Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü

Hakan Övünç Ongur

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü Gönderileri

Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü kitaplarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü sözleri ve alıntılarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü yazarlarını, Tüketim Toplumu, Nevrotik Kültür ve Dövüş Kulübü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendine yabancılaşmış toplumun cebri karakteridir. Rasyonel olan, insan aklına ait olan, aslında kendisini insana aitmiş gibi gösteren bir maskenin altındaki egemen aklıdır.
Berger'a göre geleneksel kadın ile geleneksel erkeği ayıran, gözlemin perspektifidir: "Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler.
Reklam
Tüketim kültürünün gelişiminde kadınsılık (femininity) önemli bir yer tutar. Burada bahsedilen kadınsılık, terimi, biyolojik bir yargıdan değil, tarihsel bir bağlamdan doğmuştur. Tarihseldir çünkü tüketim kültürünün merkez ideolojiye yerleştiği dönem öncesinde tüketim eylemi, kadınlara atfedilmiştir. Oysa bugün, her iki cinsiyet de birer tüketicidir. Yeni erkek kimliğinde eskisi gibi üretici veya asker/savaşçı tanımları yer almaz: Böyleleri ancak dıştakilerdir. Artık erkek de bir üründür, gösterilendir ve tüketilir hale gelmiştir.
Chuck Palahniuk'ın Hatırlatması
"Bizler kaos olarak gördüğümüz, bir felaket olarak adlandırdığımız şeylerle barışmak ve onları kabul etmek zorundayız. Çünkü yalnız bu şeyler sayesinde kurtarılabilir ve kendimizi değiştirebiliriz. Felaketleri memnuniyetle karşılamalı ve her zaman kendilerinden kaçtığımız şeyleri mutlulukla kabul etmeliyiz. Çünkü sadece bu şeylerde, başka hiçbir yerde ve hiçbir şeyde bulamayacağımız kurtuluş umudunu bulabiliriz."
Sayfa 308 - "Chuck Palahniuk:Author of Fight Club", DVDTalk'ta yayınlanan röportaj, 2000Kitabı okudu
An itibariyle bir elimizde, bilhassa yirminci yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, yönetilenlerin/işçilerin kendine-yabancılaşma sorunlarını çözmek ve onlara tükettikleri ürünler ile yeni birer kimlik kazandırmaya çalışmak iddiasında bulunan, egemen bir tüketim kavramı var. Diğer elimizde ise yirminci yüzyılın başlarından itibaren yalnızca silah/ asker gücü ile değil, siyasetten, ahlaktan ve entelektüel birikimden de yararlanarak, toplumsal kuvvetler aracılığıyla, yönetilen kesimin rızasını kazanan ve diğer alternatifler karşısında üstünlüğü elinde tutan sermaye-egemen bir kültürel hegemonya kavramı bulunuyor.
Gramsci'nin, 1920'ler ve 1930'lar İtalyan faşizminin yoğun baskısı altında kaleme aldığı Marksizm eleştirisi, en basit anlatımıyla, Marx'ın öngördüğünün aksine kapitalizmin yaşam eğrisinde inişe geçtiği noktada olmak bir yana; oluşturduğu askeri, ahlaki, entelektüel ve siyasi kapasite ile kendi yaşam ömrünü güçlendirmekte ve uzatmakta olduğu iddiasını taşır. Buna göre, klasik Marksizm, kapitalizmin kısa süre sonra çöküşe geçip sosyalizme yol vereceği önermesinde yanılmakta, kapitalizmin sosyo-kültürel gücünü görmezden gelmekle hata etmektedir. Çünkü bir hegemon gücünü, hem insanlar üzerinde uygulayabileceği silahlı/askeri baskıdan (zor - coercion) hem de insanları halihazırda var olan sistemin, olabilecek alternatifler içerisinde en iyisi olduğuna ikna etme kabiliyetinden (rıza - consent) almaktadır. İşin güç boyutunu silahlı kuvvet uygulama becerisi (ki bunu Weber'in devlet tanımı da bize sağlamaktadır) kotarırken, rıza boyutunda çok çeşitli faktörler devreye girmektedir.
Reklam
687 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.