1. Cilt (1839-1924)

Türkiye Siyaset Tarihi

Cemal Fedayi

En Beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi Gönderileri

En Beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi kitaplarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi yazarlarını, en beğenilen Türkiye Siyaset Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
31 Mart Vak'ası veya 31 Mart Hadisesi olarak tarihe geçen olay yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biridir. (...) 24 Temmuz 1908'den itibaren iktidar, resmen ve hukuken olmasa da, fiilen İttihat Terakki'ye geçmiştir. Her ne kadar doğrudan iktidar olamasa da dolaylı yollardan, çeşitli yönlendirmelerle, iktidarın
Devşirme Sistemi, Osmanlı'dan önce de uygulanan bir sistemdi. Osmanlı bu sistemi daha başarılı ve daha verimli bir şekilde kullanmıştır. Toynbee gibi bazı tarihçiler şöyle bir benzetme yapmıştır: Roma İmparatorluğu devşirmeleri ayak işlerinde kullandı; Osmanlı ise üst düzey işlerde kullandı... Osmanlı, kuruluş döneminde daha çok yerli unsurlarla birlikte çalıştı, denge politikasını takip etti; yerli unsurları yönetimde istihdam etti. Fakat imparatorluk aşamasına geçilince devşirme sistemine daha çok ağırlık vermeye başladı. Yerli kabilelerin veya eski beyliklerin devlete rakip olmaması için yönetim kademeleri daha çok devşirme kökenli devlet adamlarına emanet edildi... Devşirme yönteminde küçük yaşta devşirilen gayr-i müslim çocuklar Türk ve Müslüman olarak yetiştirilir, daha sonra Enderun Mektebinde formel eğitime alınırlardı. Çocukların devşirilmesi, gönüllü yöntemlerle olurdu; aileler kendi rızalarıyla çocuklarını verirlerdi...
Reklam
Bazı tarih kitaplarında Meclis-i Mebusan'ın tatil edildiği tarih olan 1878 ila yeniden açıldığı 1908 tarihi arasındaki döneme “istibdat dönemi” denilmektedir. İstibdat kelimesi diktatörlük anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ifadeyle Abdülhamit'e müstebit (diktatör) onun dönemine de diktatörlük dönemi denilmektedir. Bu haksız ve aşırı
1876 yılı, her bakımdan ilginç ve önemli bir yıl olmuştur. 1876 yılının başında Abdülaziz tahtta oturuyordu; yılın ortalarında V. Murat, yılın sonunda ise II. Abdülhamit tahtta oturuyordu. Bir yıl içinde tam üç padişah görev yapmıştır. Bu da devletin itibarı ve siyasi istikrar açısından olumsuz bir durumdur... Yine 1876 Meşrutiyet'in ilan edildiği önemli bir yıldır. 1876'nın başında "mutlak monarşi” olarak nitelenen rejim, 1876'nın sonunda “anayasal monarşi” (meşruti monarşi) olmuştur. Aslında meşruti (sınırlanmış) monarşiden önceki rejim de mutlak monarşi değildi. Padişahı sınırlayan şer'î hukuk ve örfî hukuk vardı. Özellikle şer'î hukuk, değiştirilemez bir anayasa hükmündeydi. Dolayısıyla bir önceki rejimi de dini bir nevi meşruti monarşi olarak niteleyebiliriz. Konu üzerinde özel araştırma yapan Şentop'un tespitine göre, İslam hukukundan kaynaklanan, hükümdarı yasama ve yürütme alanlarında sınırlayan esaslar, Osmanlı'da “mutlak iktidar” anlayışına yol açmamıştır. Buradan hareketle, Osmanlı Devleti'nde “dini esaslara dayalı ama teokratik olmayan bir "sınırlı iktidar” anlayışının geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca padişah fiilen de sınırlanıyordu. Klasik dönemde padişah, taşrada yerel güçler tarafından, merkezde ise Yeniçeriler ve ulema sınıfı tarafından sınırlanıyordu. Modern dönemde de bürokrasi, ordu ve aydınlar, iktidarı fiilen sınırlayan unsurlardı... Dolayısıyla Osmanlı, hiçbir dönemde mutlak bir monarşi olmamıştır...
Tanzimat'ın en önemli sonucu bürokrasinin güçlenmesidir. Tanzimat'tan önce II. Mahmut muktedir bir padişahtı. Tanzimat'ı ilan eden oğlu Abdülmecit hem genç hem tecrübesizdi. Tanzimat'ın verdiği güvenceleri, neredeyse sadece kendilerine tahsis eden bürokratlar, bu dönemde çok güçlü bir konuma yükseldiler. İktidar, padişahtan çok bürokratların eline geçti... Kimi yorumlara göre, Tanzimat sonrasında bürokrasinin istibdadı (diktatörlüğü) gerçekleşmiştir. Bürokratlar, ahaliden ziyade kendi can ve mal güvenliklerini güvenceye almışlardır... Zaten Ferman'ı bizzat hazırlayanlar da okuyanlar da bürokratlardır... Devlet yönetiminde başat/hâkim konuma yükselen bürokratlar, yeni bir sınıf oluşturmuştur. Bunlar, gerek Avrupa'yı gerekse Avrupa dillerini iyi biliyorlardı. Bürokratlardan çoğu, bu bilgileri Tercüme Odası'nda, Hariciye Kalemleri'nde ve diplomatik hizmetlerde edinmişlerdir. Bu dönemde öne çıkan ikinci grup, modern bir okul olarak kurulan Harbiye'den yetişen, Batıyı ve Batı dillerini bilen subay sınıfıdır. Bunlar da yeni bir sınıf olarak öne çıkmışlardır. Bürokratlar ile subaylar modernleşme sürecinin iki aktif sınıfı olarak uzun yıllar ön planda olmuşlardır...
Tanzimat Fermanı, değişim ve dönüşümün bir paradigma çerçevesine oturtulmasını, sistematik ve kurumsal bir modernleşmeyi temin etmiştir; kişilerden (liderlerden) bağımsız, kendiliğinden işleyen, kurumsal bir modernleşme mekanizmasını üretmiştir. Daha önceki gelişmeler padişahların kişisel girişimleriyle yaptıkları değişimlerdi; Tanzimat ise anayasal bir belge ekseninde hukuki ve kurumsal bir değişim çerçevesi ihdas etmiştir. Nizam kelimesinden türemiş olan tanzim kelimesi düzenleme anlamına gelmektedir; tanzimin çoğulu olan tanzimat ise düzenlemeler demektir. Kavram olarak tanzimat ise, siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel hayatta modern düzenlemeleri içeren genel bir taahhüdü ifade eder. Aslında Tanzimat fermanının bütün hazırlıkları II. Mahmut zamanında yapılmıştı; eğer ölmeseydi Tanzimat Fermanı II. Mahmut tarafından ilan edilecekti, Abdülmecit'in tahta çıkışından kısa bir süre sonra Tanzimat Fermanı ilan edilmiştir. Ferman, padişahın ağzından çıkmış bir metnin, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmasıyla halka ve yabancı diplomatlara duyurulmuştur.
Reklam
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.