Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri

Fritjof Capra

Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri Gönderileri

Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri kitaplarını, Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri sözleri ve alıntılarını, Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri yazarlarını, Yeni Çağın Sıradışı Bilgeleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Şu çay fincanına bak Phiroz," dediğimi hatırlıyorum bir seferinde. "Mistik tecrübe halinde fincanın benimle birleşmesi ne anlama geliyor?" "Kendi vücudunu düşün" diye cevap verdi. "Sağlıklı olduğun zaman vücudundaki sayısız parçacığın hiçbirinin farkında değilsin. Bilincin, tek bir organizma olduğun yolundadır. Ancak bir şeyler yanlış gittiği zaman göz kapaklarının veya guddelerinin farkına varırsın. Aynı şekilde, birleşik bir bütün halinde tüm gerçekliği tecrübe etme hali, mistikler için sağlıklı haldir. Onlara göre nesneleri birbirinden bağımsız nesnelere bölme, zihinsel bir karışıklığın ürünüdür."
''Peki buharlaşma hakkında ne diyorsun?'' ''O daha sonraki safha, suyun buharlaşmasını ve bulutun oluşumunu düşün. Aslında temeldeki birlik fiili bir dönüşümle gölgelenip örtülmüştür ve bulutun okyanus, okyanusun ise bulut olduğunu fark etmek için az buçuk fizik bilgisi yeterlidir. Hatta buluttaki su, hakikatte yağmur şeklinde okyanusla yeniden birleşir. Asli kaynakla bağlantının tamamen unutulmuş göründüğü nihai ayrılış genellikle, aslında okyanustan buharlaşmış olan bir kar tanesiyle temsil edilmiştir. İşte burada, görünüşte kaynaklar hiçbir benzerliği kalmamış son derece teşekkül etmiş, son derece bireysel, bağımsız bir varlıkla karşı karşıyasınız. Bu noktada asıl ihtiyaç duyacağımız şey, kar tanesinin okyanus, okyanusun da kar tanesi olduğunu bilmemizi sağlayacak su hakkında biraz karmaşık bilgidir. Ve okyanusla yeniden birleşebilmek için kar tanesinin yapısını ve bireyliğini teslim etmesi gerekir; o adeta kaynağına dönmek için benliğini öldürmelidir.''
Reklam
''Yaratılışın bundan sonraki safhası, kayalarda parçalanan ve su zerrelerini havaya dağıtan bir dalga olacaktır ki, bunlar bir kez daha okyanus tarafından yutulmalarından kısa bir süre öncesine kadar bireysel varlıklarını muhafaza ediyorlardı. Dolayısıyla, bağımsız varoluşun geçici anlarını yaşarsınız. Bu mecazi(metaforik) düşüncede daha sonraki safha, sahildeki kayalıkları döven ve tekrar geri çekilen, fakat bu med-cezir suyundan küçük bir birikintiyi geride bırakan bir dalga olacaktır. Bir dahaki dalga gelip orada kalmış olan suyu geri alıncaya kadar uzun bir zaman geçebilir. Bu zaman zarfında med-cezirden kalan su birikintisi bağımsız bir varlıktır ve gerçekte kaynağına dönecek olan okyanusun bir uzantısıdır sadece.''
''Psikedelik raporlarında en çok rastlayacağın metaforlardan birisi tabiatta suyun deveranına dair olanıdır. Evrensel bilinç okyanusun -sıvı, farklılaşmamış bir kütle-, yaratılışın ilk aşaması ile dalgaların oluşumunun bir benzeridir. Bir dalga tek bir varlık olarak görülebilir ve hatta dalganın okyanus, okyanusun da dalga olduğu aşikardır. Son tahlilde bağımsızlık diye bir şey söz konusu değildir.
Descartes, ünlü ‘Yöntem Üzerine Konuşma’ adlı eserinde şöyle der: (Bilimler) esaslarını felsefeden ödünç aldığı müddetçe, kesin hiçbir şeyin böyle değişken temeller üzerine bina edilemeyeceğini düşünüyorum. Üç yüz yıl sonra Heisenberg, Physics and Philosophy’ de klasik fiziğin temellerinin, yani Descartes’in kurmuş olduğu binanın değişmekte olduğunu yazdı: Modern fizikteki son gelişmelere gösterilen şiddetli tepki ancak fiziğin temellerinin değişmeye başladığı fark edildiği zaman anlaşılabilir; ve bu değişmeye de, zeminin bilimin himayesinden kopartılabileceği duygusu sebep olmuştur. Einstein ise otobiyografisinde, duygularını Heisenberg’inkilere oldukça benzer kelimelerle ifade etmiştir: Bu adeta (üzerinde durduğumuz) zeminin altımızdan çekilip alınması gibi bir şeydi; üzerine bir şeyler bina edebileceğimiz sağlam bir temel ortalıkta gözükmüyordu.
