Öncelikle bütün romanı bu tarz bir anlatımla sürdüren bir yazarla ilk defa karşılaşıyorum.
Ne yalan söyleyeyim çok ama çok hoşuma gitti .
Acaba yazar diğer romanlarınıda mı böyle yazıyor merak ettim .
Örnek vermek gerekirse, kitabın ilk sayfasında "12 Eylül, günlerden cuma , saat neredeyse dörde yirmi var , sen Villa Blanca'daki evinden çıkıyorsun. Cümlesi ile başlıyor.
Ve son sayfada şöyle bir cümle var: "Taksi babamların evinin önünde durduğunda sen inmeyeceğini, o gece uyumak için kendi evine gideceğini söyledin. " ve tüm kitap böyle akıyor.
Genelde günümüz yazarları yerine geçmişte yaşamış yazarları okumayı daha çok seviyorum.
1986 doğumlu olan bu yazar özel bir beceriye sahip ve ilk başta ön yargılı yaklaşsam bile ilgimi çekmeyi başardı
( Bir paragrafda kitabı tercüme eden Serdar Çelik için açmak gerekir, harika bir tercüme. )
Konu ve anlatım çok güzel ama ısınamadığım bölüm, iki kardeşin ortak gördüğü rüyalar , tamam derinliği var , ilginç şeyler yakalıyorsunuz ancak insanın içi sıkılıyor sanırım biraz fazla uzatmış.
Bir an düşündüm de rüyalardan yola çıkarak kitap yazmak ne kolay. Aklına gelen kurguyu yap ve birden saçmala kimse bir şey diyemez ki neticede bu bir rüya ! . Bir mesaj vermek istiyorsun tamam önce okuyucu neydi bu ? diyor , ancak kitaptaki gibi rüya anlatımları (pek sempatik olmayan,kan, pislik,bok, larvalar, solucanlar ,kesilen bacaklar ile dolu olunca) sıkmaya başlıyor.
Ancak net olarak söylüyorum ,kitabı çok beğendim bayağı sürükleyicidi. Tavsiye ediyorum .