Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yasak Zevkler Kitabı

Federico Andahazi

Yasak Zevkler Kitabı Sözleri ve Alıntıları

Yasak Zevkler Kitabı sözleri ve alıntılarını, Yasak Zevkler Kitabı kitap alıntılarını, Yasak Zevkler Kitabı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orta Çağ Hollanda'sı .. 21.yy'da biz!?!?????!?
Ancak bu binaların en tuhaf tarafı mimarileri değil, içlerinde oturanlardı: Bunlar sadece kadınların yaşadığı gerçek birer iç kaleydi. Manastırlardan farkı, Hofje adındaki bu yerlerde ra­hibelerin yaşamaması ve hiyerarşik bir düzenin bulunmamasıydı; ne çok sert bir kilise disiplini hüküm sürüyordu ne de başlarında taviz vermez bir başrahibe bulunuyordu. Kadın­lar genellikle dindar ama laik kişilerdi ve düzen, manastırla­ra özgü olanlardan ziyade laik ilkelere uygun bir biçimde işli­yordu. İlk kez on üçüncü yüzyılda Belçika'nın Liege şehrinde ortaya çıkan ve kurucusu Lambert le Begue'in isminden ötü­rü Beginaj adı verilen bu yapılar çok hızlı bir biçimde bütün Hollanda'ya yayıldılar. Ama başka hiçbir şehirde Haar­lem'deki kadar çok yoktu. Bu şehir içinde şehirler ilk başta, her ne sebeple olursa olsun evsiz ya da kimsesiz kalmış yok­sul ya da dul kadınların sığındığı ya da sadece bir meslek öğrenmek isteyen ya da manastırlardaki kısıtlamalara mah­rum kalmadan tinsel bir yaşam sürmek isteyen kadınların katıldığı yerler olarak ortaya çıktılar.
Sayfa 96 - Hofje'ler
Hollanda'ya yaptığı seyahat sırasında, Avrupa'nın geri kalanından tamamen farklı tekniklere sahip muhteşem Flaman resim sanatını tanımıştı. Mükemmelliği yakalama­yı başaran Flandre ressamları, Cermen ülkesinin en başa­rılı sanatçılarının, hatta İtalya krallıklarının ressamlarının dahi kıskançlıklarını üstlerine çekmişlerdi. Johannes, Jan van Eyck'in, Robert Campin'in, Hans Memling'in ve Roger van der Weyden'in tablolarını kendi gözleriyle görme ayrıca­lığına erişmişti. Gutenberg insanoğlu eliyle bu tür renklerin elde edilebileceğini hayatta tahmin edemezdi.
Sayfa 152 - Rönesans Dönemi
Sümerler, rüzgar tarafından götürülmelerini engellemek için sözcükleri yakalamayı başardığından beri, insanlar ken­dilerinin ve tanrıların icraatlarının, zaferlerinin ve bozgun­larının; ihtişamlarının ve sefaletlerinin; doğrularının ve ya­lanlarının; anılarının ve varoluş hakkındaki düşüncelerinin kanıtlarını sonraki nesillere bırakabildiler. Tarihi böyle oluş­turdular; çamurun, taşın, tahtanın, papirüsün, parşömenin, kağıdın, hatta insan derisinin üzerine yazarak. Çivi, tüy ve fırça kullandılar. Ama aynı zamanda hançer de. Bir insanoğ­lu yazmayı ve sözcükleri yaymayı öğrendiğinden beri, onun yazdıklarını silmek, parçalamak, dünya üzerinden yok et­mek isteyen diğer bir insanoğlu hiçbir zaman eksik olmadı.
Sayfa 259
Görmek istemeyenden daha kötü bir kör yoktur.
Sayfa 195
Daha kötüsü, ya herkesin kitaplığı olursa ¿?!¿
"Gutenberg ve suç ortaklarının şeytani icadıyla İncil yerine Arius'un Thalia'sı ya da Pierre Abelard'ın Theologia Summi Boni'si gibi şeytani eserlerin rüzgardaki tohumlar gibi yayıl­ması durumunda insanlığın halinin nice olacağını düşünün. Caelestius'un Contra traducem peccati ya da Petronius'un Satyrica'sı gibi kitaplar herkesçe bilinirse neler olacağını dü­şünün. Her önüne gelen Aristophanes'in Priapos ya da Lysis­ trata'sındaki fallik tanrıya ithaf edilmiş rezil şiir erini, Apu­leius'un Asinus Aureus'unu, Samsatlı Lukianos'un Fahişele­rin Diyalogu'nu, Ovidius'un günahkar Ars Amatoria'sını ya da Marcus Valerius Martialis'in son derece müstehcen şiirle­rini okuyabilseydi dünyanın ne hale geleceğini düşünün. lnancımıza ters bu kitaplar elden ele dolaşsaydı ya da daha da kötüsü, her önüne gelen bir kitaplık sahibi olsaydı ne olur­du, bir düşünün."
