Mustafa Kemal / 1922-1938

Tek Adam - Cilt 3

Şevket Süreyya Aydemir

En Eski Tek Adam - Cilt 3 Gönderileri

En Eski Tek Adam - Cilt 3 kitaplarını, en eski Tek Adam - Cilt 3 sözleri ve alıntılarını, en eski Tek Adam - Cilt 3 yazarlarını, en eski Tek Adam - Cilt 3 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...Dr. Fritz'in "Kürtler" iserinde, Prof. Veber'den nakledilen şu cümle çok ilgi çekicidir: "Kürt dili, bir dil karışımı değildir. Belki bir kelime karışımıdır. Anlaşıldığına göre Kürt dili, tam bir millet dili olmaktan ziyade, şekli kaybolmuş, istilaların ve göçlerin etkisi altında ve zaman içinde oluşmuş, fakat bu oluşumda da bir etimolojik birlik sağlayamamış, daha çok arı Fars kaidelerine yatkın bir dil karışımı olsa gerektir. Ama o kadar yetersiz şekilleşmiştir ki, Dr. Fritz'e göre, fiiller ve tasrifler bile teşekkül edememiştir. Ona göre Kürtçede fiiller, daha çok isim sayılabilir. Hatta bu dil karışıklığının, aslı hangi dilde ise, onunla olan bağları da kaybolmuştur. Mesela gene ona göre, Kürt kabileleri arasında müşterek olan kelimeler de değildir. Türk, Arap, yeni Fars gibi, Kürtlerin daha vatanı sayılan İran yaylasına veya yukarı Asur ovalarına ait kelimeler olmayıp Türk, Arap, yeni Fars gibi, Kürtlerin daha sonra yerleştikleri bölgelerden veya karıştıkları milletlerden derlenmiş yabancı kelimelerdir. Dr. Fritz'in, Birinci Dünya Harbi'nden önce, Petersburg Akademisi tarafından yayınlanan 'Kürtçe-Farsça-Almanca' lügatten naklettiğine göre, bu lügatte derlenen 8307 kelimeden, 3080'i aslen Türkçe ve eski Türkmen, 2000'i yeni Arapça, 1030'u yeni Farsça, 1240'ı Zend (eski Farsça), 370'i Pehlevi, 220'si ermeni, 108'i Keldani ve ancak 30'u asıl ve eski Kürtçedir.
Sayfa 202 - 204Kitabı okudu
...Her devletin ülkesinde azınlıklar vardır. Bizde de, azınlıklar yaşarlar. Kürtler, bunlar arasında, en kalabalık kütleyi teşkil eder. Ve sayıları, her sayım sonunda, devletin istatistik yıllıklarında açıklanır. Kürtlerin anayurdu ve Kürt deyiminin gerçek manası üstünde görüş birliği ve kesin bilgi yoktur. Gerçi Lord Curzon'un genelkurmaya
Sayfa 202 - 204Kitabı okudu
Reklam
Kürtlerle meskun Doğu vilayetleri Osmanlılara, Yavuz Sultan Selim zamanında ve Diyarbakır kalesi muhasarası müstesna olmak üzere, mücadelesiz geçti. O güne kadar o bölgeler İranlıların kontrolündeydi. Doğu, tam bir derebeylik nizamı ile idare olunuyordu. Osmanlılar da aynı nizamı muhafaza ettiler. Diğer bölgelerde uygulanan Zeamet, Timar, Has kanunları oralarda uygulanmadı. Memleket, 14'ü azli mümkün olmayan bölge hükümdarları, 28'i azledilebilen Kürt derebeyleri eline bırakıldı. Bunların hepsi mahalli beyler ve şeyhlerdi. Bunlar da kendi toprakları içinde, kendilerine bağlı diğer ağa, bey ve şeyhleri kullanıyordu. Fakat beyler ve reislerle aileler arasında mücadele hiçbir zaman durmadı. (Şerefhan, Şerefname'sinde bunların baş döndürücü hikayelerini sıralar.) İstanbul tarafından idareye biraz nizam verilmek istenince de, derhal mahalli isyanlar başladı. Bunların çok öncelere kadar varan hikayeleri vardır. Burada XIX. yüzyıl başından beri meydana gelen en önemli ayaklanmalardan bazılarını verelim: 1806 Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı, 1813 Abbas Mirza isyanı, 1828-29 Muşlu Emin Paşa isyanı (Osmanlı-Rus Harbi), 1832 Mir Mahmut isyanı (Mısırlıların Anadolu'ya saldırısı sırasında), 1842 Bedirhan Bey isyanı, 1855 Yezden Şir isyanı, 1880 Mahrili Şeyh Abdullah isyanı vs.
Sayfa 207 - 208Kitabı okudu
Hasan Lütfü Şuşud: "Hakikatleri bulamayanlar, merasimi dinde edindiler."
Sayfa 221Kitabı okudu
1930'dan önce, Türk ziraatı bahsinde kayda değer bir olay, 1927-1930 arasında bir Sovyet uzmanlar heyetinin, Türkiye'nin zirai şartları ve maddeleri üzerinde giriştikleri ve dört yıl kadar süren bilimsel bir araştırma ve inceleme faaliyeti oldu. Daha sonra, Türkiye'den alınan ve tohum ve materyalin, 50 kadar Sovyet araştırma istasyonundaki tecrübe ve inceleme neticelerini de toplayan bu incelemelerin sonucu "Zirai Türkiye" ismi altında ve büyük bir cilt halinde yayınlandı. 1000 sayfa kadar tutan ve Rusça tam metinden başka bir Fransızca özeti de ihtiva eden bu eser, Türk ziraatının şartları, imkanları ve maddeleri üzerinde milletlerarası yankılar uyandırdı. Türk uzmanları arasında ilgi çekmeyen bu eseri, daha yukarıdan aldıkları emirle hareket ettiklerini söyleyen o zamanki Ziraat Vekili Muhsin Erkmen ve Yüksek Ziraat Enstitüsü Müdürü Bay Falke'nin teklifleri üzerine Rusçadan tercüme etmiştim. Gerçek bilimsel açıdan ve ço ünlü bilginler tarafından işlenen, Türk ziraatı için çok önemli gelişme imkanları gösteren bu eserin, o zaman Türkçe olarak basılmaması ve verilen tercümenin de daha sonra vekalette kaybolması, memleketimiz için çok zararlı olmuştur.
Sayfa 333Kitabı okudu
Atatürk bir teferruatçı değildi. Hiçbir zaman bir hükümetçi, bir büro adamı ve hükümet takipçisi de olmadı. Onun için Türkiye'nin meselelerini incelerken, iş ve inşa alanlarında onun, sadece bütün işlere hakim gölgesini ve tasvip edici işaretini görmeliyiz. Devletçilik, sanayi, planlama, planlı ekonomi gibi konularda Atatürk, ancak yukarıdan nezaret eden bir milli başkan olarak kaldı. Konuların günlük çalışmalarına, teferruatına, meselelerine inmedi. Onun için Atatürk edebiyatında bu konular için ondan, etraflı görüşler ve müdahaleler nakletmeye kalkışmamalıdır. Zaten şu bir gerçekti ki, 1930, hele 1933'ten sonra Atatürk, artık 1930 sonrasının aktif, atılgan, hatta mücadeleci Atatürk'ü değildi. Hükümeti icraatında geniş ölçüde serbest bırakıyordu. "Çocuklar, eğer ben Çankaya'da böyle rahat oturuyorsam bu, hükümetin başında İsmet Paşa olduğu içindir." sözleri onundur ve birtakım manalar taşırlar.
Sayfa 355Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.