Her yer puttu; üstelik bu putlar cahiliye Arabistandaki gibi taştan tahtadan değil, etten kemiktendi. İnsan kendisine dahi kendisi ile kavga etmeden teslim olmamalıyken, kimileri tereddüt etmeden birilerine kul köle oluyorlardı.
Diplomayla belgeyle tezle evrakla resmi mühürle adam olunduğunu sanılıyordu… Birileri birilerine kim olması gerektiğini
Uzun yolculuklar, hele tren yolculuğu insanlara o güne kadar düşünmedikleri şeyleri düşündürür, uzaklara, tren penceresinin sonsuzluğa kavuştuğu çizginin dışına götürür.
"O her yerdeyken,O'nu bir yerede aramak olmazdı elbette ve O herkesinken,birine veya birilerine ait olduğunu sanmak kainatın en büyük yanılgısıydı.O herkesindi şüphesiz..."
"Bana sunduğunuz süt dolu tas benim imtihanımdı,burada,yanınızda yerimin olmadığına dair bir işaretti,"ikimiz bir ruhuz ve ağzımıza kadar doluyuz"demekti bu,ben de bir gül koparıp yapraklarını bana verdiğiniz süt dolu tasın üstüne döktüm.Bu da şu demekti;"Ben de sizinle aynı yolda yürümeye geldim,"üstelik siz ikiniz bir ruh olmuş olsanız da,mutlaka birine daha yeriniz vardı,bunun için kendimi gül yapraklarına benzettim,gördüğünüz üzere bu yapraklar ağzına kadar su dolu olan tası taşırmadı,bilakis renklendirdi,rayiha verdi sütün duruluğuna."
İskender Pala'nın OD'unu okuyanlar ya da Yunus Emre'nin hayatını az çok bilenler de bilir ki bu hikaye aslında Yunus Emre'nindir.Yazar biraz üstünde oynayarak kendi hikayesine uydurmuş.Daha özgün bir hikaye beklerdim...
"Doğu böyledir Hamid'im,Batıda bir yaprak düşse o yaprağı düşüren rüzgarı Doğuda arar Batılılar ve o rüzgarı cezalandırmak için Doğunun tüm göğünü ateşe verirler."
Saatlerdir saati seyrediyorum;esrik bir gülümsemeyle...Her göz kırpışım akreple yelkovanın istihzalı hareketlerini körüklüyor sanki.Ayağa kalktığım an bu medhuş ilerleyişe meydan okurum belki de,ayalarımı paramparça etmek pahasına zamanı ters yüz etmek istiyorum.Jilet gibi dönüyor zaman,dokunamıyorum.