Sayfa 247 - Savcının Gutenberg'e suçlamasından
Gutenberg'in iç sesi
"Johannes, alçak ve kötü niyetli insanlar, bilge ve iyi ni­yetli olanlardan çok daha fazla. lcadın kötü amaçlar için kul­lanılacak; senin iyi niyetli buluşun kötüye hizmet edecek. İsminin hatırası kutsanmak yerine en kötü lanetlemelerin nes­nesi olacak. Baştan çıkarıcı ve zehirleyici yazılar kaleme al­ma hünerine sahip insanlar olacak. Bunların küstah ve yoz­laşmış kalpleri güzel sözlerine kananları da yozlaştıracak ve küstahlaştıracak. Oysaki senin buluşun olmadan, bunlar kendi daracık karanlıklarına hapsolacak ve zehirlerini çağ­lar boyunca, dünyanın her tarafına ve farklı kuşaklara saçamayacaklar. Eğer buluşunu ilan edersen bunlar belayı ve su­çu her yaştan ve her koşuldan tüm insanlara yayacaklar. Tek bir yozlaşmış ruhun binlercesini yozlaştırdığını göreceksin. Okuma belası veba gibi yayılacak."
Sayfa 133
Kitap, sıradan insanın beynini kurutur ¿¿¿ :'D
Sayın Yargıçlar, kitaplıklar her eve girebildiğinde ne ola­bileceğini bir an için hayal edin. Mesela soylu bir beyefendinin hayatını gözünüzün önüne getirin: Her aylak kaldığında ken­disini öylesine büyük bir tutku ve zevkle okumaya verecektir ki, (..) soylu beyefendi aklını yitire­cek ve kitapların içeriğini anlayabilmek için geceleri uykusuz kalacaktır. (..) Özetle, insanoğ­lu okuma uğraşında o kadar çok çuvallayacak, gecelerini oku­yarak, gündüzleriniyse kafa bulanık dolaşarak geçirecek ki, en sonunda, az uyumak ve çok okumaktan ötürü beyni kuru­yacak ve aklını yitirme noktasına gelecektir. Kitaplarda oku­duğu bütün o şeylerin fantezisine, büyülere, kavgalara, savaş­lara, meydan okumalara, acılara, komplimanlara, aşklara, çalkantılara ve imkansız saçmalıklara kendisini o kadar kap­tıracak ki, okuduğu bütün bu uydurma şeyleri gerçek zanne­decek ve bir noktadan sonra onun için bu dünyada kitaplarda­kinden daha gerçek başka bir hikaye olmayacaktır. Birçok kez eline tüy kalem alıp başkaları tarafından yazılmış kitaplara kendisi bir son koyma arzusu hissedecektir. Bununla sizlere söylemek istediğim, okumayla kafayı bozan bir adam sıçrama yapıp basit bir okurdan hırslı bir yazara dönüşmekte tereddüt etmeyecektir. Sizin bilge rehberliğinizden uzaklaşmış ve ken­dilerini küfür üzerine küfür yazmaya vermiş dinsiz yazarlarla dolu bir dünya düşünün. lşte bu, sonun başlangıcı olacaktır.
Sayfa 245 - Bahsi geçen Yargıçlar, yüksek rahiplerdir.
Ruhbanlara kafa tutmak, yüreğe bak :)
Koster, Katedrale papaz yardımcısı olarak girmesinin ardından ne kadar önemsiz görünürse görünsün her işi büyük bir sorum­luluk duygusuyla yapmıştı. Oradaki ilk işi mum üreticiliğiydi. (..) Mum kalıpları çıkarmak için kil, farklı imgelerin biçimlerini yakalamak içinse balmumu kullanıyor­du. Daha sonra, sıradan insanlar ve onların gündelik işleriyle haşır neşir olmadan insan ruhunu asla tanıyamayacağına inandığı için cüppesini çıkarmaya ve çok çeşitli dünyevi işler­le meşgul olmaya karar verdi:Günlük ekmeğini kazanmak için tarım işçisi olarak çalıştı ve ağır çalışma koşullarını köy­lülerle paylaştı; alt tabaka bir tavernada meyhanecilik yaptı ve suçluların ruhunu, dertlerini alkolde boğma gereksinimi duyanların zayıf kişiliklerini, uyuyamayanların çaresizlikleri­ni, suçluların hizmetini satın alan ve zayıf kişiliklerle çaresiz­lerden menfaat sağlayan kudretlilerin yolsuzluklarını tanıdı. (..) Ne zaman ki elleri sert, yanık ve güçlü oldu, ne zaman ki ruhu ihtiyacı, acıyı ve alt tabakanın çoğunun mustarip olduğu mer­hametsizliği tanıdı, ancak o zaman, olmayı hiç bırakmadığı rahip görüntüsüne bürünmek için cüppesini yeniden giymeye karar verdi. Laurens Koster yeniden katedrale döndüğünde, İncil'den farklı pasajların tasvirlerini levhalara basarak, Kutsal Söz'ü okuma bilmeyenler arasında yaymaya adadı kendini.
