını sağlayan şeydir (es-siyâsetü mimmâ yebkâ bihi nizâmu'lâlem ve in lem tuslih bihâ umüru'l-âhira). Taşköprülüzâde, bu anlamıyla siyasetin, ancak şeriat gelene kadar geçerli olduğunu ifade eder, zira Allah'ın hükmü geldiğinde aklın hükmü iptal olur.”51 **** 51 Taşköprizâde, Miftâhu s seade, 1, s. 404, Köksal, Fıkıh ve Siyaset, 8. 27
Reklam
Taşköprülüzâde insanların tabiatlarının başka başka oluşu sebebiyle yetenek ve özelliklerinde de farklılıkların oluştuğunu ifade eder. İstidatlardaki çeşitlenme sebebiyle insanların celal ve cemal isimlerindeki tecellileri kabulde de çeşitlendiklerini belirtir. Bu yüzden âlemde maksatlarda, fiillerde, inançlarda, ahlaklarda ihtilaflar belirmiştir. Bu ihtilafların çözümü için bir birlik noktası gerekir ve âleme nizam verilebilmesi için, ilâhi hikmet adil bir hükümdarın varlığını (nasb) gerekli kılmıştır.
Sayfa 47 - Özkan ÖztürkKitabı okudu
Taşköprülüzade her bir ilim dalının öncelikle tanımını, akabinde de ilmin konusunu verir; sonra sırasıyla ilkelerini (mebâdi), yakın ve uzak amacını (garazı, gayesi) ve faydasını zikreder. Bilindiği üzere bu anlayış İslam tasnifu'l-ulüm geleneğinde yaygındır. Ancak Taşköprülüzade her zaman bu yönteme bağlı kalmayıp bazen bunların sıralamasında değişiklik yapar, bazen de bu bilgilerin okuyucunun nezdinde malum olduğunu söyleyerek ya hiçbirini ya da bir kısmını zikretmez. İç atıfla okuyucuyu konuyla ilgili kısma yönlendirir. Ayrıca Taşköprülüzade ilimleri cüzden külle doğru sıralar. Yani parça-bütün arasındaki ilişkileri göz önünde bulundurur. Dilin en küçük birimi olan ses ile başlayıp aşamalı olarak Dilbilim-Vaz' ilmi, -Sarf ilmi-Nahiv ilmi ile devam etmesi ve DevâvinTevârih ilmi ile bitirmesi bu sebepledir.
Bilmelisin ki nazari gücün tefriti ile arzu ve öfke güçlerinin ifratının zemmedilmesi konusunda görüş birliği vardır. Asıl tartışma, nazari gücün ifratı ile arzu ve öfke güçlerinin tefriti hakkındadır. Fakat şu bir hakikattir ki, övgüye layık olan, mutlak anlamda orta olanlardır. Arzu ve öfke güçlerinin tefritinin kötülenmesi, bunların insanlar
Reklam
Taşköprülüzade:ye göre kalp öncelikle insani memlekette ruhun orada mülkünde tasarruf ettiği bir taht ve onlara oradan nazar ettiği bir karargah gibidir.
Siyaset, şeriat ve hikmet arasında yakın bir ilişki kuran Taşköprülüzâde hikmeti ilim ve amelin birleşimi olarak tanımlar. “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir.” (Bakara, 2/269) ayetindeki hikmet, ilim ve amelin birleşimidir.”57 Hikmet kavramının Taşköprülüzâde'nin siyaset düşüncesindeki yeri müstakil bir çalışmayı hak ettiğinden burada bir alıntı ile iktifâ edeceğiz. Taşköprülüzâde şu ifadeleriyle hikmeti, siyaseti ayakta tutan temel ve şeriatı tahkim eden unsur olarak tasvir etmektedir: “Beden nasıl mizacıyla, mizaç nefisle, nefis de akılla ayakta duruyorsa, aynı şekilde ülkeler de hükümdârla, hükümdâr siyasetle ve siyaset de hikmetle ayakta kalır (yetekavvemü). Eğer hikmet ihmal edilirse şeriat zayıflar (huzile'ş-şer), otoritenin azameti (bahâü'l-mülk) kaybolur, onur ayaklar altına alınır ve nimet zâil olur.” 5 8 **** 57 el-hikmetü...hiye mecmü'ul-'ilm ve'I-'amel, Taşköprizâde, Şerhu 'i-Ahlâki'l Adudiyye, s. 33. Taşköprülüzâde'nin hikmet tanımı, Kınalızâde'nin ifadeleriyle de paralellik arzetmektedir: “Hikmet eşyâyı lâyık ne ise eyle bilmek ve ef'âli lâyık nice ise eyle kılmaktır”, bkz. Kınalızâde, Ahlâk-ı Alâ't, s. 47. 58 Taşköprizâde, Şerhu '1-Ahlâki'1-“Adudiyye, s. 244-245.
