Veba Yılı Günlüğü 'nden sonra okudum. Zaten bu son kitaba atıfla, Defoe'dan alıntıyla başlıyor kitap. Fakat bu iki kitap ardı ardına okunduğunda, neredeyse aynı kitabı özetiyle okumuş gibi oluyorsunuz. Farklar var elbet: Defoe kalemini Tanrı için yorarken, Camus vebanın
Şehirden yükselen coşkun sevinç seslerini dinlerken, Rieux, bu sevincin her zaman bir tehdit altında bulunacağını düşünüyordu. Çünkü kendini sevince kaptırmış halkın bir şeyden haberi olmadığını ve kitaplarda okunduğu gibi, veba mikrobunun ne öldüğünü ne de kaybolduğunu, sayısız yıllar boyunca mobilyalarda ve çamaşırlarda uykuya dalabileceğini, odalarda, mahzenlerde, sandıklarda, mendillerde, eski kağıtlarda sabırla bekleyebileceğini ve zamanı gelince bir gün insanları yola getirmek ve felaketlerine sebep olmak için vebanın farelerini uykularından kaldırıp, mutlu bir şehre ölmeye gönderebileceğini biliyordu.
Siz hiç bir insanın kurşuna dizilmesini gördünüz mü? Elbette ki hayır, öyle infazlarda ancak davetliler hazır bulunur, bunlar da önceden seçilmiş kimselerdir. Sizler hep basılı resimlerdekilerden, kitaplardakilerden ötesini bilmezsiniz, gözbağı, bir direk ve uzakta askerler... Hepsi bu kadar değil işte! Kurşuna dizme müfrezesinin mahkumdan ancak bir buçuk metre ötede durduğunu bilir misiniz? Bilir misiniz ki mahkum ileriye doğru iki adım atacak olsa tüfekler göğsüne dayanacaktır! Bilir misiniz ki bu kısa mesafeden ateş edenler atışlarını kalp bölgesine çevirirler, ve hepsi birden koca koa kurşunlarıyla oraya ateş edince insanın yumruğunu içine sokabileceği bir delik açılır? Hayır, bilemezsiniz, bunlar kimsenin sözünü etmediği küçük ayrıntılardır.
Babamın dışarıda birtakım serüvenleri bulunduğuna şimdi tamamen eminim, ama bu yüzden ona öfke duymaktan uzağım. Bütün bu işleri kendisinden beklenildiği gibi, hiç kimseyi rahatsız etmeden becermesini biliyordu.
Bazı kadınların, beliren hıyarcıkların vücudun zehirlerini dışarı akıtacak tabii yol olduğunu öğrenerek: "Allahım, bana da bu hıyarcıklardan nasip et" diye yalvarmaları gibi...
Bir salgın felaketinde seyre değer hiçbir güzellik yoktur ve hele bu salgın uzayıp gittikçe büyük felaketlerin ne kadar monoton bir şey olduğu görülür.
İki hırsız kurşuna dizildi, fakat bunun başkaları üzerinde pek kuvvetli bir etki yaptığı söylenemez, çünkü bunca ölüm arasında, iki kişinin kurşuna dizilmesi göze bile çarpmadı: Denize katılan bir damla gibiydi.