Sayfa 87 - Koster, Gutenberg'ten önce matbaayı icat ettiği iddia edilen kişi
"Güvene dayalı ortak bir uzlaşıdan, bir anlaşmadan başka bir şey olmayan para, anlam itibarıyla zaten sahte bir şey: Gerçek para iyi niyetİn bir sahteciliği; sahte para kötü niye­tin bir sahteciliği. Değer paranın kendisinden değil insanın niyetinden kaynaklanıyor. Malların fiyatını kim belirleyebi­lir? Bir somun ekmekle küçücük bir madeni yuvarlak arasın­da hangi doğal denklik ilişkisi var? Şayet bir gün dünyadaki bütün buğday biterse, kimsenin aklına altın paraları mideye indirmek gelmeyecektir. Çok susayan bir prens tüm servetini bir küp vaha suyuyla değiş tokuş etmekte tereddüt etmeye­cektir. Ama şu da var ki, eğer o son su ise kimse bu teklifi ka­bul etmeyecektir. Ne su, ne hava, ne toprak, ne yuva, ne ek­mek, ne de balıkların sahtesi yapılabilir. Sadece kendisi za­ten bir sahtecilik ürünü olan bir şeyin sahtesi yapılabilir, ya­ni kendi başına bir işe yaramayan ya da kendi başına bir de­ğer teşkil etmeyen bir şeyin."
Sayfa 38
Laiklere verilmeyen ayrıcalık ^_^
O güne dek el yazmalannı kopyalama ayrıcalı­ğına sahip olanlar sadece din adamlanydı. Kilise bu işin baş­ka ellere doğru yayılmasına iyi gözle bakmıyordu. Ruhban sı­nıfı, kutsal kitapların kutsal mekanlarda kopyalanması gerektiğini, din dışı kitaplarınsa, tıpkı ölümlülerin ilk günahtan ve sonra işleyeceklerinden bağışlanabilmeleri için vaftiz edil­mek zorunda olmaları gibi, din adamları tarafından kutsan­masının zorunlu olduğunu savunuyordu. Ayrıca laiklerin her­hangi bir sözcüğün yerine çaktırmadan başka bir tane koya­rak İncil'in anlamını değiştirmelerinden korkuyorlardı, zira bu ayrıcalık asırlardan beri onlara aitti.
Sayfa 52
Yabancılar için bu laik manastırlar büyük bir şaşkınlık sebebiydi ve onlarda çoğu söylentilerden kaynaklanan birçok fantezi uyandırıyorlardı. (..) Beginlerin(Hofje sakinleri) aynı za­manda, tıpkı Sappho gibi, şair, yazar ve kitap aşığı olmaları gibi tuhaf -bazı kilise mensupianna göreyse affedilmez- bir olay bu hayal ürünü düşüncelere katkıda bulunuyordu. (..) Kilise hiyerarşi­si bu yazar kadınların dindışı dünyevi konulardan bahsetme özgürlüğüne sahip olmalarına ya da daha da kötüsü, kendi­lerinin bir ön izni ya da bir son yorumları olmadan, kutsal şeyler hakkında yazmalarına müsamaha göstermiyordu. As­lında, din adamları onların kadın, yazar, din dışı olmalarına ve kutsal inanca ters düşen ya da daha da kötüsü dinle ilgili hayallerini Flamanca, Hollandaca, Fransızca ve Almanca gi­bi bayağı halk dilinde yaymalarına tahammül edemiyorlardı. Ama Beginlerin içinde en kötü kaderi yaşayan Marguerite Porete oldu. Muhteşem kitap 'Basit Ruhların Aynası'nın yazarı Engizisyon'un odun ateşi üzerinde dizeleriyle birlik­te can verdi. Chalons piskoposu tarafından mahkum edilip 1 Haziran 1310 günü Greve Meydanı'nda canlı canlı yakıldı.
Sayfa 99
-Sümerler, rüzgar tarafından götürülmelerini engellemek için sözcükleri yakalamayı başardığından beri, insanlar ken­dilerinin ve tanrıların icraatlarının, zaferlerinin ve bozgun­larının; ihtişamlarının ve sefaletlerinin; doğrularının ve ya­lanlarının; anılarının ve varoluş hakkındaki düşüncelerinin kanıtlarını sonraki nesillere bırakabildiler. Tarihi böyle oluş­turdular; çamurun, taşın, tahtanın, papirüsün, parşömenin, kağıdın, hatta insan derisinin üzerine yazarak. Çivi, tüy ve fırça kullandılar. Ama aynı zamanda hançer de. Bir insanoğ­lu yazmayı ve sözcükleri yaymayı öğrendiğinden beri, onun yazdıklarını silmek, parçalamak, dünya üzerinden yok et­mek isteyen diğer bir insanoğlu hiçbir zaman eksik olmadı..
Sayfa 259 - DKKitabı okudu
Bir manastırın rahibeleriyle orji yapma fantezisi kurmayan erkek var mıdır acaba?
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.