Bohm’u hareket noktası, ‘bozulmamış bütünlük’(ezeli bütünlük) fikri olup, amacı da kozmik ilişkiler ağında mündemiç olduğuna inandığı düzeni, daha derin bir ‘tezahür etmemiş’ düzeyde açıklamaktır. Bu düzene ‘zımni’ veya ‘katlanmış’ (enfolded) adını vererek onu, her parçasının bir anlamda bütünü ihtiva ettiği bir hologram benzetmesiyle ifade eder. Şayet bir hologramın herhangi bir parçası aydınlatılırsa, her ne kadar bu hologramın bütününden daha az ayrıntı görecekse de, görüntünün tamamını yeniden kurmak mümkün olabilir. Bohm’a göre gerçek dünya aynı genel ilkelere ve bütünün, parçalarının her birinde mündemiç bulunduğu prensibine göre teşekkül etmiştir. Bohm hologramın, atom-altı düzeydeki zımni (implicate) düzen için bir model olarak fazlasıyla statik kaldığının farkındadır. O atom-altı gerçekliği temelde dinamik olan mahiyetini nitelemek için ‘holo-movement’ terimini icad etmiştir. Onun görüşüne göre holo-movement, maddi kainatın bütün suretlerinin (forms) kendisinden feyezan ettiği dinamik bir fenomendir. Yaklaşımının amacı, bu holo-movement’da mündemiç olan düzeni nesnelerin yapısıyla değil; daha ziyade hareketin yapısıyla ilgilenerek, böylece kainatın hem birliğini hem de dinamik tabiatını hesaba katarak incelemektedir.
Reklam
Einstein uzay ve zamanın birbirinden bağımsız şeyler olmadığı kanısındaydı; onlar içten birbirine bağlıydılar ve dört-boyutlu bir sürekliliği, uzay-zaman sürekliliğini oluşturuyorlardı. Mekan ve zamanın birleştirilmesinin dolaysız bir sonucu kütle ve enerjinin eşdeğerliği ve bir adım daha atarsak, atom-altı parçacıkların dinamik modeller(patterns), yani nesneler değil, olaylar şeklinde anlaşılması gerektiğidir. Budizmde bu durum çok benzer bir şekilde dile getirilmiştir. Mahayana budistleri zaman ve mekanın birbirine geçiştiğinden söz ederler ki, bu, relativist zaman-mekanı anlatmak için mükemmel bir ifadedir; nihayet onlar zaman ve mekanın birbirine geçiştiğini (nüfuz etmekte olduğunu) fark ettiğimiz zaman nesnelerin şeyler veya cisimler şeklinde değil, olaylar şeklinde görüneceğini söylerler.
‘’Kartezyen(beden ve zihin) ayırımı’’ diye yazıyordu Heisenberg, ‘’ Descartes’ı takip eden üç yüzyıl boyunca insan zihninin derinlerine sinmiştir ve gerçeklik problemine yönelik gerçekten farklı bir tutumu onun yerine geçirmemiz uzun zaman alacaktır.’’
1920’lerde Heisenberg ve Bohr’un başını çektiği fizikçiler dünyanın, birbirinden bağımsız nesneler koleksiyonu olmayıp daha çok birleşik bir bütünün çeşitli kısımları arasındaki ilişkiler ağı şeklinde görüldüğünü fark etmeye başladılar. Sıradan(normal) bilincimizden türetilmiş olan klasik kavramlarımız bu dünyayı ifadeye hiç elverişli değildi. Wener Heisenberg tıpkı öbürleri gibi insan tasavvurunun sınırlarını, geleneksel(conventional) kavramlarımızın uzanabildiği sınırları ve bizim gözlemlediğimiz dünyayla hangi oranda alakadar olmamız gerektiğini keşfetti. Onun büyüklüğü yalnızca bu sınırlamaları ve onların derin felsefi etkilerini kabul etmekle kalmayıp onları matematiksel kesinlik ve açıklıkla belirlemeyi başarmasındandı.
En temel düzeyde kesinsizlik ilkesi, evrenin birliğinin ve karşılıklı ilişki içinde oluşunun ölçümüdür.
Reklam
Heisenberg, kuantum teorisinin formalizminin, sezgisel uzay(mekan) ve zaman ile neden ve sonuç fikirlerimize dayanılarak youmlanamayacağını biliyordu; fakat aynı zamanda tüm kavramlarımızın bu sezgisel fikirlere bağlı olduğunun da farkındaydı. Klasik sezgisel kavramları alıkoyup onların uygulanabilirliğini(uygulama alanını) sınırlamaktan başka çare olmadığı kanaatine vardı. Heisenberg'in büyük başarısı, klasik kavramların sınırlılıklarını şimdilerde onun adıyla anılan ve Heisenberg kesinsizlik ilkesi olarak bilinen kesin bir matematiksel form içinde ifade etmesiydi. Bu ilke, klasik kavramların atomik fenomenlere uygulanabileceğini tayin eden bir matematiksel bağıntılar kümesini içerir ve dolayısıyla atom-altı dünyada insanın tasavvur gücünün sınırlarını gösterir.
Ben genç bir öğrenciyken Heisenberg'in kitabını okuduğum sıralarda, onun 1920'lerin başlarında atomik fenomenlerin araştırılmasının önüne güçlükler çıkaran paradoksları ve görünüşteki çelişkileri açıklama şeklinden büyülenmiştim. Bu paradoksların bir çoğu, bazen parçacıklar(particles), bazen de dalga şeklinde karşımıza çıkan atom-altı maddenin