...Suçu gözüne o derece doğal görünüyordu ki... Bütün hayatı boyunca sanki böyle bir sona sürüklendiğini anlamıştı. Artık başına ne geleceğini bilinçsizce düşünmeyecekti. Şimdi biliyordu ne olacağını. Hayatının gizli anlamı, başkalarının görmediği ve kendisinin de hep gizlemeye çalıştığı bu anlam, birden ortaya dökülüvermişti. Hayır, kaza değildi ve hiç bir zaman da kaza olduğunu söylemeyecekti. Günün birinde bunu açıkça söyleyebileceğini düşünmek ve duymak dehşetle karışık bir gurur veriyordu ona...
...Burada herkes aynı odada yatarken Daltonlarda kendisine ait bir odası vardı. İçeriden yemek kokuları gelmeye başlamıştı. Oysa Daltonların evinde hiç yemek kokusu duyulmuyordu. Üstelik evin içinde kap kacak tangırtısı diye bir şey de yoktu. Herkes kendi odasinda oturuyordu ve hepsinin de kendilerine ait özel dünyaları vardı. Bu odadan ve kendisi de olmak üzere İçindekilerden nefret ediyordu. Neden ailesiyle birlikte bu biçim yaşamak zorundaydı sanki. Buna layık olmak için ne kötülük yapmışlardı? Belki de hiç bir şey. Belki de böyle yaşamak zorunda olmalarının nedeni, hayatları boyunca hiç birinin ne kötülük, ne iyilik, hiç bir şey yap- mamış olmalarıydı. Bu çok önemliydi...
...Duymak istemediği şeyleri duymasına sebep oluyordu en ufak davranışı. Beyaz olsaydı, onlar gibi olsaydı her şey bambaşka olurdu. Ama karaderiliydi. Bu yüzden de kollarıyla bacakları ağrıdığı halde kıpırdamadan durdu...
...Bugün bile şikayetim isyan dolu
Yumruğum iniltimden müthiş
Eyüp Peygamber
Tevrat...
...Küçücük bir çocukken dizinin dibinde bana düşlemenin kutsallığını öğreten
ANNEME...