Ahmet Tahir NurKitabı okudu
İbnü'l-Arabi'nin temellendirdiği bu yaklaşıma göre manevi siyaset, maddi/sûri siyaseti koşullayan ve ilâhi isimleri yansıtmak bakımından öncelikli bir siyaset alanı oluşturur. Fakat bu siyaset alanının hüküm ve rütbeleri maddi-süri siyaset alanının makamları ve teşekkülleriyle belirginleşir ve daha iyi anlaşılabilir. Taşköprülüzâde de siyaset konusunda bu izleği takip etmiştir. Buna göre nasıl ki süri memleket ve vilayetlerin yönetilmesi için sultan, vezir, kadı, kâtib ve korunabilmesi için asker istihdam edilmesi gerekiyorsa, manevi yönetiminin de bu mertebelerdeki hükümleri kaçınılmazdır. Hatta belirleyici olan manevi merâtibdeki hükümlerdir. Yani dış gerçeklikte kurulu olan devletin bütün erkân ve mertebesi öncelikle iç gerçeklikteki mertebelerden ve daha önce de ilâhi isimler düzeninden zuhur etmiştir. Bu nedenle insâni mülkte ruh, halife veya sultandır ve ruhun diğer devlet erkânı olmadan hükümet ve saltanat mahalli olan vücüdda hükmetmesi mümkün olmaz. Halife mertebesinde olan ruhun memleketini en güzel şekilde yönetebilmesi için iki şeyin bilgisine sahip olması gerekir. Biri hükmünün geçerli olduğu devlet erkânını bilmesi, diğeri ise reâyâsının fesadının ve salâhının ne ile olacağını bilmektir.
Sayfa 38 - Özkan ÖztürkKitabı okudu
Adaletin “orta olan"”la irtibatlı olan ikinci manası ise, nefsin filleriyle alakalıdır. Buna göre “adalet; nefsin faziletleri elde etmesi için gözetmesi gereken itidal/denge halidir” Nefis, zahiri ve bâtıni bütün işlerinde itidal ölçüsünü gözettiği takdirde adalet melekesi ortaya çıkmaktadır. Bu meleke oluştuğunda faziletler ve güzel huylar kemale ulaşır.
İslam ahlak felsefesi geleneğinde neredeyse bütün ahlak eserlerinde ahlakın gayesi “hakikate ulaşma ve kemale erme” düşüncesi çerçevesinde ele alınır. Taşköprülüzâde şerhinde ahlâkın gayesini “dünya ve ahiret hayatında iftihar edilecek mutluluklar ile insan nefsinin yetkinleşmesi” olarak ifade eder. Hatta elçi ve nebiler gönderilmesindeki amacın, inanç konuları hakkında yakini bilgiye ulaşmak ve huyların güzelleşmesini sağlamak olduğunu belirtir. Ahlak ilminin konusu ise, mümkün varlıkların en şereflisinin, yani insanın kendisi için mümkün olan üstünlüğe ulaşmasıdır. Burada da müellifin ahlaki yetkinliği sağlayacak olan yakini bilgiye ulaşmayı hemen vahiyle irtibatlandırdığını görmekteyiz. Müneccimbaşı ise eserinin başında hikmetin tanımını yaptığı bölümde, ahlâk ilminin maksadını nefsin kemâle ermesi, böylece dünyada ve ahirette saadete ulaşması olarak açıklar. Bunun da ancak hikemi bilgiye ulaşmak ve onunla amel etmekle mümkün olabileceğini ifade eder. İnsan bu tekamülü sağladığında ilahi feyezana açık hale gelecektir, bu şekilde ahlak ilminin gayesi de gerçekleşmiş olacaktır.
Asiye AykutKitabı okudu
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.