Öncelikle kitabı isminden dolayı fark ettim. “Taşrada Ölüm” ismi nedense bir kitap ismi olarak dikkatimi çekmeyi başardı. Yazarın ilk romanı ve kendi deyimiyle sıkıntılı bir dönemde birçok sorunla boğuşurken kitabı yazmış. Tabii yaşadıklarının içinde oluşturduğu öfke de satırlara yansımış durumda.
Kitaba gelirsek dil son derece anlaşılır. Okuyucuyu zorlayacak olan betimlemelerden uzak Yalın bir dil var. Sadece üst üste gelen kısa cümleler bazen okuma hızınızı kesiyor ve konudan uzaklaşmamıza neden olabiliyor. Bunun tam tersi olarak da genelde bölümlerin giriş kısmında yer alan uzun cümleler devrik olarak kurulmuş. Devrik cümleler edebiyatta iyi bir hava verebilir ancak sanki bu kitap da çok gitmemiş gibi. Öykü ise taşra kasabasına atanan bir memurun gözünden ölümün kol gezmesi. Ölümün yaşama ne kadar yakın olduğunu yazar size hissettiriyor. Neticede büyük bir edebi eser değil ama yeni bir yazarım ilk kitabı olduğu düşünülerek okunabilir.
2023ün ilk kitabına merhaba!
kitabı beğendim, etkileyici doğa tasvirleri vardı. taşrayı, taşranın insanını çok iyi tanımış yazar. betimleyişi çok iyiydi ama taşra diyalogları çok uzak geldi. belki de taşralı karakterlerin ön planda olmayışındandır bu hissiyatım. öbür yandan da romanlarda beni şaşırtacak bir şey bekliyorum (belki de bu benim hatamdır). olay örgüsünde bir şey bana “anaa, hiç beklemiyordum” dedirtsin istiyorum ama her şey o kadar tahmin edilebilirdi ki kitabı bitirince biraz mutsuz oldum. o yüzden okuma süreci keyifli ama son sayfaya geldiğinizde keyfinizin kaçtığı bir kitap diyebilirim.
“Perdeyi araladı. Sokak lambaları yanmıyor. Gecenin karanlığı çökmüş her yere. Sokaklar karanlık, sessiz, kimsesiz. Deniz düz, pütürsüz. Sanki Tanrı uzun zaman önce buralardan elini eteğini çekmiş gibi sahipsiz, bir başına.”
Çok iyi gidiyordu kitap. Öyle heyecanlı çeviriyordum ki sayfaları, kitabın nasıl sonlanacağına dair bir fikir edindirmesi bile güç geliyordu. Çünkü her an bir şeyler bir yerlerde değişiyor, karakterler olmadık anlarda ortadan kayboluyordu. Tıpkı başladığı gibi ilerliyordu kitap; gizemli, heyecanlı, merak dolu.
Kitap belki de hiç beklenmeyecek şekilde sonlandı. Güzel bir tat verdi ama iç kısımlardaki bazı ayrıntıların neden sadece diğer her şey gibi bir betimleme olarak kalmadığı, birkaç defa vurgulanmasından dolayı kitaba yön vereceği düşüncesine sevk ettiğini anlamadım açıkçası. Örneğin bir fal bölümü, ileride gerçekleşeceğini, gerçekleşme ihtimalini bekletirken, bu bölümün ilgisiz kaldığını gördüm. Yine örneğin kimi doğa canlılarına verilen ısrarın bir anlam ifade etmemesi gibi.
İyi kitaptı yine de. Okurken zevk veriyor okuyucuya. Sonsuz döngü kısmında, kitabın sonlanma biçimine ve bu başlığa göre bir "Son" beklentisi de yaşattı kitap. Bu beklenti kitabı çok daha zevkli hale getirecekti belki ama bu yazarın işi artık. Uygun gördüğü biçimi vermiş kitaba. O halde, Bu başlıkla ve bölümün ilk başlangıcı ile bu hissi vermemesi daha iyi olurdu yine de.
Yeni yazarları okumak güzel. Daha güzel olan ise; iyi bir yeni yazar okumak. Taşrada Ölürken, Dilek Özhan Koçak'ın ilk romanı. Bir çırpıda bitirdim kitabı, çünkü bırakamadım. Hikâyeyi oldukça beğendim, eleştirilerimi de peşim sıra getirdim.
