Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Siyaset ve Yağma

Yamyamlara Oy Yok!

Emre Kongar

Yamyamlara Oy Yok! Gönderileri

Yamyamlara Oy Yok! kitaplarını, Yamyamlara Oy Yok! sözleri ve alıntılarını, Yamyamlara Oy Yok! yazarlarını, Yamyamlara Oy Yok! yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Çakıcı'yı sistem üretti" diyenler, (örneğin Enis Berberoğlu ve Oral Çalışlar gibi yazarlar) yerden göğe kadar haklıdır. Çatlı'yı ve Çakıcı'yı üreten ortam, sıra ile, Menderes Bayar ikilisi, Demirel-Sunay ikilisi, Evren-Özal ikilisi ve Çiller-Güreş ikilisi tarafından uygulamaya konulan politikalarla oluşturulmuştur. Aynı politikalar, çetelerle birlikte, tarikatları da siyasetin içine sokmuştur. Aynı politikalar, ülkemizin geleceğinin güvencesini, din eğitiminde arayan çözümleri de gündeme getirmiştir.
Peki tanım gereği demokrasilerde çoğunluk, toplumdaki en büyük gücü temsil ettiğine göre, toplumdaki bu en büyük güç demokrasiden, hem de din gibi ya da milliyetçilik gibi mukaddes değerler adına vazgeçmek isterse, buna kim karşı koyabilir?
Reklam
Türban Krizi
Bakın devlet bu bunalımı nasıl yarattı ve nasıl besliyor: 1) Devlet önce, İmam-Hatip okullarını, "milliyetçi ve mukaddesatçı gençler" yetiştirmek için, genel eğitim yerine adeta bir alternatif olarak yaygınlaştırma politikasını, 1960'lı yılların sonuna doğru benimsedi ve bunu, dönemin Cumhurbaşkanı Sunay'ın ağzından açıkça ilan etti. 2) Devlet, bu okulları yaygınlaştırırken, aslında asla imam olamayacak olan kız öğrencilerin de buralara kabul edilmesine izin verdi. 3) Devlet bu okullardaki eğitim ile, altı yıl boyunca bu gençlere, başlarını örtmenin din adına gerekli olduğunu öğretti. 4) Devlet, İmam-Hatip mezunlarının, emniyet müdürü, vali, savcı, yargıç gibi gibi görevler için eğitim yapan fakültelere girmelerine olanak sağladı. 5) Yine devlet, yani, asla imam olamayacak olan kızlarımızı İmam-Hatip okullarına alan, onlara bu okullarda altı yıl boyunca dini eğitim veren ve vali, emniyet müdürü, savcı, yargıç olma yollarını açan aynı devlet, ilgili fakültelere girmeleri için, kendi verdiği eğitimle başlarını örtmesini öğrettiği kızlarımıza bu kez, "başını aç!" dedi. 6) Üstelik, yine devlet, başlarını örtmesini öğrettiği bu çocukların başlarını açtırmak için, asıl görevi eğitim yapmak ve yaptırmak olan dekanları ve rektörleri, inzibat kuvveti olarak kullanıp, bu kararı uygulamalarını onlardan bekledi. Bunalım yaratmanın daha iyi bir yolunu bilen varsa beri gelsin!
Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmesi de, PKK teröründen çok, "çoğunluk" durumunda olanların, kendilerinin "farklı" olduklarını ve bu nedenle baskı altında tutulduklarını öne sürenlere karşı gerçekten baskı ve zulüm uygulaması, ve "azınlık" olduklarını düşünenlerle birlikte yaşamayı reddetmesiyle gündeme gelebilir. Yani kaçınılmaz olarak siyasal bölünmeyi getirecek olan asıl kültürel ve duygusal bölünme, ancak sayısal "çoğunluğu" teşkil eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir bölümünün, kendilerinden "farklı" gördükleri insanlarla birlikte yaşamayı reddetmeleriyle gerçekleşir. Askeri bakımdan pek bir anlamı olmayan, büyük kentlerdeki kör ve vahşi PKK terörünün asıl amacı, toplumun geniş kesimlerinde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza karşı bir kin ve nefret yaratıp, bu "duygusal bölünmeyi" gerçekleştirmektir.
Bir başka deyişle söylemek gerekirse, bir meslek eğitimi olan "imam-hatip eğitimi", sadece, devlet eliyle desteklendiği için değil, aynı zamanda, "normal eğitim çökmüş ve göçmüş" olduğu için de hızla yaygınlaşmıştır. Türkiye'de "normal" eğitim, bırakınız "iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmeyi'', gençlerimizi teknolojik açıdan bile eğitememektedir. Böylece, "normal eğitim"e esas olarak kalan tek işlev, öğrencileri, "Üniversiteye hazırlama" olmaktadır ama, ortaöğretim artık bu işlevini bile yerine getiremediği için, aileler, "dershanelere" tonla para akıtmaktadır.
Anlamıyor.
