Adorno, Benjamin'in sınıfsız topluma ütopyacı bir gönderme yaptığı Arkadlar (Pasajlar) projesine yönelik getirdiği eleştirilerde de Benjamin'in arkaik olana olan bağlılığıyla diyalektik oluştan yoksunlaştırılmış bir sınıfsızlık imajını,“cehennemin bir fantazmagoryası olarak bütünüyle billurlaştırılacağı yerde yeniden, bir kez daha mitolojinin içine yerleştirilmek üzere geri döndürülmüş olmakla" suçlamaktadır. Bu nedenle de arkaik olanın modern olanla birleştiği nokta, herhangi bir Altınçağ'ı çağrıştırmaktan uzak kalmıştır. Böylece 19. yüzyılda bireyin rüyasındaki fetiş kavramı, Jung'daki kolektif düş kavramından farklı bir kavram niteliği kazanamaz.
Tarihsel materyalizm, geçmişe onun içindeki özgürleştirici ögeleri görebilmek amacıyla baktığı için geçmişin içindeki dengeleri fark edebilen ve geçmişi sağaltıcı bir süreç olarak yeniden inşa edebilmek için kullanan özgürleştirici bir bilimsel sistem olarak tanımlanabilir. Benjamin'deki gelenek anlayışı; geçmişin, anın ve geleceğin bir bütün oluşturduğu bir bilme halidir. Zira siyasal anlamda gerçekleştirilmesi amaçlanan gerçek özgürleşim de tarihin süreklilik haline sahip çıkmasıyla gerçekleştirilebilecek bir özgürleşim sorunudur.
Ünsal Oskay, Benjamin'in tarih anlayışında
Bloch'a göre ütopyacılık, aynı anda her yerde bulunan bir öngörücü bilinçtir. Ütopyaların, henüz olmamış olan ve henüz bilincine varılmamış olan sözleriyle ifade ettiği, maddi ve öznel olmak üzere iki boyutu vardır.
Çağdaş dünyadaki birçok simulakrumda da görüldüğü üzere, açıklık ve seçiklik ilkesinin yıkıldığı bir dünya, ne gerçekten düşünmeye ve yaşamaya ne de yaşadığını gerçekten anlamaya imkan tanınır. Baudrillard'ın benzetmesiyle, elimizdeki yol haritalarının tümü, artık böyle bir dünyada nasıl yaşanacağına dair bir şey söyleme yetisini yitirmiştir. Bu olumsuz tabloda yeni haritalar çizme olanağı da kalmadığından, insanlığa kalan, sadece şeffaflaşmış kötülüğü izlemektir.
"Çağdaş toplum sistemimiz kendi geçmişini bilme yeteneğini yitirmiş; derinliği, tanımı ve güvenilir bir kimliği olmayan 'sürekli bir şimdi' içinde yaşamaya başlamıştır."
Benjamin için kolektif düşler, ütopyalar karşısında ütopyayı mitostan ayırmak ve bu yolla ütopyayı ve içerdiği kurtuluş şansını kurtarmaktan ibaret eleştirel bir özelliğe sahiptir. Ancak başka bir yönüyle de paradoksal bir şekilde ütopya, mitosla arasındaki bağı sürdürerek eski olanın hakimiyetini yeniye dayatmasına imkan verir; böylece de tarihin kendini tekrar etmesine sebep olur. Bu sava karşı Benjamin'in düşüncesi, kurtarıcı bir eleştirel çalışmayla ütopyadan doğan bu paradoksu çözerek ütopyayı, mitosun büyüsünden kurtarmaktır. Başka bir ifadeyle Benjamin, modern mitolojinin düşlerinin sahip olduğu büyüyle; düşün dışına çıkıp yorumlayarak, diyalektik imgeyi kurmanın mutlak çözüm olduğunun altını çizmektedir. Büyü ve uyanış arasında duran bu yaklaşımıyla Benjamin, kuramsal olarak hem ütopyanın alanına girer hem de ütopyalarda yaşayan ve onların ruhunu bozduğuna inandığı mitolojiyi uzak tutmaya çabalar. Böylece pozitivist akılcılaşmayla miras alınmış aklı koruyarak, ütopyalara can veren özgürleştirici ruhu kurtarma amacındadır. Bu sentez çabasıyla Benjamin, modern ütopyacı anlayışa referans olmaktadır.