Belki de dönem romanları yazmak en çok İhsan Oktay Anar'ın kalemine yakışıyor.
İlimdışı unsurlar, bu kitapta tarihin içine doğal bir şekilde yerleştirilmiş. Ayrıca insanı yavaş yavaş derinlere çeken bir akışa sahip. İlk sayfalarda fazlaca yer alan denizcilik/gemicilik terimleri beni kitabın devamı konusunda bir miktar şüpheye düşürmüştü. Fakat ilerlemeye devam ettikçe terimler azaldı ve belki de daha önce duymadığım diğer kelimelere alışmaya başladım.
1900'lü yılların başında geçmekte hikayemiz. Tahtelbahir gemisinde yaşanan birkaç tuhaf saati konu alıyor. Başlarda bunun sıradan bir denizcilik romanı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak sayfaları çevirdikçe artan gerilim okumaya devam etmenizi sağlıyor. Neticeyi size merak ettiriyor.
Bir gerilim filmini aklımla izlemiş gibiyim. İhsan Oktay Anar'ın kalemine iyi diyecek haddi bulamıyorum kendimde. Yine de belirtmem gerekiyor ki anlatım ve hissettirdikleri muhteşem.
Puslu Kıtalar Atlası ile tanımıştım kendisini. T1AMAT, onun biraz altında kalıyor gibi aslında. Ama okunur mu? Elbette!
Bazı sayfalar mors alfabesi nedeniyle anlamsız harflerle dolu. Bunun hakkında ne düşüneceğimden pek emin değilim. Olmasa da olurmuş sanki. Akışı kesmediği için(okuyormuş gibi yapıp geçiliyor, çünkü başka çaresi yok) sorun olmayabilir ama o sayfaların varlığını sorgulyorsunuz bir yerde.
Bir de aklımda bazı soru işaretleri var. Bunlar hayal gücümüze mi bırakıldı, bilemiyorum. Olayın başlangıcının daha net olmasını isterdim. O zaman açılsın mı Pandora'nın Sanduka'sı? Hayır.
Bu kitaba bir şans verin. İyi okumalar.