Böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime" Nesin" soyadını aldım. Herkes "Nesin?" diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim
Aziz Nesin, meddah geleneğinin anlatım olanaklarını da kullanarak çağdaş anlamda bir gülmece öyküsü geliştirdi. Konularını günlük yaşamdan seçti. Geniş halk kesimlerinin sorunlarını dile getirirken, toplumsal değişim sürecindeki insanın konumunu da ustalıkla yansıttı.
"Bütün insanlık tarihinde ölmemiş tek kişi bulunsaydı, ona bakıp ben de ölmeyecektim. Ama ne yapayım ki örnek yok, suç benim değil, öleceğim herkes gibi..."
Dünyaya bir daha gelseydim, "Yine aynı şeyleri yapardım" diyenlerden değilim; ikinci gelişimde, birincisinde yaptıklarımın daha çoğunu, daha daha aşırısını, daha daha iyisini yapmak isterdim.
"Bugüne dek iki bini aşkın hikaye yazmış olmama şaşıyorlar. Oysa bunda şaşacak bir şey yok. Geçindirmekle yükümlü olduğum ailem, on iki kişi değil de yirmi kişi olsaydı o zaman da dört binden çok hikaye yazmak zorunda kalacaktım."
Adımı "Nusret" koymuşlar. Bu Arapça kelimenin Türkçesi "Tanrı yardımı" demekti. Tam bize uygun bir addır. Çünkü, başka hiçbir umutları olmadığından, ailem bütün umudunu Tanrı'ya bağlamıştı.
"Biz gülmesini de iyi biliriz, ağlamasını da. Bu ikisinin ortası pek yoktur aramızda. Yoldan gelip geçenlere baksanıza; ya ağlamaklı suratlar, ya ateşte mısır patlar gibi kahkahalar."
1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri "Eliaçık", dünyanın en korkakları "Yürekli", dünyanın en tembelleri "Çalışkan" gibi soyadlar aldılar. Bir mektup yazılabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine "Çevikel" soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar, ırkçılık anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime "Nesin" soyadını aldım. Herkes "Nesin?" diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkelerde de yazarların durumları çok iyidir. Yani işini bilen bir insan, sosyalist ülkedeyse yazar, kapitalist ülkedeyse tüccar olmalıdır.
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkelerde de yazarların durumları çok iyidir. Yani işini bilen bir insan, sosyalist ülkedeyse yazar, kapitalist ülkedeyse tüccar olmalıdır.
Sayfa 9 - Nesin Yayınevi Çocuk Cenneti Kitaplığı: 1Kitabı okudu
1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri "Eliaçık", dünyanın en korkakları "Yürekli", dünyanın en tembelleri "Çalışkan" gibi soyadlarını aldılar. Bir mektup yazabilecek zaman ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine "çelikel" soyadını almıştı. Irkçılığın yapıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar, ırkçılık anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da soyadı kalmadığından, kendime "Nesin" soyadını aldım. Herkes "Nesin" diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Sayfa 9 - Nesin Yayınevi Çocuk Cenneti Kitaplığı: 1Kitabı okudu
Napolyonluk tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır.
Bu hastalığın belirtileri şunlardır: Hastalığa tutulanlar, Napolyon'un yalnız zaferlerini düşünür, ama bozgunlarını hiç düşünmezler.