Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yaşadığım İstanbul

Selim İleri

Sayfa Sayısına Göre Yaşadığım İstanbul Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Yaşadığım İstanbul sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Yaşadığım İstanbul kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Peyami Safa'nın adeta "kurtarıcı" diyeceğim bir teklifi varmış: Sur içi İstanbul'a dokunulmasın! Şehir dışa doğru büyüsün!
Hüküm veremediğimiz veya hüküm vermek istemediğimiz her meseleyi tarihe havale ederiz... "Tarihe bırakalım, son hükmü o verecek. " Tarih hüküm vermez. Hadiseleri ve onlar hakkında verilen hükümleri tarafsızca kaydeder.
Reklam
Neyse ki, 'kendini koruyan' İstanbul var. İstanbul maceramda ona sığınmak iç açıcı. Kendini koruyan İstanbul bazan edebiyatta, resimde, eski bir fotoğrafta karşınıza çıkar. Bazan, daracık sokakta zamana direnebilmiş bir çeşme, bazan önünden geçip gittiğiniz mezarlık, küçük semt camii, taa Bizans'tan kalma ören, duvardan fışkırmış mor salkım bulutları, kır kahvesi, bazan sadece baharlı akide şekeri ya da ansızın karşıma çıkan, kıpkırmızı ve karanfil kokulu lohusa şekeri, kim bilir daha neler, bir türlü sona erdiremediğimiz öz İstanbul'u söylüyor.
Sayfa 6 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Tanpınar, Beş Şehir'de "İstanbul"a su sesleriyle başlar. Arabistan'da tanıdıkları yaşlı bir kadın ikide birde "İstanbul sularını" sayıklamaktadır: "Çırçır, Karakulak, Şifa suyu, Hünkar suyu, Taşdelen, Sırmakeş..." Bugünün İstanbul'unda bu sesleri duymak imkansız. Her biri plastik şişelerde, bir litrelik, beş litrelik, ikili altı litrelik, 'market'lerde...
Sayfa 14 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Abdülhak Şinasi için sinema kalıcı bir değer, kalıcı bir sanat değildir. Hisar, Sultan Hamid’in düşkün olduğu polisiye romanları küçümsediği gibi sinemayı da küçümser, üstelik sinemayı iyice küçümser. Usta bir yazarın polisiye edebiyat ve yedinci sanat karşısındaki tutumu âdeta ürperti vericidir. Abdülhak Şinasi’ye göre, sinema bugünün havaî gönüllü insanına pek uygun bir eğlenceden ibarettir. Hattâ, gösterişçi çaylardan, danslardan farksızdır. Sinema ancak büyük duygular taşımamış insanların hoşuna gidebilir...
Sayfa 23
Sevgili oğlu Halil Vedad’ın Tiran’da intihar etti­ği haberini burada, Yeşilköy’deki köşkte öğrenecek! Unutulmaz monografisini, Bir Acı Hikâye'yi burada yazacak. Otuz iki yıl, ölünceye kadar, Halid Ziya Yeşilköy’deki köşkünde oturacak, önceleri sevinçler, mutluluklar kuşanarak, oğlunun intiharından sonra korkunç bir içe kapanışa tutularak.
Sayfa 28
Reklam
Okuryazar geçinenler, gizilgücün farkında değillerdi. Önce, Türk musikisini koruma tutkunlarından yükselmişti itiraz: Radyoda, televizyonda arabeske yer verilmedi. Milyonlarca insan dinliyor; radyo yayınlamıyor, televizyon görmezden geliyor... Sonra aydınlar, kendilerinde aydın olma kuruntusu taşıyanlar harekete geçtiler. Arabesk üzerine yazıldı, çizildi, yorumlar, çözümlemeler yapıldı. O sıralarda arabesk saltanatını koruyor, hattâ pekiştiriyordu.
Sayfa 57 - Everest, ‘Dertler Benim Olsun’ ya da Arabesk bölümünden
Arabesk toplumsal hayatımıza bazı fosforlu renklerle karışıyordu. Minibüslerden dolmuşlara, birahanelere, salaş meyhanelere, ikinci sınıf tavernalara garip bir rüzgârdı İstanbul'da, arabesk. Kuşkusuz derin bir kederden söz açmak istiyordu, sözcüklerini bilmeden kederin. Orhan Kemal'in romanlarındaki insanlardan yankıyordu sanki bu şarkılar.
Sayfa 57 - Everest, ‘Dertler Benim Olsun’ ya da Arabesk bölümünden
1960'ların sonundan başlayarak, Türkiye, amansız bir sağ-sol kutuplaşmasına sürüklendi. Uzun "yitik' yıllar. Birçoğumuz, o dönemde, hangi dalgalanıştaysak, o dalgalanışa yakın, yatkın kitaplarla haşır neşirdik. Meselâ sol, Tarık Buğra'yı, okuyorsa çekincelerle okuyordu. Sağ için Nazım Hikmet hâlâ vatan hainiydi. Varlık Yayınları, Sabahattin Ali'nin bütün eserlerini yeniden yayımlıyordu ama, bir zamanlar 'iktidar'ın hışmına uğramış "Sırça Köşk" masalını yayımlamayı göze alamayarak. Abdülhak Şinasi gibi araftakiler kimsenin ilgisini çekmezdi. Bugün herkesin okumak istediği Tanpınar'dan pek çok okur habersizdi. Samiha Ayverdi de solda okunmayanlar arasındaydı.
Sayfa 133 - Everest, ‘Okuduğum Samiha Ayverdi' bölümünden
Değişen İstanbul'da Haldun Taner'in korktuğu, ayaküstü atıştırma kültürünün, bu, tırnak içinde kültürün git git yaygınlaşmasıdır. Kasım başını çağrıştırır şubat günü, Çamlıca'dakilere göz atıyor: Son model özel arabalar, özel arabalarında maç spikerinin sesini dinleyenler, karıkoca, sevgili münakaşaları, işin aslı aranırsa, Çamlıca kimsenin umrunda değil. "Kendini doğaya şöyle tümüyle veren herhalde pek azdı. Belki henüz naiflik çağında bir iki genç kız, üç dört orta yaşlı, birkaç da eski İstanbul tiryakisi, o kadar. Çoğunun birikim depolarında ne Fikret vardı, ne Sait, ne Orhan Veli, ne Yahya Kemal... O depolar düzayak ve güncel yavanlıklarla dolu idi." Sonunda, güzele bakmayı unuttuk diye keder duyuyor Haldun Taner.
Sayfa 194 - Everest YayınlarıKitabı okudu