Halk, kuramsal olarak enflasyonun nedenini bilmese bile, yaşadığı ekonomik sorunlardan iktidarın sorumlu olduğunu anlamıyor mu sanki?
Reklam
Şimdi, sevmediğim bir cümle kuracağım ve diyeceğim ki, "Biz Türkler canavar yaratmayı, beslemeyi, büyütmeyi ve sonra da ondan korkmayı çok seviyoruz."
"Ya kendilerine aktarılan değerler sistemini gözden geçirip çocuklarına enflasyon ortamında nefes alabilme olanağını verecek değer çarpılmalarını geçerli yaşam biçimi olarak aktaracaklardı; ya da çocukların birebir, göğüs göğüse yaşamak zorunda oldukları enflasyon ortamına arkalarını çevirip, alınteri, göznuru gibi erdemlerle bezenmiş masallar anlatacaklardı. Bir başka deyişle yeni neslin ebeveyni, sonradan görme bir enflasyon hokkabazlığına soyunmak ya da çocuklarına Dedekorkut masalları anlatan dinozorlar olmak arasında sıkışıp kaldılar."
Para mı çalacaksınız: Buyrun haçlı seferlerine! İktidara mı yürüyorsunuz: Vurun azınlıklara! Liderliğinizi mi pekiştireceksiniz: Kafirlere ölüm! Çıkarlarınızı zedeleyen kararlar mı alınıyor: Şeriat isteriz! İnsanları mı dolandıracaksınız: Allah rızası için; milletimizin esenliği adına; partimizin güçlenmesi için; verin!
Din, ırk ve milliyet, genellikle insanların "mukaddes saydığı" ve üzerlerinde "akılcı" bir tartışmaya girmekten çok, duygularıyla davrandıkları konulardır. Zaten bu kavramların her üçü de, genellikle bireyin iradesinden çok, "tesadüflere" bağlıdır: İnsanın nerede doğduğuna ve nerede
Reklam
Türkiye'de liderler "değişmez". Çünkü ne kendileri yerlerini bırakır, ne de onları liderlikten düşürmek kolaydır.
Hep merak etmişimdir: Hitler, Almanya'da demokratik bir ortamda nasıl yükseldi diye. Bu konuda yazılmış hemen hemen bütün incelemeleri okudum. Hatta filmleri ve tiyatro oyunlarını da izledim. Vardığım sonuç, tabii tartışmaya açık olarak, şöyle: Toplumsal olarak mukaddes sayılan değerler ile, bireysel sapmalar ve çıkarlar Makyavelist bir biçimde uzlaştırılıyor; sonra da tek bir güç odağının yönetiminde topluma empoze edi liyor. Yani din gibi milliyetçilik gibi yüce değerler ile, köşe dönücülük, sahtekarlık, vurgunculuk gibi bireysel sapmalar arasında Makyavelist bir uyum sağlanıyor. Bu uyumun oluşturduğu büyük sinerji tek bir odaktan örgütlenip, merkezileştirilerek, yoğunlaşmış bir lazer ışını gibi toplumun denetlenmesinde kullanılıyor. Toplumsal kargaşa ve ekonomik çöküş dönemleri, bu Makyavelist uyumun sağlanması için ideal ortamı hazırlıyor. Çünkü ekonomik, sosyal ve psikolojik güvensizlik içine düşen insanlar, siyasal örgütlenme yoluyla hem kendilerini kurtarıp köşeyi dönüyorlar, hem de güya "vatana ve millete" ya da "Allaha ve dine" hizmet etmiş oluyorlar. Toplumun demokratik güçleri ise, dağınık oldukları, normal vatandaşlar gibi davrandıkları, kurallara uydukları, can, mal, iş ve ırz güvenliklerini siyasal iktidardan bekledikleri, yani bir anlamda devlete güvenerek toplumsal rehavet içinde bulundukları için, bu yoğunlaştırılmış sinerji karşısında yeniliyor.
Türkiye' de politikanın hali ortada. Bir kişi, tek bir kişi, tüm ahlaki, siyasal ve beşeri kuralları alt üst ederek, bir siyasal rejimi ve onun altında yatan koskoca bir hukuk sistemi ile ekonomik yapıyı hiçe sayabiliyor.
Bilindiği gibi, demokrasinin sadece "çoğunluk rejimi" olduğunun belirtilmesi, eksiktir. Eksik olduğu için de yanlıştır. Demokrasi bir çoğunluk rejimidir ama bu rejimde temel insan hak ve özgürlükleri güvence altındadır. Yoksa demokrasinin de Hitler, ya da Stalin veya engizisyon rejimlerinden hiçbir farkı kalmaz. Diyelim ki, Refah Partisi yüzde 21 değil de, yüzde 71 oy desteğine sahip. O zaman, insanları çarşaf giymeye, normal okulları kapayıp hepsini imam okulu yapmaya, ceza yasasını şeriat hükümlerine göre düzenlemeye, "islam" dinini, yöneticilerden farklı algılayan herkesi, kendileri gibi ibadet etmeye ve yaşamaya zorlama hakkını elde edecek mi?
Demokrasi perisinin babası sanayi burjuvazisi, anası da köylü ve işçilerdir.
Sayfa 80 - Remzi KitabeviKitabı okudu
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.