"Benim etrafımda ağlamanın bir anlamı yok. Galiba ben canımın bedenimden ayrılacağını biliyorum. Şimdiye kadar bağırıp çağırarak eceli kovalayan olmuş mu?"
"Asırlardır her yanda yükseldi saraylar hanlar, Ama göçüp gitti buradan nice beyler, sultanlar...
Harabeler arasında baykuş ötüyor şimdi Gidenleri soruyor, matemler tutuyor şimdi"
"Ahalinin söyledigine göre, eskiden âlimler kuleden yıldızları gözetlerlermiş.
"Neden?" diye, merak etti genç Uluğ Bey.
"Geleceği öğrenmek için, sultanım!" diye cevap verdiler.
"Bu mümkün mü?"
"Elbette. Yıldızlar bilineni gizlemezler."
O, bir askerî sefer esnasında doğdu... Timur'un ordusu Kafkaslar'ı zapt etmek için ilerliyordu. Her zaman olduğu gibi, Sahipkıran'ın sadece büyük oğulları değil; hanımları, cariyeleri, oğullarının hanımları ve küçük yaştaki torunları da ona eşlik ediyordu. Oğlu Şahruh'un hamile hanımı Gevherşad'ın bile evde bırakılmasına izin verilmemişti.
Hanın atlı araba katarı Sultaniye'de beklerken Gevherşad 22 Mart 1394 tarihinde Timur'a bir tane torun daha doğurdu. Haberci bir ay yol yürüyerek haberi Mezopotamya'da bulunan Timur'a ulaştırdığında, çok sevinen emir, esir edilen şehir savunucularını affetti. Bu, yeni doğmuş çocuğun ilk hayırlı işiydi, tabii simdilik kendi iradesi olmadan.
Duydum ki helal olmayan paralarla bir cami yaptırmışsın
Vicdan azabı çekmiyorsan yazıklar olsun sana
Sefahat yoluyla yetimlerin karnını doyuran kadın gibi,
Hem iyilik yapmışsın yazık hem de zina