Kitap üç ana kısımdan oluşuyor. İlk kısımdaki ilk üç dört bölüm çok iyi; bunlar kısa biriki sayfalık
Doğa-ölüm-doğa-ölüm. Kitap böyle ilerliyor. Taşradaki hayatın ve gündelik etkileşimlerin doğallığı ile, nereden bulunduğu ve neyi işaret ettiği bilinmeyen bir define haritasının büyülü gerçekçiliği iç içe geçiyor. Kitap doğanın gerçek yüzünü ve insanın doğa karşısındaki çaresizliğini, bir yandan da bu çaresizliği kabullenip doğa ile uyumla yaşayan insanların zihinlerini hissettiriyor. Öyle bir hava var ki, insan eliyle gerçekleşen ölümler bile doğanın bir uzantısı gibi.
Ana karakter kitabın her bölümünde -balkonuna gelen martıyla savaşmak gibi şekillerde- doğa ile çatışmaya giriyor, tehlikeliliği biz durmadan hissediyoruz, ama bu onu hiçbir zaman durdurmuyor. Hayatı hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz, ama sanırım her şeyden vazgeçmiş, duyarsızlaşmış, hayatını değiştireceğini düşündürten en ufak şeyi bir ümit sonuna kadar takibe hazır biri.
İnce bir kitap ama atmosferi çok sarmalayıcı. Dehşet içeren olaylar var ama yazar bunları hem küçümsenmeden hem de doğal bir akışla anlatmayı başarmış. Her taşra hayatında gerçekleşecek olaylar değil, oldukça garip olaylar hatta, ama taşraya tam uygun da hissettiriyor. Okumaya değer bir kitap bence.
Taşrada ölürken
Yollar biter, nehirler kurur, yağmur diner ama yılmadan, mola bile vermeden yürür ölüm.
Ölüm sizce de çok basit gibi görünen ama sırası her an bize gelecekmiş gibi gelen tarifsiz bir duygu değil mi ? Öyle tabi ama kimimiz ölüme hazırlıklı kimimiz ise her şeyden habersiz yaşar işte bu kitap da böyle bir kitap.Her şeyden habersiz taşraya atanan bir devlet memurunun otobüste yanına bir kadın oturur ,fakat oturmasiyla beraber yanindakini rahatsız eder farklı sorular sorar ve cam kenarına oturmak istediğini söyler . Yanındaki ise buna izin vermez fakat kadın kusunca mecbur memur hanım yerini vermek zorunda kalır ."Ölüm bu ya ansızın gelir her yere." Kasabaya giden otobüsün üstüne kaya devrilir ve cam kenarindakiler yaşamlarını yitirir ne yazık ki.Kader de bu işte memur yer vermeseydi eğer kadına kendisi ölüp gidecekti . Memurun yanındaki kadın ölmeden önce cebinden son bir mektup uzatır bunu manava vermesini söyler aksi halde peşindekilerin kağıdı alacaklarını söyler bu mektup aslında bir define haritası olduğu ortaya çıkar. Karlar içinde ne canlar yok olup gider bir define haritası uğruna .Yazar çok ince mesaj bırakmış aslında bizlere insanın mal mülk peşinde sürekli koşması ve aslında ölümden başka bir şey getirmediğini açıkça aktarıyor. Bir çırpıda okuyacağız bir kitap olup, çok güzel betimlemeler ile enteresan karlar altındaki farklı ölümlerle kitap bizleri adeta olay içinde tutuyor diyebilirim.
Okuyacaklara keyifli.okumlar dilerim.kitapla.kalin 10\9 .
.
.
.
.
.
.
Küçük bir Ege kasabasına atanan nüfus memurunun yolculuğu ile başlıyor. Cam kenarına oturmak isteyen yaşlı kadın ile yer değiştiren nüfus memuru otobüs üzerine düşen kayadan şans eseri sağ çıkar. Yerini verdiği kadın ise ölmeden önce bir kağıt verir ve kağıdı birine ulaştırmasını ister. Kağıt bir haritadır ve memur fotoğrafını çekip kağıdı yakar. Kasabada selalar ve ilginç olaylar olmaya başlar. Bundan sonrası kitapta mevcut
Kitapta hiç bir isim karakterin ismi yok!! İsimler manav, tüpçü, nüfus memuru, komşu diye geçiyor şahıslar ve aslında bu kısım bize hepimizin kitapta geçen olaylarla karşılaşabileceğimiz anlamına geliyor. Taşra’da insanların başına gelebilecek bir sürü olaylar dizisini işleyen bir kitap olmuş. Yazarımızın yolu açık olsun.